*14.BÖLÜM* VAHŞET.

766 58 14
                                    

BARLAS'TAN

Ilgın'ın hiçbir şeyi belli etmeyen yüz ifadesine bakarken düşüncelere dalmaktan kendimi alamıyordum. Sarı saçlarının arasındaki beyaz gölgelerin biraz daha arttığını fark ettim. Doğaldı, çok fazla makyaj bile kullanmadığını biliyordum. Güneş saçlarını biraz daha açıyordu. "Oraya gitmemiz gerek. Barlas Süleyman abiden anahtar iste."
Emir verir gibi konuşmasını hiçe sayarak tekrardan hizmetli odasına gittim. "Süleyman abi şu odanın anahtarını nereden bulabilirim?" Mutfak tezgâhında bir şeylerle uğraşıyordu. Bana dönüp "Şu çekmecede anahtarlar var. Bak oradan hepsini al, deneyin." Çenesiyle işaret ettiği dolaba doğru ilerleyip ilk çekmecesinden bulduğum ne kadar anahtar varsa tamamını aldım. İşimiz zor olacaktı. Hoparlörden gelen cızırtılı ses kulaklarımı tırmalarken devamında gelen anlamlı kelimeler beni bir kez daha şoka uğratmıştı.

"Ilgın Öztekin, Berkan Hakverdi, Enes Karacan, Barlas Arslan, Efsa Öndemir, Uzay Öztürk idari bölüme geliniz." sesler kulağımda yankılanırken bütün anahtarları cebime atıp Süleyman abiye selam verdikten sonra odadan çıktım. Kapının önünde volta atıp elleriyle saçlarını çeken bir Ilgın bulmayı beklemiyordum. Yanına doğru ilerleyip onu sakinleştirmeye çalıştığımda iyice çığırdan çıkmıştı. "Barlas bittik biz, kesin bir şeyi anladılar, kesin kötü bir şey var. " kollarından tutup kendime çektiğimde hala titriyordu. Korkuyor muydum? Evet. Ilgın bu haldeyken umurumda mıydı? Hayır.

"Ilgın sakin ol," diye fısıldadığımda sesimin ikna edici olması için yalvarıyordum. Başımız ciddi anlamda belada olabilirdi. "Devamsızlık içindir, ya da psikolog. Abartacak mısın Ilgın? Çocuklara mesaj at, buraya gelsinler ve sonra da idareye gidip öğrenelim." Kollarımın arasından çıkıp elini cebine attığında telefonuyla birkaç dakika uğraşıp tekrar cebine attı. Duvar kenarına, benim oturduğum yerin yanına gelip oturdu. Devamsızlık en mantıklı sebepti. Haftalardır okulda yoktuk sonuçta. Birkaç dakika boyunca bu şekilde tek kelime konuşmadan beklemiştik. Sessizliği bozan ayak seslerine doğru döndüğümde çocukları görmüştüm. Vakit kaybetmeden ayağa kalktık ve idari bölümlerin birleştiği kata çıktık.

Koridorun sonundaki MÜDÜR yazan yere ilerlediğimizde hepimizin içinde korku vardı. Kapıyı hızlıca Kürşad hocanın açtığını görünce şaşırmıştım. Bu psikopatın odasına girdiğimizden haberi olabilir miydi? Açıkçası olsaydı bizi yaşatacağını sanmıyordum. Kaldı ki böyle bir şeyi şikâyet edemezdi. Gizli bölmeyi riske atacağını sanmıyordum. İnsani bir sesten uzak olan homurtusuyla "Geçin içeri," dediğinde onu umursamadan içeriye girdim. Aklımda tek bir şey vardı. O her ne kadar insanlardan üstün bir yaratık olsa da topluluk içerisinde ben ondan daha üstündüm. İçeriye göz gezdirdiğimde Vedat amcayı görmem beni biraz daha rahatlatmıştı. Şu anda ondan kat kat daha üstün bir konumdaydım. Toplantı masasının başında oturan polis, "Gelin oturun çocuklar," dediğinde zaman kaybetmeden masaya oturduk. Polisleri görünce endişem arttı, konu ciddiydi. Sıkıntılı bir şekilde iç geçirip masanın üzerindeki kahvesinden bir yudum alan polis, "Açık açık konuşacağım. Zaten elimizde fazla bilgi olduğu söylenemez," dediğinde yüzündeki bıkmış ifade görülmeye değerdi. Çekiniyordu, işinde yeniydi ya da ailelerimizden çekiniyordu. Devam etmesini bekleyip arkama yaslandığımda okulun asıl sahibi Vedat amca da masanın diğer köşesine oturmuştu. Bize 'yine ne halt yediniz,' bakışlarını atan Vedat amcadan gözlerimi kaçırıp polise döndüm. Bir de ona açıklama yapacak durumda değildim, Enes hallederdi.

"Çocuklar, ruhsal hastalıklar polikliniğinin yandığı tarihte orada olduğunuzdan şüpheleniyoruz. Elimizde yeterli olmasa da kanıtlarımız var." Eliyle önüme bir dosya ittiğinde okumaya başladım. Tarih ve konumsal birkaç veriden sonra bir ifade vardı. Yakıt jelini aldığımız dükkân sahibi Efsa ve Enes'in aleyhine ifadede bulunmuştu. Polis cidden acemiydi. Dudaklarımı büzüp polis memuruna baktığımda yüzündeki kararsızlığı görüyordum. "Bunlar hiçbir şeyi kanıtlamaz. O saatler içerisinde okuldaydık. Muhtemelen uyuyoruzdur." Uzay'ın bizi savunuş şekline şaşırmıştım. Beni şikâyet etmesi gerekmez miydi? Kürşad Hoca lafa "Sanki hiç dışarı çıkmıyorsunuz küpeli?" diyerek atladığında Uzay'ın kaşları çatılmıştı. "Konunun benim dış görünüşüm olduğunu sanmıyorum. Kanıtınız varsa konuşalım, yoksa kendimi savunmam bile zaman kaybı. Sonuç çok açık belli," demişti. Keyfim yerine geldiğinde polis memuruna dönüp kapanış konuşmasını yaptım. "Elinizde elle tutulur bir kanıt var mı? Dükkân sahibi Efsa'nın keskin yüz hatlarından bahsetmiş. Bu dünyada sadece bir kişinin sahip olacağı bir şey değil. Hiçbir şeyi açıklamaz, geri kalan prosedürleri Vedat Bey halleder. Burada daha fazla vakit geçireceğimi sanmıyorum." Sandalyeyi iterek kalktığımda diğerleri de bizimle beraber masadan kalkmıştı. Tekrardan homurtu çıkaran Kürşad Hoca'ya döndüğümde "Sizinle işimiz burada bitmedi bücür pislikler," demişti. Evet, işimiz burada bitmemişti. Alınacak bir intikamımız vardı. İzem'in intikamı.

KAÇIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin