*23.BÖLÜM* DENİZ.

675 54 8
                                    

Boynuma sarılan Deniz'e karşılık veremiyordum bile. Hızlıca geri çekilip bana bakınca ağladığını fark ettim. "Ben, b-ben yemin ederim bilmiyordum Ilgın, kötü görünüyordu, su getirmeye gittiğimde onu bulamadım." kelimeler kulağımdan uğultuyla beynime giderken hiçbir şey anlamıyordum. Gözümden bir damla yaş süzüldüğünde kurumuş olan boğazımı biraz daha zorlayarak "Ambulans," dedim. "Ambulansı çağırın, ya da hemşireyi." etraftaki kalabalıktan birkaç kişi aceleyle çıkarken dediğimi yapacaklarını biliyordum. Birkaç adım ileriye gidip Berkan'ın yanına diz çöktüğümde durumunun o kadar da kötü olmadığını fark ettim. Yangından çıkmış birisine göre çok çok şanslı sayılırdı. Derisinde hiçbir şey yoktu. Gömleğinden hafif yanık kokusu gelse de hayattaydı. Yaşıyordu. Göz yaşlarıma engel olamıyordum. Gözümden süzülen yaşlardan birisi Berkan'ın yüzüne damladığında kirpiklerinin kıpırdadığını gördüğüme yemin edebilirdim. Elimi yanağına götürüp okşadığımda huzursuzca kıpırdanarak sadece benim duyabileceğim bir tonda "Deniz," dedi. "Gözünüzü üzerinden ayırmayın." ne dediğini anlayamamıştım. Arkamı dönüp Barlas'a baktığımda bana doğru gelmeye başladı. Aramızda bir adım kaldığında okuldaki sağlık sorumlusunun sesini duydum. "Çocuklar hepiniz salonu terk edin," gözleri beni bulduğunda sözlerine "Kalmakta ısrarcı olmayın," diyerek devam etti. Zaten yakınımda olan Barlas elini uzatıp beni kaldırdığında görevliye öldürücü olduğunu sandığım bakışlar göndermekle meşguldüm. Büyük ihtimalle sadece komik görünüyordum. Düşüncelerimi bölen Barlas "Beni neden çağırmıştın?" dediğinde Berkan'ın dedikleri aklıma geldi. Denizi gözümüzden ayırmamamızı söylemişti. Şu durumdayken ne demeye böyle bir şey söylediğini anlamıyordum. Aşık olmanın sırası mıydı yahu. Yüzümü buruşturarak "Denizi gözümüzün önünden ayırmamamızı söyledi," dediğimde anlamazca bana baktı. Anlamamız gerçekten de mümkün değildi. Şu durumdaki bir insan bunu ne demeye söylerdi ki? Birkaç dakika boyunca sadece yürümüştük. "Eğer bizden bunu istemişse, istediğini yapmalıyız belki de..." diyerek sessizliği bozan Barlas'a baktığımda girişteki koltukların birinde oturan Deniz'in yanına gittiğini fark ettim. Ben de hızla onun yanına gittiğimde çoktan konuşmaya başlamışlardı. Yanlarına gidip kısaca "Selam," dediğimde ne Barlas ne de Deniz beni umursamıştı. Hey! Burada ben de varım değil mi?
Barlas gülümseyerek "Öğle arasında buluşuyoruz o zaman," dediğinde gözlerimi sanki daha fazla açılacakmış gibi açıyordum. İnanamıyorum ya. Berkan'ın sözlerini Barlas'a söylediğime pişman olmuştum resmen. Deniz hafifçe gülümseyip "Berkan konusunda kendimi suçlu hissediyorum. Bir şeyler öğrendiğinde bana da haber verirseniz sevinirim," dediğinde Barlas'ı çekiştirmekle meşguldüm. "Ya yani yaptığına inanamıyorum Barlas. Berkan aşık olmuş olabilir diyorum sen hala kıza numaranı ver, öğle arasında buluş. Hayır yani ayıp denen bir şey var değil mi?" dediklerimi umursamayıp adımlarını hızlandırdığında "Ya bi' cevap verir insan," deyip omzuna vurdum. Ukalaca gülümsemesini görebileceğim bir şekilde sergilerken "Birileri kıskandı galiba," demişti. Omzuna tekrar vurduğumda Efsa'nın cırlayan sesini duydum. "Ya biz burada neyin derdindeyiz siz hala birbirinizi kıskanın. Revire gidiyorum eğer birazcık umrunuzdaysa siz de gelirsiniz." ağzım açık bir şekilde arkasını dönüp giden Efsa'ya baktığımda Barlas ellerini cebine atıp Efsa'nın arkasından gitmeye başlamıştı. Bende homurdanarak merdivenlerden çıkıp yurt girişindeki revire giderken Deniz'i düşünüyordum. Nerden çıkmıştı bu kız? Neler karıştırıyordu? Berkan bu haldeyken aşık olduysa kesinlikle bir şey vardı. Bir anda aklıma gelen düşünce beynime otururken Efsa'yı anlıyordum. Bir yandan Berkan'a laf atıyordum ama ben ve Barlas'da aynı şekildeydik. Daha dikkatli olmamı beynime kazırken Efsa'dan özür dilemeyi de aklımın bir köşesinde bulundurdum. Düşüncelerim revire giden yolu kısaltmamı sağlamıştı.
İçeriye girdiğimizde Berkan dışarı çıkmakla ilgili görevliye bağırırken yandaki hemşire Berkan'a sakinleştirici vermeyi teklif ediyordu. Gözümün önünde gerçekleşen kargaşayı durdurmak için sakin bir tonla "Berkan," dedim. "Biraz sakin olsan hiç fena olmaz ve Aysu abla bence Berkan iğne olmadan da sakinleşebilir." gerginlik devam etse de ortam sessizleşmişti. Barlas sözü ağzımdan alıp "Biz Berkan ile yalnız konuşmak istiyoruz. Eğer size de uygunsa?" diyerek sorduğunda görevliler odadan çıkmıştı. Efsa Enes'e nerede olduğumuz ile ilgili bir mesaj atarken Berkan'a ilk önce hangi soruyu sorsam diye düşünüyordum. O kadar çok soru vardı ki! Ağzımdan sadece kuru bir şekilde "İyi misin?" çıkabilmişti. Berkan kafasını olumsuz şekilde sallayıp size bir şeyler anlatmam gerek demişti. Efsa "Enes'i bekleyelim," dediğinde söze "Mesela Deniz'e nasıl aşık olduğun hakkında mı?" diyerek atlamıştım. Barlas bana kaşlarını çatarak baksa da umursamadan omuz silktim.
Berkan yerinde rahatsızca kıpırdanarak "Ilgın, yanlış anlamışsın." dediğinde ondan açıklama beklercesine kaşımı kaldırdığımda Efsa "Aman siz farklısınız sanki!" diyerek tıslamıştı. Söyleyecek sözüm kalmadığında Enes kapıdan içeriye girmiş ve neden geç kaldığıyla ilgili açıklamada bulunmuştu. "Tamam, artık her şey bittiyse anlatacaklarımı anlatsam?" diye söylenen Berkan'a bakıp anlatmasını istercesine kafamı salladım. Yüzünü buruşturarak söze başladı. "Kütüphanede tarih çalışmaya çalışıyordum. Ilgın, sana kızgındım ve sonra Deniz'in de orada olduğunu fark ettim. Beni anladığını, zor bir durumda olduğumu söylemişti." sözlerine çekinerek devam etmeye çalışırken sabırsızlanarak "Hadi Berkan," diyerek çıkıştım. "Deniz sanki bizim içimizde gibiydi. Senin çok fazla ön planda olmak istediğini söyledi. Çok sinirliydim, ona hak verdim. Aşağı inmeyi teklif ettiğinde kafamı dağıtmak için kabul ettim ama her şey bundan sonra başladı." eli ile yüzünü kapatıp saçlarını çekiştirirken sabırsızlanıyordum.
Berkan kötü görünüyordu ama devam etmeliydi. Kısık bir sesle "Berkan," dediğimde homurdandı. Ellerini saçlarının arasından hızla çekti.
"Ilgın, Deniz o şerefsize çalışıyor," dediğinde hiçbir şey anlamamıştım. Yine. Beynim cümleyi değerlendirirken ağzımdan hızlıca bir "Ne?" çıkarabilmiştim. Barlas kolunu omzuma atarken Berkan'a konuyu başından anlatmasıyla ilgili bir şeyler söylüyordu. Beynim duracak gibiydi. Başından beri hiç şüphelenmeyeceğin birisi yanı başımdaydı.Beni öldürebilirdi. Daha kötüsü olabilirdi. Kulaklarımı kapatmak istiyordum Berkan'ın bir şeyler anlatmasını istemiyordum. Bunların hepsi yalandı. Tamamı beynimin bana oynadığı bir oyundu. Berkan tekrardan bana baktıktan sonra anlatmaya başladı. "Annesi ile ilgili beyninde bir boşluk var, Kürşat manyağının kendine yardım ettiğini söyledi. Allah aşkına o kime yardım eder ki? Sonra en önemlilerinden birisi de dışarı çıkma isteğimi reddetti." dışarı çıkma isteğini reddetmesi doğal bir şey de olabilirdi. Efsa'dan önce davranıp tekrardan söze atladım. "İyi de, Deniz bizim için dışarıya çıkmıştı. Yani dışarıya çıkabilir." Berkan bir an afallar gibi olsa da sesinin kontrolünü sağlamaya çalıştı. Birkaç denemeden sonra "Bir şey daha var," demişti. Enes sabırsız bir ses tonuyla "Anlatsana oğlum, taksit taksit uğraştırma bizi." dediğinde Berkan'ın yüz ifadesi değişti. Yüzünü buruşturmuştu hatta acı çeker gibi bir hali vardı. "Ona yılı sorduğumda 2009 dedi. Sizce bu bir tesadüf mü yoksa bu kızın altı sene önce mezun olması mı gerekiyordu?" Efsa her zamanki kararlı ses tonundan çok uzak bir ses tonuyla "Deryaları aşmanıza gerek yok, bir hain var içimizde." dedi. Berkan ona anlamaz gözlerle bakarken dördümüz dehşete kapılmıştık. Elimi saçlarımın arasından geçirip "Emin olmalıyız, ben Sude ile konuşmaya gideceğim." dedim. Barlas ayaklanıp yanıma geldiğinde onu durdurup "Efsa sen gel." dedim. Şöyle bir şey vardı ki, biz akıl almaz bir oyunun içindeydik ve bu oyunda aşka yer yoktu.

**
Yaklaşık yarım saattir Sude'yi arıyorduk ve en sonunda onu resim atölyesinde bulmuştuk. Onu aradığımızı öğrenince nedenini sorgulasa da geçiştirdik. "Sude, bizim sizden yardım istediğimiz gün Deniz senin yanında mıydı?" ilk başta biraz düşünür gibi olan Sude bir dakikanın sonunda gayet ciddi bir tavırla "Hayır, o zaman midesinin bulandığını söyleyip revire gitmişti. Hatta bu işi tek başıma yapacağım için baya bi' söylenmiştim." kanım damarlarımdan çekilirken Efsa fazla tepki vermemi engellemek için elimi sıktı ve "Tamam Sude, çok teşekkürler." diyerek beni çekiştirmeye başladı. Atölyenin dışına çıktığımızda ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Beynim zonkluyordu. Ne yapacağımızı bilmiyordum. Kekeleyerek "Efsa!" demeyi başardığımda ne yapacağımı bilmiyordum. Telefonuyla uğraşıyordu. Büyük ihtimalle bizimkilere mesaj atıyordu. "Ne yapıyorsun?" diye sorduğumda verdiği cevapla yanıldığımı anladım.
"Deniz'e mesaj atıyorum. Neredeyse dışarı gelmesini söyleyeceğim." dediğinde ellerim titremeye başladı. Efsa titreyen ellerimi tutarak "Sadece birkaç soru soracağız, sana yemin ederim hiçbir sorun çıkmayacak," dediğinde yaptığım korkaklığı farkedip özür diledim.
Bileğimden tutup çekiştirirken "Çınar ağacının altında buluşalım demiştim, birkaç dakikaya orda olur. Hadi gidelim biz de," demişti. Adımlarımı ona uydurup bileğimi elinden kurtardığımda ağaçlığın önündeydik. Efsa'nın dediği gibi birkaç dakika sonra Deniz de gelmişti. Deniz bize doğru yaklaşırken "Ne oldu kızlar?" demişti. Diyecek hiçbir şeyim olmadığı için direkt olarak Efsa'ya bakmıştım. "İletişim dersimiz için son sınıftan birisine ihtiyacımız vardı, bize yardım eder misin sadece birkaç soru sormamız gerek," dediğinde Deniz ikna olmuşa benziyordu. Efsa hızla telefonundaki ses kaydediciyi çalıştırırken "Bu okula ilk gelişinde hangi yıldaydın ve ilk arkadaşın kimdi?" diye sordu. Deniz can sıkacak kadar uzun bir süre düşündükten sonra "Bundan dört sene önce yani 2005'te gelmiştim ama arkadaşımı hatırlamıyorum. Galiba ismi Ahsen'di ama dediğim gibi emin değilim."
Efsa ile birkaç saniye göz göze geldiğimizde ne yapacağımızı yine bilmiyordum. Bakışlarından Efsa'nın da pek bir şey bilmediği açıkça ortadaydı. Beceriksizce ortaya bir soru attım "Peki ilk tanıştığın öğretmenin kimdi? Hala bu okulda mı?" Deniz yine uzun bir süre düşündükten sonra "Bu okulda değil, isminin Selim olması gerekiyordu, beden öğretmeniydi," diye kısaca bir açıklama yaptığında sorumun pek etkili olmadığını fark etmiştim. Efsa aynı soru üzerinden bir soru daha üreterek "En sevdiğin öğretmenin kim?" dediğinde Deniz gülümseyerek "Kürşat Hoca," demişti. Tekrardan Efsa ile göz göze geldiğimizde aklımızdan aynı düşüncenin geçtiğine neredeyse emindim. Denizin gözlerine bakıp "Neden?" dediğimde "Çünkü bana bir iyilik yaptı," şeklinde cevap vermişti. Hiç düşünmeden "Sana neden iyilik yaptı?" dediğimde beklemeden "Bölüm seçmem konusunda beni desteklemişti," dedi. Yüz ifadesi git gide değişiyordu. Efsa sorumu ağzımdan alarak "Karşılığında?" diye sorduğunda Deniz telaşlanmıştı.
Tırnaklarına bakarak soğuk bir ses tonuyla "Her iyiliğin bir karşılığı vardır," dedi tam Efsa bir soru daha sormak üzereyken "Ama bunu size söyleyemem, daha fazla soru yok. Sıkıldım," diyerek yanımızdan uzaklaştı. Efsa tıslarken ben öğrendiklerimin şokunu atlatamıyordum. Bize bu kadarı bile yeterdi, yine de emin olmak istedim. "Efsa, Deniz bizimle konuşmadı ama Berkan'la konuşacağına eminim. Yıl hakkında hiçbir şey bilmiyoruz." bizim bulunduğumuz çamlıktan çoktan uzaklaşmış olan Deniz'e baktım ve ses tonumu biraz daha yükselterek konuştum.
"Deniz, Berkan'ı görmeye gitmek istersen şu anda revirde ve yanında kimse yok." bize dönüp teşekkür ettikten sonra zamanımın kısıtlı olduğunu fark ederek Barlas'ı aradım. Birkaç çalıştan sonra telefonunu açtığında "Fazla vaktimiz yok, odanın içine çalışır vaziyette bir ses kaydedici koyduktan sonra Enes ve sen odadan çıkın. Berkan'a söyle Deniz geldiğinde zaman kavramı üzerinde daha fazla dursun. Bir de Kürşat pisliğinin iyiliğinin karşılığı konusu. Deniz olayı bugün bitecek."

KAÇIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin