Karakurum'a Dönüş

8.6K 590 205
                                    

Akar

Hülagü Han ile düğünümüz sorunsuzca geleneklere uygun olarak tamamlanmış hazırlanan atlarla Karakurum'a dönmek için herşey hazır edilmişti.
Neredeyse herşey...
Sanki başa dönmüşüm gibi önümde duran neredeyse üç katım olan ata baktım. Ardından Balasagun halkına ve abisi Mengü Han'a veda eden er'ime diktim bakışlarımı. O da vedalaşma safhasını bitirip yanıma geldiğinde hala atın üstüne binmediğimi görüp şaşırmıştı.
Kır atın yanına gidip bir süre başını sevdi. "Ne diye binmezsin? Yoksa sevmedin mi bu beygiri?"

"Yok er'im.. Sevdim elbet. Sevdim sevmesine ama ben..." çekinsem ve alay konusu olacağımı bilsem de söylemeye karar vermiştim. Hem benim suçum muydu bu ata binememe mevzusu? Alışkın değildim bir kere. "Eğlenme benle ama şu beygirlere alışamadım bir türlü , binemiyorum..."
Dediğim lafla hiç beklemediğim bir tepki verip herkesin içinde kahkaha atmıştı. Öyle ki, etraftaki nökerler korkuyla karışık tedirgin bir halde hazır ol vaziyetine geçmişlerdi. Anlaşılıyor ki kimse Hülagü Han'ın gülmesine alışkın değildi...
" İyi ki eğlenme benle demişim." suratımı sahteden asarken o gülmeyi bırakıp bir dejavu misali arkama geçip beni kaldırdı ve atın üstüne koydu. Fakat bu sefer farklı olarak atın yelesine asılmamış düzgün bir şekilde eyerinden tutmuştum. Daha sonra kalın bir urgan yardımıyla benim atımı kendi atıyla birleştirmişti. Bu sayede benim atımı da o yönlendirecek ve nasıl süreceğim hakkında bir derdim kalmayacaktı.
Birleştirdiği atlar sonrası benim aksime er'im hızla kendi atına binip tez vakitte Karakurum için yola düşmüştük.
Bu at sürme işi baya güzeldi aslında. Tek olumsuz yönü uzun süre sürmektir kesinlikle! At üstünde sallana sallana gideceğimiz yere varana kadar heryerim uyuşuyor mübarek.
______________________________________

Sonunda Karakurum'a varmış ve diğerlerine nazaran büyük bir otağı içinde beklemeye koyulmuştum. Oturduğum yatak üstünde ayaklarımı heyecanla yere sürerken gözüm odanın karşısındaki aynaya takılmıştı. Kenardan örülmüş saçıma ve üstündeki altın işlemeli süsleri inceledim, ardından açıkta kalan boynuma kaydı gözüm. Elimle boynumu ovarken, milletin içinde utanmazca öptüğü yeri yokladım bir süre. Bak yine aklıma geldi, kızarmıştım!
Hakikaten o nerede? Neden burda tekim ki?
Şimdi biz evliyiz yani o gelince... Şey mi olacak?.. Heyecandan pır pır atan kalbimin üstüne koydum bu sefer elimi. Sanki beni öldürmek istercesine atıyordu resmen!
"sakin ol sakin ol." diye sürekli tekrar ediyordum kendime.
Bu endişeyle tek olduğum otağı içinde öylece beklemeye durdum. Benim gibi dışlanan birisi şuan koskocaman Han ile evlenmişti. Hem de en çok hayranı olduğum hükümdar ile.. Demek intihar etmeye çalıştığımda kaderimde bu dünyadan öylece göçüp gitmek yokmuş.

Ben bu düşünceler içinde deli gibi atan kalbimi susturmaya çalışırken otağın dışında içeriye doğru yaklaşan adım sesleri duydum. Kafamı heyecandan olsa gerek eğip beklemeye başladım.

Otağın, keçeden yapılmış girişi açıldı ve ardından bana doğru yaklaşan adım sesleri duyuldu. Ayakları görüş açıma girince susturmaya çalıştığım kalbim yine şuursuzca atmaya başlamıştı.

*dikkat smut geliyor *¬* isteyen atlasın. Biten yere de bitti diye yazarım 😁

Nazikçe bir eliyle çenemden tutup kaldırırken bakışlarımı kendisininkilerle buluşturdu. Ardından hiç beklemediğim bir anda durduğu yerden dudaklarıma eğilmiş ufak bir öpücük kondurmuştu.
Anında yüzüm kızarırken devrelerimin yandığına yemin edebilirdim.
Beni öpmüştü... Ve şimdi daha fazlası da gelirdi kesin!
Öptükten sonra duruşunu dikleştirip gözleri benim kızaran yüzümü bulunca bakışlarımı saçma bir şekilde yandaki işleme duvar süsüne kaydırmıştım. Bu hareketimle kulağıma kısık bir kıkırdama sesi gelmişti.
Onun böyle gülmesi beni daha çok utandırırken başımı elinden kurtarıp tekrar yere eğdim. Kendi zamanımdayken, hep geçmişe gitme hayali kurar hatta bir sürü fanteziler ile bu hayalleri süslerdim. Fakat şuan hiçbirşey hayalimdeki gibi rahat olmuyordu. Çünkü içinde olduğum bu vaziyet olağanüstü derecede utanç veriyordu!
Anladım ki evdeki hesap gerçekten de çarşıya uymuyormuş.

Bir Moğol Hikayesi- Hülagü Han {Tamamlandı}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin