*20.BÖLÜM* RÜYA.

646 59 11
                                    

Pişmanlık duygusunu hayatım boyunca yaşadım, hep yaşayacağım. Ama bu defa hissettiğim pişmanlık duygusu beni kavuruyor, yerli bir ediyor, düşünme yetimi kaybettiriyordu. Battığım bataklığın en derinine itiyor ve saf pişmanlıkla beni boğuyordu. Önce nefes alamadığımı hissettim, ama bu fiziksel bir acıdan değil, psikolojik bir acıdan kaynaklanıyordu. Bir insan düşünün, sürekli sevdiklerinin ölümüne şahit oluyor... Anlayabilir misiniz? Anlayamazsınız. Acaba dedim bir an... Acaba bizim yüzümüzden mi intihar etti? Son zamanlar onu acısıyla başbaşa bıraktık, bu da yetmiyormuş gibi dışladık. Eğer bizim yüzümüzdense... Eğer bizim suçumuzsa, şu an beni yiyip bitiren ölme isteği iki katına çıkar. Yere çömelmiş gözyaşlarımın zemine akmasını izlerken arkamda ki veya etrafımdaki sesleri algılayamıyordum. Uzay bir kaç santim yukarıda asılıydı ve benim ona bakacak yüzüm yoktu. Morarmış dudaklarına ve beyazlamış tenine bakacak cesaretim yoktu. Sırtımda bir el hissettiğimde dönüp bakmadım bile. Biri beni hızla tutup geri çekti ve arşiv odasının dışına çıkardı. Derin nefesler almaya çalışırken gözümden akan yaşlar ve ağzımdan kaçan hıçkırıklar hiç yardımcı olmuyordu. Saçlarım suratıma yapışmıştı. Bir çift el yanaklarımı kavradı ve "Ilgın sakin ol," dedi. Sesini algılayamıyordum, kimdi bu? İnanın bana kafamı kaldırmaya güçüm yoktu. Ağzımdan çıkan acı dolu çığlıklar istemsizdi. Ellerimi sıkıyordum, kasılmıştım. Yüzümdeki eller avuçlarıma yöneldi. Parmaklarımı açmaya çalışıyordu.
"Ilgın bana bak! Bana bak! Buradayım, yalnız değilsin buradayım bana bak!"
Sesler beynime ulaştığında Barlas olduğunu nihayet kavramıştım. Kafamı zorlukla kaldırıp ona baktığımda onunda ağladığını farkettim.
"Bizim yüzümüzden," dedim acınası sesimle. İnsan kendi sesinden tiksinir miydi? Ben tiksiniyordum. Bu muydum ben? Katil? Doğru ya, ben hizmetkâr değil efendiydim! Bu aciz beden mi efendi? Buna şu durumda bile gülerdim, ki güldümde. "Hepsi bizim yüzümüzden," dedim ikinci defa. Hızla ayağı kalkarken etrafımdakinin sadece Barlas olmadığını anladım. Bizim gruptan arta kalanlar buradaydı: Yani Efsa, Berkan ve Enes.
Hiç vakit kaybetmeden arkamı döndüm ve okula doğru koşmaya başladım. Merdivenleri hızımı kesmeden çıkarken çığlık atıyordum. Nefesim kesiliyordu, ama umurumda değildi. Belki ölürdüm. Ölüm benim için kurtuluş olurdu. Sonum yakın... Odama girdiğimde kapıyı kapatmak için dönecekken bizimkilerin hepsini kapıda gördüm. Pes ederek arkamı döndüm ve odaya girdim. Onlarda arkamdan girerken kendimi yatağa bıraktım. Hala ağlıyordum, çok şiddetli değildi ama ağlıyordum. Yaklaşık on dakika yerimden kıpranmadım, kimse konuşmadı. Sadece kısık ağlama sesim odada yankılanıyordu. Ama sessizliği Efsa bozdu.
"Yeter artık ağlama," dedi duygudan yoksun sesiyle. Nasıl böyle duygusuz olabiliyordu Allah aşkına? Bizim kardeş dediğimiz insan öldü! Hızla yataktan doğruldum. İçimdeki acıyı, öfkeyi kusacak kurbanımı seçmiştim: Efsa.
"Ne diyorsun ya sen?" dedim ayağa kalklarken. "Ne dediğini sanıyorsun? Ağlamamada mı karışacaksınız? Ne yapmamı bekliyorsun Efsa? Ne yapayım söylesene! Senin gibi boş boş durayım mı?" dedikten sonra sinirli bakışlarımı diğerlerine çevirdim. Sinirimden onlarda nasibini alacaktı.
"Ya da sizin gibi mi olayım? Boş insan mı olayım? Bu mudur istediğiniz? Ben çabalıyorum! Siz bilmesenizde bir şeyler yapıyorum lan ben! Senin gibi gidip bir köşede ağlamıyorum Enes bey! Senin gibi kendi halimde takılmıyorum Barlas! Ya da siz ikiniz gibi saçmalamıyorum! Uğraşıyorum ben!" diye bağırıp önümde ki komodine tekme attım.
"Kes sesini!" diye bağıran Efsa'ya döndüm.
"Şımarık bir bebekten farkın yok! Sürekli ilgi senin üzerinde olsun istiyorsun! Kardeşim öldü benim! Ama senin yüzünden ağlayamıyorum bile! Niye? Ilgın hanım kendine zarar vermesin, yanında olalım dedik diye! Senin yüzünden ağlayamıyorum lan ben! Şu koduğumun durumunda bile kendini haklı gösteriyorsun. Bir bok değilsin sen! Kendini yüceltmekten vazgeç. Bizi bu işe sokanda sendin bunu sakın unutma, kendini avutmada! Uzay'ında İzem'inde ölümünde senin payın var!" dedikten sonra bana cevap hakkı tanımadan odayı terketti. Söylediklerinin ağırlığının altında ezilip büzülürken haklı olduğu düşüncesi son tekmeyi attı bana.
"Gidin," dedim cılız sesimle. Hiçbiri ikiletmeden çıktı odadan. Barlas bile... Kendimi yatağa atarken çığlıklarım odada yankılanıyordu.
"Bıktım artık," dedim en güçsüz sesimle.
"Ölüyorum, bıktım..."
Sonra bakışlarımı tavana çevirdim.
"Rüyamda sürekli bir şeyler görüyorum, ve hepsi doğru şeyler. Rüyama giren kadın veya her ne isen! Lütfen bana yardım et, sana yalvarıyorum..."

**

Tahmin ettiğim gibi rüya görüyordum. Rüyada olduğumu biliyordum, ama rüyayı yönetemiyordum. Etkisiz elemandım. Sadece yazılmış senaryoyu izlemek için buradaydım. Ama ortalık saçmalıktan geçilmiyordu.
Gördüklerimi size anlatmamı isterseniz anlatmaya çalışayım. Kırmızı ışıkların vurduğu karanlık bir yer ve masmavi bir kapı. Bu ne saçmalık deyip uyanmayı düşünsem de bunun işe yarayacağından emindim. Olacakları rüyamda görebiliyordum. Rüyalarımı kontrol edebilmeyi küçüklüğümden beri yapardım. Şey... Sadece şu kadın ya da erkek işte her neyse onun bana söylediği kehanetleri yönetemediğimi fark ettim. Hızlıca ilerleyip mavi kapıdan içeriye girdiğimde karşıma iki kapı daha çıktı. Kırmızı ve mor renkteki kapılara bakarken ne yapacağımı kestiremiyordum. Konu Uzay'la ilgili olduğundan kırmızıya yani en sevdiği renge doğru atıldım hemen. Kapının kulpu yoktu. Önünde birkaç dakika bekleyip kulp ve benzeri bir şeyler ararken kapı aniden kırıldı. İçeride uzay vardı.
Hiç vakit kaybetmeden içeriye geçip ne yaptığına baktım. Arşiv odasındaydım. Deli gibi odada dört dönen Uzay biraz sonra masaya yöneldi ve elindeki tüy kalem ile bir şeyler yazdı. Tahmin ettiğimiz gibi Uzay bize bir not bırakmıştı. İlk satırları okurken irkildim. Sır saklı sırrın içinde. İzem. Rüyamdaki görüntü hızlandığında olay örgüsünü kaybetmiştim. Uzayın kendini öldürme kısmında gözlerimi sıkı sıkı kapatsam da hala görüyordum. Bir anda kendimi uyandırmayı denedim ve irkilerek rüyamdan kurtuldum. Yataktan sıçrarken ter içinde kalmıştım. Sır saklı sırrın içinde. O kağıtta ne varsa İzem'in yanında olmalıydı. İzem'in olduğu yere gömmüştü... O kağıdın içinde ne yazdığını deli gibi merak ediyordum. Bunu öğrenecektim, başka yolu yok.

Merhaba! Kısa bir bölüm oldu yine, farkındayız ama inanın ikimizinde sınav haftası var ve kurtarma sınavlarına kalmamak için deli gibi çalışmak zorundayız. Yaklaşık iki hafta sonra okullar kapanacak, o zaman bölümler daha uzun olacak emin olun. Ama oy ve yorum sayısı az. Hatta şu son zamanlarda okunma sayısıda düştü ve bizi motive edecek bir şey yok. Bunlarıda göz önünde bulundurursanız çok seviniriz. Hepinize sınavlarınızda başarılar, okuduğunuz için çok teşekkürler!

KAÇIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin