"E hayde atla artık!" ilerleyen hamilelikle büyüyen karnımı tuttum yüksek bir kayanın tepesinde duran askere bağırırken.
"Akar Katun etmeyin. Ölür kalırım olmaz edemem!" Aslen Hezarfen'in tasarısı olan ama (ç)almış bulunduğum kanatların kenarlarından sıkıca tutarken atlamamakta inatla ısrar ediyordu.
Diğer boşta kalan elimi bu sefer de ayakta uzun süre kalınca ağrıyan belime dayadım ve bir sinirle askere bağırdım."İstersen ben atlayayım bu vaziyetimle!"
"Yok olur mu öyle şey Akar Katun.."
"E atlasana o zaman be adam?!" askerle aramızda geçen atışma hararetlenecekken yanımıza bu sefer bir merakla Mengü Han'ın oğullarından biri olan Kulkan yanaştı.
Onun burada olma sebebi kardeşi Arkın'dan daha fazla tecrübe sahibi olmasından dolayı ki bu obaya Kulkan, er'imin yani Han'ın eksikliğinde geçiçi olarak yönetme amacıyla gelmişti. Doğruyu söylemek gerekirse benden yedi yaş küçük olsa da oldukça yetenekliydi bu yönetim konusunda.
Onun gelmesiyle herkes saygıyla başını eğerken ben de formalite icabı başımı hafifçe eğdim.
"Bir sıkıntı mı var Akar Katun? Size karşı bir kusuru mu oldu bu nökerin?"İkimiz aynı boyda olduğumuzdan dolayı onun gözlerinin içine rahatlıkla bakışlarımı ilettim. "Yoktur Kulkan ama beni biraz daha bağırttıracak olursa bir kusuru olacak."
Kulkan, "O vakit bu nökerden ne d'ye atlamasını istersiniz? Yazıktır." dedi yüzünde alaycı bir gülümseme oluşurken.
"Kulkan Begi (statü anlamında Bey) haklıdır Akar Katun. Etmeyin bak, yaramaz bu alet." fırsattan istifade asker lafa atlamıştı hemen.
"İlk vakitlerde bana göktekilerin nasıl uçtuğunu sorar dururdun. E işte jıymasan sen de uçacan gökte yaşayanlar misali." dedim ona güven vermek istercesine. "Atladığında ayaklarını geriye at dengeni sağla. Gerisi kolaydır."
Tepede onca lafıma rağmen atlamamakta ısrar eden nökere karşı bu sefer Kulkan, "Anlaşıldı şimdi." dedi bir eliyle arkasında kendisiyle birlikte ilerleyen muhafızlara işaret ederken. "Çıkın tepeye, itin aşağı şu nökeri. Yardım lazımdır belli."
Asker, Kulkan'dan duyduğu laflarla telaşa kapılırken en iyi fikrin itilmek yerine kendisinin atlaması olduğuna karar vermişti. Aslında bunu yapabileceğinden bile şüpheliydim ama beni şaşırttı doğrusu.
İki kolunu, iki yandan yaklaşık beş metre genişliğindeki kanatların demirlerinden geçirip gözlerini sıkıca kapattı ve beklediğim an! Kendini bulunduğu yerden boşluğa salarken benim heyecanlı izleyişim yanında Kulkan da merakla olacaklara bakıyordu.
Ve başarmıştım! Atladığı andan itibaren sadece bir kaç santim inip, havanın kanatların altına dolmasıyla havalanmıştı. Hatta öyle yükselmişti ki bize normalden daha küçük görünüyordu asker.
Bir heyecanla sırıttım ve iniş bölgesine -önceden alimlerle hesapladığım bölgeye- gitmemiz için bana getirilen kağnıya vakit kaybetmeden bindim. Sonuçta bu vaziyette koştur koştur yürüyecek halim yoktu ya.
Kalkun da olacakları en az benim kadar merak ettiğinden o da askerlerin birinden atı kapıp üstüne atladı ve arkadan bizim gittiğimiz yolu takip etmeye başladı.
Arada da hepimizin gözü yukarıya kayıyor, gökyüzündeki askerin heyecanla karışık korkunun vermiş olduğu çığlıkları işitiyorduk. Hadi amaa, o kadar da kötü değildi bu fikir. Yanlış hesaplanıp yere çakılma ihtimalini saymazsak eğer bence onun da hoşuna gidiyor bu iş. Öyle ki arada çığlıkların yanında atılan kahkaha seslerini de işitiyorduk.
Yaklaşık bir kaç dakika daha uçtuktan sonra rüzgar yavaşlamış, yukarıda süzülen asker yere doğru yaklaşmaya başlamıştı. İşte sonbaharın güzelliği buradaydı. Rüzgarlar yüksek hızda estiği kadar yavaşlıyorlardı da.
Kısa bir vakit sonra ise asker yere yakın bir mesafede rüzgarın son anda oluşan belirsizliği yüzünden dengesini kaybedip yere çakılmıştı. Neyse ki asker fazla hasar almamış, sadece kanadın bağlantı kısımlarının kırılmasıyla bu işi başarmıştık.
Kulkan da bize yetişirken atından hızla inip bana doğru heyecanlı bir bakış attı. "Olacağını düşünmezdim heç Akar Katun!"
Kağnıdan inerken ona alaycı bir gülüş sundum. "Ohoo bu daha ne ki? Hele sen yanımda biraz daha dur, daha neler görürsün ." Aslen yapacak bir şeyim ya da fikrim yoktu. Amacım biraz eğlenmekti. Zaten Kulkan da sesimdeki alaycı ifadeyi sezmiş kendisi de gülümsemeye başlamıştı.
"Avga'm ( amca ) Hülagü Han, bellidir ki sınır tanımayan birini seçmiş kendine. " dedi, yüzüne kondurduğu samimi bir gülümsemeyle.Aslen Amca abaga demek eski moğolcada ben modern olanını daha çok sevdim onu kullandım ndmdkdn
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Moğol Hikayesi- Hülagü Han {Tamamlandı}
Ciencia Ficción(bxb) Eceli gelmeden ölmek nedir bilir misiniz? Hayatın yavaş yavaş anlamını yitirmesi ve yaşadığımız olayları o veya bu sınıfına koyamayıp yaşarken ölü konumuna düşmek? İşte bu sessiz sedasız intihar etmektir. Çok iyi hatırlarım babam başkalarına...