Hikayeyi güncelledim şayet ilk 3-4 bölümde zaman kaymaları çoktu😄umarım hata çıkmaz yine. Ve bu benim ilk tarihi kurgu hikayem. Mantık hataları var mı? evet. Acemilik var mı? Hissedilebilir şekilde evet. O yüzden şimdiden üzgünüm. Yine de umarım okurken keyif alırsınız❤
Akar
Küçüklükten beri yükseklikten korkardım. Bunun nedeni tehlikeli olması ve düşme vaziyetimin olmasından kaynaklı değil. Ben tehlikeyi veya her türlü kuralı çiğnemeyi seven kötü bir çocuğum.
Korkumun asıl sebebi bu derin boşluğun görünenden daha derin olduğuna inanmamdır.
Bulunduğum konumda derin bir iç çektim ve yüzümdeki yaraların verdiği sancıyı umursamadan gökyüzü rengindeki bakışlarımı uçurumun aşağısına sabitledim.
Korkuyordum, şayet bu yüksekliğin dibi gözükse de kendimi bu boşluğa bıraktığımda aynı şeyi hissetmeyecektim.
Aşağıya kaçamak bakışlar atmak yerine, uçurumun dibinde keskin dişleri andıran dikitleri daha bir özenle süzdüm bu sefer. Eğer bir adım daha atarsam düşecek ve bu bitmek bilmeyen derinlikte beni bekleyen ölüme maruz kalacaktım. Böyle yapamazdım...
Olmazdı. Aşağıya bakmak bana sadece korku veriyordu. Bu yüzden bakışlarımı yukarıya doğru kaldırdım. Gözlerimle aynı kaderi ve rengi paylaşan gökyüzüne...
Yaşadığım onca acı da hemen beraberinde aklıma doluştu. Yediğim dayaklar, işittiğim iğrenç sözler... Kendi öz babam tarafından dışlanmam...
Tüm bu kötü anılar sanki benim intihardan vazgeçmeyeceğimden emin olmak istercesine zihnime akın etmişlerdi.
Gözlerimi sıkıca kapattım o an, fakat göz kapaklarım ardından bir ışık seziyordum hala. Güneşin parlaklığı bir şekilde içeriye sızmayı başarıyordu işte.
Şimdiyse hazırdım. Korkusuzca kendimi bu boşluğa salmaya, beni bekleyen ölüme... Bir adım daha ileriye attım yönümü hiç düşünmeden ve kendimi o çok korktuğum bilinmezliğe doğru her şeyden vazgeçmiş bir insan olarak saldım.
Bedenim aşağıya doğru düşerken havanın uyguladığı şiddetli basınçla afalladım. Gözlerimi açmaya dahi cesaret edemiyordum ta ki hızım yavaşlayana kadar.
Yaratıcım olan Allah'ın anlayışına ve merhametine hatırı sayılır bir güvenim var ve böyle bir yola girmişken ölmem gerektiğine de emindim.
Olan biteni anlamak için gözlerimi usulca açtım. Gerçekten yavaşlamıştım. Etrafımı hızla tararken ortada hiçbir yanılgı olmadığından emin olmuştum.
Ben olanları idrak etmeye çalışırken birden yüzüme doğru sert bir rüzgâr esti ve göğsüme şiddetli bir ağrı çöktü.
Hemen arkasından ise etrafımdaki her şey seçilmez bir hale büründü, hafifçe kayıp giden, pirinç ve fildişinden bir anafor gibi, sanki bir ikincisinin hayaleti gibi göründü ve gözlerimin önünde yok oldu.
Rüya gibi sanki ya da bir lambanın sönüşü gibi gece geldi anlamadığım hızda, sonraki anda da yarın oldu belki de dün... Emin değilim.
Altımdaki dikitler silikleşti, puslandı, giderek soldu. Dünün kara gecesi indi, sonra tekrar gündüz, yeniden gece,
tekrar gündüz... Bu sefer yavaş değildi. Daha, daha hızlıydı.O an girdap gibi dönen bir mırıltı doldu kulaklarıma ve zihnime tuhaf, bir dağınıklık çöktü.
Ben bu olağanüstü hızımı arttırdıkça gece, kara bir kanadın çırpışı gibi günü izliyordu, zaten etrafımdaki dağların belli belirsiz görüntüsü çok geçmeden benden uzaklaşmıştı, sonra güneşin gökyüzünde hızla düştüğünü gördüm; her dakika başı aşağıya doğru düşüyor ve her dakika bir günü belirtiyordu. Bu kabus dolu anlarda açık bir havaya çıkmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Moğol Hikayesi- Hülagü Han {Tamamlandı}
Science Fiction(bxb) Eceli gelmeden ölmek nedir bilir misiniz? Hayatın yavaş yavaş anlamını yitirmesi ve yaşadığımız olayları o veya bu sınıfına koyamayıp yaşarken ölü konumuna düşmek? İşte bu sessiz sedasız intihar etmektir. Çok iyi hatırlarım babam başkalarına...