Sarzan

3K 319 73
                                    

Sarzan, Ünen'in hareketi karşısında haşhaşın verdiği etkiyle yüzünün önüne çektiği ince tül bir perde ile birlikte kendini gizlemiş, olduğu yerden çıkıp Akar'a doğru elindeki kısa kılıçla hamle yapmıştı. Lakin Ünen, Sarzan'ın yaklaşmasına müsaade etmeden o da öne doğru atılıp belindeki kılıçla güçlü bir karşılık verdi ve Akar için kendini siper etti. Ardından arkasına dönüp Akar'a burdan uzaklaşması için güçlü bir seslenişte bulundu.

Akar ise ilk başta gidip gitmemekte tereddütte kalsa bile Ünen'e yardım edebilmesinin en iyi yolunun destek getirmek olduğunu anlamış, oyalanmadan atladığı atıyla obaya doğru hızla yol almıştı.

Uzaklaşıp giden Akar'ın gören Sarzan ise sinirle kendini engelleyen Ünen'e dikti bakışlarını bu sefer. "Ünen!" dedi sesini sinirle yükseltirken.

Ünen bu ses tonuyla biraz irkilse de belli etmemiş hemen karşılığını vermişti. "Onun davamızla ilgisi yoktur. Hem o da Müslümandır. Bizlerin ve Hasan Sabbah Efendimizin olduğu gibi."

Sarzan, kendisini gizleyen perdeyi yüzünün önünden bir hırsla çekti. "O Türüklerdendir Ünen bilmez gibi konuşursun!"

"Türükse n'olmuş? Müslüman değil midir?"

"Türükler Yecüc ve Mecüc'ün ülkesinden, bulunduğumuz İran'a hükmetmek için gelenlerdir. Efendimizin öğretilerini buralarda kala kala unuttun herhal."

"Onlar da insandır Sarzan."

"Yarı insan yarı deccaldir." yüzü gayet ciddiydi bunları söylerken.

Ünen, o kadar uzun vakit Alamut ve İran'dan ayrıydı ki kendisine de aynı şekilde öğretilen bu bilgileri tekrar duyunca afallamıştı. Çünkü şuan bunlar kulağına baya saçma geliyordu. "Nasıl?" diyebildi bu saçmalık karşısında Ünen.

Sarzan ise Ünen'e karşı oldukça ciddiydi. "Kötü ruhlar insan ırkından hatunlarla çiftleştiler. Doğan sıbyanlardan ise Türükler var oldu."

"Ama Müslümandır."

"Gayelerini gizlemek içindir." Sarzan elindeki kısa kılıcı çekip ait olduğu kınıya geri koydu.

"Gayeleri neymiş?"

"İslam'ı yok edip kainat üzerinde iblislerin hakimiyetini sağlamak."

Sarzan'ın bu cevaplarıyla Ünen geçmişte öğrendiklerini tekrar etmişti resmen. Lakin o vakitlerden tek fark şuan inanmıyor oluşuydu. Küçüklükte beraber ders gördüğü tek arkadaşının bu saçmalıklara inanıyor olması ise onu üzüyordu. Zaten şu sıralar aklında bin bir türlü şeyler geçiyordu. Şayet Han'ı da dostundan saymıştı bunca yıl içinde. Ona ihanet etmek ardından canına kast etmek gelmiyordu içinden. Birşeyleri saklamak... Vicdan azabı çekiyordu sanki ama davasından dönerse de kendilerine sözde vad edilen cennete giremeyecekti. O an aklına başka bir soru düştü.
"Sarzan." dedi, arkadaşının da bu yalanların farkına varmasını istiyordu. "Hatırlar mısın? Sabbah efendimizin elinde tabiatüstü bir güç bulunur ki o da cennetin anahtarına sahip olma ve istediği kişiyi cennete sokma kudretidir."

"Öyledir." dedi Sarzan bakışlarını Ünen'den ayırmazken.

"Lakin böyle tabiatüstü kudretlerin eski çağlarda kaldığını da beyan etmişti. Yani şuan nasıl olur da cennetin anahtarını elinde bulundurur?"

Ünen'in bu lafı karşısında Sarzan ne cevap vereceğini bilememişti. Fakat bu sessizliği uzun sürmemiş saçma da olsa bir karşılık verme gereği duymuştu."Bunu kudret olarak görmek zorunda değiliz. Hem vaziyet ne olursa olsun Ünen! Sen o oğlanın gitmesine müsaade ettiğin vakit ihanet etmiş bulundun." Bir kaç adım geriye çekilip dönüp gidecekken son lafını söylemeyi de ihmal etmemişti. "Ve bu ihanetini Efendimize beyan etmek mecburiyetindeyim... Beni mecbur bırakıyorsun Ünen."

Duyduklarıyla o vakte kadar sakin kalmaya çalışan Ünen telaş yapmış ve gitmek için hamle yapan Sarzan'ın kolundan seri bir şekilde kavramıştı. "İstediğini edebilirsin Sarzan. Ama bu yalanlara itimat etmeyesin. Cennetin anahtarı onda dersin lakin Yaradan'ın dedikleri cennet, içinde olduğumuz kainattan tamamen farklıdır. Hiçbirşey burdakilere benzemez." Ardından Sarzan'ın aklını çelecek o cümleyi sarf etti Ünen. "O halde nasıl olurda cennete ait bir madde bizim kainatımızda olabilir? Ve o anahtar bu kainattaysa artık o şey cennete ait midir?"

Bu soruyla Sarzan'ın kaşları çatılmış kolunu Ünen'den kurtarmıştı. Ardından bir hırsla Ünen'i yakasından tutup arkasındaki ağaca yapıştırdı. Ünen istese ondan kurtulabilirdi ya da kurtulamasa bile güzel bir hasar verebilirdi. Lakin yapmadı.. O bu dünya üzerinde saydığı sayılı kişilerdendi. O yüzden hırsını kendisinden atmasını bekledi. Bilemiyordu. Belki bir kaç kez vurur veya öyle şeyler. En azından onun bu hırslı bakışlarından beklediği şey buydu. Fakat öyle olmadı. Kendisinin bile beklemediği bir anda yüzünde acı bir sızı hissetmesi gereken yerde dudakları üstünde sıcak ve yoğun bir baskı hissetmişti.

Ne saçma öğretiler lan bunlar? Kim öğretiyor bunları size aq? Sevişin işte oturun.. Tövbe ya... Daha yeni Müslümanlıktan bahsediyordum djdjjdmdjdjdn

Bir Moğol Hikayesi- Hülagü Han {Tamamlandı}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin