Aşk

3.3K 277 56
                                    


Han'ın Akar'a olan düşkünlüğü ve aşkı aynı zaman da Akar'ın Han'a duyduğu aşk... Bu kainatta belki de açıklanamayacak bir kavramdı ikisi için. Bilinemeyen... Bilindikçe daha da bilinecek renkleri, desenleri yüze çıkan... İki farklı kişiliğin bu aşkı ; bin bir başlı bir ırmak, her ikisinin de yolculuğu ayrı ama ikisinin de ulaşmak isteği deniz aynı .

İkisi de yoğun geçen günlerden sonra belki de ilk defa rahat bir şekilde başbaşa kalmışlardı. Bu vakti de otağın dışında oba içinde ayrı bir tepeciğin üstüne çıkmış gökyüzüne bakarak, birbirlerine sarılıp geçirmeye karar vermişlerdi. Belki bu fikir, duyanlara ilk başta sıkıcı gelir lakin onlar için öyle değildi. Şayet Han en azından yazın son aylarını ve sıcak esintilerini Akar ile hissetmek istiyordu.

Kendisi tepenin üstünde oturmuş Akar da onun kucağına iyice sokulmuş bacaklarını kendine çekmişti. Gözleriyle gökteki yıldızları hayranlıkla seyrederken eli sürekli karnındaydı. Han ise kollarını Akar'ın belinden usulca geçirip, karnının üstüne koymuş olduğu elleri nazikçe kendi avuçları içine aldı ve farkında bile olmadan öylece parmaklarıyla oynamaya başladı . Şayet onun asıl dikkati Akar'ın hayranlık dolu gözlerle baktığı yıldızlardaydı. Belki Han bu yıldız dolu gökyüzünü sürekli gördüğü için  ona normal geliyordu ama Akar için işler öyle değildi. İlk defa bu kadar çok yıldızı bir arada görüyordu, hiçbir saniyesini de kaçırmak istemiyordu.

Hülagü, eşine bakarken istemsizce güldü arkasından. Akar da Han'ın bu gülüşünü duymuş olsa gerek bakışlarını gökyüzünden çekip arkasına döndü. "Ne diye gülersin er'im?"

Han, "Herbir şeye böyle bakmana gülerim. İlk geldiğinde de öyleydin. Otağılara, göğe, ormana, herbir şeye işte. Yok mudur senin geldiğin zamanda böyle şeyler sanki? " yüzünde eylenir gibi bir tavır vardı Han'ın.

"Bu kadar çok yoktur Han'ım." üzüntüyle suratını asmıştı. "Şayet geldiğim zamanda görebileceğin tek şey renksizlik olur." Ardından bakışlarıyla gökyüzünü işaret etti Akar, "Bu kadar yıldızı da bir arada görmen imkansız."

Han, Akar'ın bu üzüntüsüne karşı başını saçlarına dayadı ilk başta, ardından ufak bir öpücük kondurdu. "Bunlar seni mutlu edecekse her ödürün gecesi çıkar bakarız Hüreyre'm. Asmayasın bana süyününü."

Akar, Han'ın bu laflarıyla tatlı tatlı kıkırdarken kendini iyice ona gömdü ve başını yasladı. Hülagü ileyken kendini o derece huzurlu hissediyordu ki imkan olsa hep böyle kalır yanından bir milim bile kıpırdamazdı. Ama şartlar işte... İmkan vermiyordu ki.

Hülagü Han'ın bakışları, bu sefer Akar'ın gökyüzüne çevirmiş yüzüne kaydı. Sevgilinin yüzü müydü acep yüreğinde aşk yangınını alevlendiren ilk kıvılcım? İlk bakıştan sonra suda titreyen bir mehtap misali sevgilinin kalbi miydi bu kıvılcımı alevlendiren?

'Bakış...' diye içinden geçirdi Han, 'Elde olmayan yazılı kader ; ilahi kader. Ve aşk... Kalp ile göz arasında kutlu bir hadise idi. '
Fakat daha sonra ne yaptığını düşünmeden içindeki duyguları tutamazken birden sesli düşünmüştü Han. "Bir hayli şaşkın vaziyetteyim Akar'ım. Bu halimden, sana duyduğum aşkta kimi azarlasam idrak edemiyorum. Nefsimi mi azarlayayım, arzuyla seven kalbimi mi yoksa nidünümü mü?.."

"Bu duygu için birini azarlamak gerekir mi er'im?" gözleri şaşkınlıkla açılmıştı bu sefer. Kötü müydü ki aşık olmak? Bunu düşünmeden edemiyordu.

"Biz dirayetli olsak dahi aşk sabırsızdır, zayıftır. Öyle ki benden uzak kaldığın vakit gönlüm seni arayıp durur. Lakin şu canımı asıl acıtan şey içimdeki qalın(ateş) aynısı sende de vardır ve istesen de istemesen de seni de yakar durur. "

Doğruydu şayet Akar da aynı şekilde ne zaman Han'dan ayrı kalsa onu özlüyor, bir an önce gelmesi için yolunu gözlüyordu. Ama bu onun için hiçbir zaman kötü olmamıştı. Aslında Han için de kötü değildi, onun kötü hissettiği şey Akar'ın bu sabırsız bekleyişi idi.

"Benim zamanımda bir sürü hikayeler anlatılır durur. Leyla ile Mecnun misal. Nedendir bilmem en çok bunu severim. Mecnunun fedakarlıkları ve duyduğu büyük aşkı..." Akar lafına devam etmeden hızla arkasına doğru döndü bu sefer ve elleri arasına er'inin yüzünü aldı.

Yüzünde ise Hülagü'nün aşık olduğu o tatlı tebessüm vardı." Ama bilesin gerçek aşık benim. Mecnun'un sadece adı çıkmış! " Han, Akar'ın bu lafları karşısında kısa bir kahkaha atarken ona doğru uzanıp dudaklarına derin bir öpücük kondurdu. "Hele sen beni dene. Senin Mecnun'un benim Akar'ım. Onun Leyla eçin yaptığı fedakarlıkları bilmem ama onun ettiklerinin ötesinde senin eçin fedakarlığa hazırım bilirsin."

Akar, sokulduğu yerden doğrulup ona baktı. Bu şekilde otururken bile daha uzun olması dikkatini çekmişti. Yanık teni ve kumral sakalıyla oldukça da yakışıklı gözüküyordu kendisine. Gözleri ise Akar'a karşı bakarken pırıl pırıldı ve tükenmez bir canlılıkla doluydu.
Gece...
Yıldızların aydınlattığı bu küçük tepede neredeyse sabaha kadar birlikte vakit geçirmişlerdi. Ardından vakit daha da geç olmadan otağıya geri dönmüş, deliksiz bir uykuya dalmışlardı.
______________________________________

Karakurum

Obada her bir yerde hareketlilik baş göstermişti. Şam dokuması otağı yeryüzüne kurulmuştu. Otağı Altın otağıdan daha bir heybetli, göğe ulaşır olmuştu. Şayet Akar'ın çocuk sahibi olacağı haberi yayılmış Han'ın da emriyle obada büyük bir şenlik hazırlığına girilmişti. Aynı şekilde ulaklar ile Mengü Han ve Hafza Hatun'a da mektup yoluyla haber gönderilmişti.

Karakurum'da ise ziyafet düzenlenmiş, gelen geçen kervancılar, yolcular, yakın obadaki insanlar bu güzel haberin şerefine şölene katılmış, misafir olmuşlardı. Yemeklerde attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kesilerek misafirlere sunulmuş ayrıyetten kurulan otağılara buyur edilmişlerdi.

At ayağı çabuk, ozan dili de çevik olur derler. Hayliyle bir oğlanın hamileliği de dilden dile bu şölenle dosta düşmana yayıldı gitti...

Bu bölüm içime sinmedi lan o kadar da :') ama işte... Kusura bakmayın millet iş romantikliğe gelince yazamıyorum jsjdjsj

Bir Moğol Hikayesi- Hülagü Han {Tamamlandı}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin