Yayımdan kaldırıp küçük bir düzeltme ile tekrar atıyorum üzgünüm djdjdjjdkd
Akar
Geceyi uyumadan yorgun bir şekilde sabahı etmiştim.
Ağlamaktan bitap düşmüştüm resmen. Lakin kararımdan dönmeye niyetli de değildim. Eşyalarımı toplamaya yardım eden hizmetlilere bir kez daha bakış attım, ardından er'imin bana hediye ettiği kolye aklıma düştü. Çıkarmıştım ama geri vermeyi unutmuştum. Her neyse, ben istemezdim böyle hediye! Bana aşkından bir parça olarak gönderdiği bu hediyenin bir anlamı mı var sanki? Böyle aşk mı olur!
"Bunu koyun bir yere." dedim sesimdeki kırgınlıkla.
Şu vakte kadar her şekilde yanımda yürüyen ayaqaç önüme yaklaştı ve uzattığım takıyı aldı. "Akar Katun, sükunetinizi koruyun derim ben. Siz obadan çıkmak isteseniz bile Han izin vermeden bir yere gidemezsiniz. Diyelim ki bu obadan çıkmayı başardınız, sonrasında nere gidersiniz, ne'dersiniz? Hiç düşündünüz mü?"Dolan gözlerime karşın sinirle ona döndüm. "Çapulcu gibi yaşayacak değilim! Elbet bir yer bulurum. " gözyaşlarım akacak gibi olduğunda başımı , kimsenin görmemesi umuduyla, önüme hızla eğdim.
Aradan geçen bir otuz saniye sonrasında beni hatta diğerlerini bu karamsar ruh halinden çıkaran şey otağın açılan kalın keçeden perdesi oldu. Herkes ellerindeki işi bırakıp saygıyla eğildiklerinde merakıma yenik düşüp gelen kişiye bir bakış attım. Er'imin geldiğini görünce ben de diğerleri gibi hızla oturduğum yerden kalkıp önünde saygıyla eğildim. Biryandan da akan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. İşte, bazılarına aşkın benim hala hürmetim vardı. Aşka da sadakate de...
"Çıkın." dedi Han lakin bakışları benim üzerimdeydi. Zaten çok vakit geçmeden de koca otağıda tek ikimiz kalmıştık. "qar'ın(el) acır mı hala?"Cidden bunu demek için mi geldi buralara kadar? Şaka gibi... "Yok, bu acı canımı yakan şey değildir er'im." dedim alayla. Bir yandan da buğulanan gözlerimden yaşların akmasına engel olmaya çalışıyordum. "Asıl canımı yakan, başkalarını bana tercih ettiğinizde gönlümde açtığınız yaradır."
Bir süre öylece bekledim, bana birşeyler demesini... Dur demesini... "Ben sadece seni seçerim" demesini... Lakin bir şey demedi. Bunun üzerine tekrar lafa girmek zorunda kalan ben olmuştum. "Ne dersem diyeyim boştur er'im. Şayet görüyorum ki karşımda bu çaresizce haykıran sesimi duyacak kimse yok."
Han ellerini arkasında bağlamış toplanmış eşyalara göz gezdirmişti. "Bu hazırlık nedendir?"
"Ben size beyan ettim er'im. Sizin kararınızı bekliyorum." yolumdan dönmeyeceğimden emin olması için gözlerinin içine bakışlarımı gönderdim. "Ya o kanımlarınız gidecek ya da ben..."
Benim dolan gözlerim aksine onun yüzünde yarım bir gülümseme vardı. "Sen düşünürsün ki benden izinsiz bu obadan öylece ayrılabileceksin. Bir de şülende bana ant içtiğin sözü hatırlatırım. 'Yanımdan ayrılmayı düşünmeyesin.' hele, bu sözünden dönmenin törülerimiz ve zasağ'larımızca (yasa) karşılığını bilirsin. İmdi iyice düşünesin Hüreyre'm. Öylece bu obadan çıkıp gidebileceğini mi düşünüyorsun? "
Elbet biliyordum sonuçlarını. Andı bozanın hükmü ölümdür lakin ne fark ederdi ki? Ben onu her vakit birileriyle paylaşıp güzelce yaşayacak mıydım sanki! Sonuçları umrumda bile değil... Ben nasıl aşkımla ona sadakatimi gösteriyorsam o da aynı şekilde bana gösterecek. Benim için başka yol yok. "Ben bu obadan gidecem Han'ım. Hiçbirşey de bana bu yolda engel olamayacak..." son kez gözlerinin içine baktım. "Dirim çıkmazsa da ölüm çıkar."
"Karşımda beyan ettiklerine dikkat edesin. Böyle laflar ederek kendini öldürtme." Kesin bir dille konuştu. "Bilesin ki bu lafların dönüşü olmaz."
Başımı son kez saygıyla eğdim ona. "Her şeyi göze aldım. Ben o kanımlarla bir ödür(gün) daha aynı obada kalmam. Ya onlar bu obadan gidecek ya da ben.. Gerekirse ölüm ile... "
Anladığını belli edercesine kafasını salladı ve yüzünde neredeyse hiçbir duygu belirtisi yok iken beni hazırlıklarımla baş başa bıraktı.
Ölecek miydim merak ediyorum.
Neyse, böyle üstüme sürekli birilerini alması da yaşanacak gibi değil. Bir kere ölmek daha hayırlı...
______________________________________Altın Otağı
"Ben kaç isyanı zapt ettim Ünen bilir misin?" Han, elindeki kılıcın ucunu parmakları arasında oynuyordu öylece.
"Pek çoktur Han'ım."
"Kaçını zapt etmede mağlup oldum?"
Ünen, Han'ın varmaya çalıştığı noktayı düşündü. "Hiç mağlup olmadınız Han'ım..."
"Aynen öyle." diye onayladı Ünen'in cevabını. "Lakin imdi iş başkadır. İlk defa mağlup olmaya bu kadar yakınım. Lakin kazanmak için hala şansım da var. Taviz vererek... Sen olsan ne'dersin bu durumda Ünen?"
Ünen konuyu anlamamıştı bu yüzden yanlış bir cevap vermektense ilk başta detay almayı mantıklı bulmuştu."Han'ım konu nedir ilk onu bilmek gerek..."
Han elindeki kolyeyi incelemeyi bırakıp Ünen'e doğru döndü. "Aşktır konu. Akar Katun'dur." derin bir iç çekti. "Görürsün ya Ünen; her hırçın atı, isyanı, düşmanı zapt edip dize getiren ben asi bir aşığı zapt edip altından kalkamıyorum."
Ardından ucu kana bulanmış kılıcı uzattı Ünen'e. "Kendine bir hal getirecek kadar sever beni."Ünen şaşırdı, şayet böyle bir olaya şu yaşına kadar tanık olmamıştı. " Konu aşk ve ayilet'inizin(aile) dirliği ise vereceğiniz tavizde pek de bir şey kaybetmezsiniz Han'ım."
"Sana duran'ımı(istek) beyan edeyim Ünen. Onu kaybetmeyi hiç istemem."
Gözü hala kılıçta olan Ünen dikkatini oradan çekip tekrardan Han'a verdi. "O vakit tavizi verin Han'ım."
"Lakin benden istediği taviz kanımları dağıtmak. Yoksa kendisi gidermiş. "
Ünen, "Akar Katun'un bu talebi.." cümlenin devamını getirmeye çekindi.
Onu tamamlayan Hülagü Han oldu. "Fazla mı? Öyledir."Han oturduğu yerden artık düşünmeyi bırakıp ayağı kalktı. "Hayde Ünen, toparlanmaya yardım edesin."
"Kimin Han'ım? Akar Katun'un mu, kanımların mı?" ister istemez sorma gereği duymuştu.
Hülagü Han, Ünen'e bakıp yarım ağız bir gülüş sundu ve beri'sinin kendisi için söylediği söz aklına geldi.
"Ben tarihe Hülagü Han mağlup oldu dedirtmem Ünen." elini yoldaşının omzuna attı. "Bu zafer için de mecbur taviz verecez artık. Hayde oyalanma, kanımlara hazırlanmaları için yardım edesin. Şayet bana tanınan süre azalmıştır. " Bu söylediği son sözle kendi kendine gülmüştü. Daha doğrusu bu gülüşü düştüğü hali idi.Kim derdi ki koskoca Han gün gelecek kendisini, düştüğü bu aşka tutsak edecek, üstüne bir de emir alıp, gerçekleştirmek için zamanla yarışacak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Moğol Hikayesi- Hülagü Han {Tamamlandı}
Ciencia Ficción(bxb) Eceli gelmeden ölmek nedir bilir misiniz? Hayatın yavaş yavaş anlamını yitirmesi ve yaşadığımız olayları o veya bu sınıfına koyamayıp yaşarken ölü konumuna düşmek? İşte bu sessiz sedasız intihar etmektir. Çok iyi hatırlarım babam başkalarına...