"Er'im sen ne dersin? " şaşkın tavırlarla Han'ın gözleri içine baktı Akar. "Senin hüühedin bu. Benim aynı zamanda... Kıymak mı istersin ona?"
Hülagü Han Akar'ın titreyen sesini duyduğunda ciddi duruşunda daha fazla direnememiş eşinin ellerinden sıkıca tutmuştu. "Öyle olur mu Akar Katun'um. Ben öyle şeyi nasıl isterim?" Han Akar'ın alnına ufak bir öpücük kondururken ona herşeyi anlatmanın en mantıklı karar olacağını düşünmüştü. Otacının kendisine anlattıklarını, elinde olan iki seçenekten birisini yapmak zorunda olduğunu ve diğer herşeyi hiçbir ayrıntı atlamadan anlattı.
Akar, "Er'im ya üçüncü bir seçenek varsa? Unuttun mu ben kolay kolay ölmüyorum." yüzüne Han'ın endişe dolu ifadesinin aksine tatlı bir gülümseme kondurdu. "Gelecekten geldiğimde atladığım yerden ölmedim, cenk sırasında ölmedim, ormanda ölmedim..." Han'ın endişesini biraz bile alabilmek için dudaklarına doğru uzanıp tatlı bir öpücük kondurdu. "Bundan mı ölecem sanırsın?" Akar, dediklerini bir sefer de içinden tekrar etti. İnanmak istiyordu buna. Hayatta kalacağına... Yine de en az eşi kadar şüpheliydi o da. O an aklına işe yarayabilecek bir fikir geldi. "Er'im," dedi sesi heyecanla çıkarken. "Bu obada olmasa bile Arap yarımadasında avyas hekimler yani otacılar var. En azından onlar beni canımdan etmeden hüühedi çıkarabilirler doğum vaktinde. Ehlinde olan otacılar eminim ki var."
Han'ın kaşları çatıldı bir an. "Benim ettiklerimden sonra mı?.."
Han'ın dediklerini Akar da saniyesinde kavrarken yüzü düşmüştü. Yardım edecekleri meçhuldü. Akar'ın yüzünün düştüğünü gören Han ise sıkıntıyla bir iç çekip gururunu bir kenara koymaya karar verdi."Onlara ettiklerimi bizim obalarımıza ettiklerine saysınlar. Artık benim otacılardan soruşturmalarını isteyecem..." Han bir elini Akar'ın karnı üzerine nazikçe koydu. Sesi ise oldukça ürkek çıkıyordu. "Lakin sen emin misin Akar'ım?..."
Akar başını onaylar anlamında sallarken kendinden emin bir şekilde Han'ın karşısında duruş içine girmişti. Bir yandan da onun içindeki endişeyi yok etmek için uğraşıyordu. "Er'im sen telaş etmeyesin. Hiçbir hal olmayacak ,ikimize de..."
Hülagü Han yüzüne zoraki bir gülümseme takındı. "Akam Büyük Mengü Han gibi benim de bir hüühedim olacak demek."O an Akar şaşırmıştı. "Mengü Han'ın hüühedi mi vardı?" şaşkınlığını yanlışlıkla sesli bir şekilde dile getiren Akar'a bu sefer içten bir gülüş sunmuştu Han.
"Var elbet. İki tanedir hem de. İki ayrı kanımından iki ayrı hüühedi var on iki on dört yaşlarında."
Akar, "kanım" lafını duyunca bile ürperiyordu. O Erdene cadısı özellikle... Fakat bunu dile getirmemeyi tercih etti ve Mengü Han'dan sohbeti devam ettirdi. "Ben hiç görmedim onları. Orada şülen bile yaptık."
Han, Akar'ın elinden tutup daha fazla yorulmaması için bir kenara oturttu. "Biri Yuan-Yuan'da diğeri de kuzeydeki Türük obalarına idare konusunu öğrenmek için gittiler. Öyle ki şülenime bile gelemediler. Lakin tehnielerini ilettiler." Akar neden onları göremediğini şimdi anlamıştı lakin şaşkındı. Şayet Mengü Han'ın çocukları olmasını beklemiyordu. Herşeyi geçti asıl şimdi kendi çocukları olacaktı.
Han da aynı konuyu düşünüyor olsa gerek, yüzünde çocuksu bir gülümseme ile heyecanlı tavırlarla kız mı yoksa erkek mi olacak sohbetlerine girmişti bile. Han da istiyordu elbet bir çocuk, bunca vakit tek endişesi Akar içindi. Zaten çocuk konusunda olan iradesi zayıftı Han'ın, bir de Akar'ın çocuğu isteme konusundaki ısrarı üstüne Han daha fazla direnememiş olacakları zamana bırakmaya karar vermişti.
Şuan tek yapacağı şey Akar için en iyi otacıları ve hekimleri bulmaktı...
______________________________________Karakurum Yolu
Sarzan, Ünen ile aralarında geçen son olaylardan sonra tekrardan obaya dönmeye çekinmişti lakin yine dayanamamış derince heybesine tıkıştırdığı nöker kıyafetiyle at üstünde Karakurum obasının yolunu tutmuştu. Tabii bu heyecanla tek başına yüzleşemediği için yanında Adi'yi de sürüklemişti. Tek sıkıntı Adi, Sarzan'ın ne için kendisini de yanında sürüklediğinden bihaber olmasıydı. Daha fazla da dayanamamış sormaya karar vermişti. "Hay bir de ne etmeye çalıştığını bilsem ya! Sürdün beni de peşi sıra gidiyoruz o mahlukatların yanına."
Sarzan, "Sual etme işte. Tek dönemem oralara, çekinirim..."
Adi, Sarzan'ın bu lafıyla at üstünde şuh bir kahkaha attı. "Sen mi çekinirsin? Ulan Sarzan, senin ne cengaver olduğunu bilmesem aldanacam bu beyan ettiklerine. Utanmaz mısın atan yaşındaki adamı aldandırmaya." kahkahası biraz yavaşlayınca tekrardan lafına devam etti Adi. "Hele de bakayım, o hatuna mı gidersin? O yüzden midir bu çekincen?"
Sarzan Adi'nin lafıyla ani bir dönüş yaparken senini yükseltmekten kendini alamamıştı. "Sana yoktur derim bir hatun felan, idrak edemiyon mu! Atan yaşında adamım dersin bir de." hemen kabul edilebilecek bir gerekçe düşünmeye çalıştı ve aklına ilk geleni söyleyiverdi. "Sonuçta Türüklerin ve o deccal Han'ın obasına giderim. Ondan çekinirim..."
Adi, yüzünde yarım ağız bir sırıtmayla onun bu mazeretlerine inanır gibi tavır almıştı. "Öyle olsun cevval oğlan. Hem sen inanır mısın bu hurafelere hala?"
"Hurafeler?"
Adi, Sarzan'a doğru atını iyice yanaştırdı. "Şu öğretileri derim. Türükler ve diğerleri hakkında denilenleri. Cenneti... İnanır mısın hala?"
Sarzan şüpheyle Adi'ye baktı. "Sen inanmaz mısın?"
"Ah be oğlanım akıl sır erer mi onların anlattıklarına. Ne bileyim sen de idrak etmişsindir sandıydım."
"Bu dediklerini birileri duyacak olsa başına ne hal gelir bilmez misin?" Sarzan, Adi'nin dedikleriyle Ünen'in kendisine sarf ettiği lafları düşündü bir süre sessizce. Yani gerçekten de yalan mıydı kendilerine anlatılanlar?..
"Peki madem öğretilere yalan dersin, ne diye dava uğruna efendimizin yanında cenk edersin?" Sarzan'ın aklını kurcalayan bu olmuştu bu sefer. Şu yaşına kadar öğrendiği herşey yalandan ibaretse ne diye canını bir düzenbaz için tehlikeye atıyordu ki?Adi, garip bir şekilde sesizleşen Sarzan'a doğru döndürdü bakışlarını."Ah be cevval oğlan..." at üstünde ilerlerken kuşağından bir kese dolusu altını çıkartıp Sarzan'a doğru uzattı. "İşte bunun eçindir."
Şaşırmıştı o an Sarzan. Sabbah Efendi'nin sağ kolundan olan birisi ilk başta öğretilerin gerçek olmadığını ardından tek kalma sebebinin de para için olduğunu söylüyordu. Hem de oldukça rahat bir tavırla...Adi ise, Sarzan'ın kara kara düşündüğü şeyi sezmişti. Onu iyi tanırdı. Şayet Sarzan Alamut kalesine geldiğinden beri onunla ilgilenen ve eğiten oydu. Karakterini gayet iyi biliyordu. Saf bir çocuktu, çabuk heyecanlanır ama aynı zamanda gözü kara bir gençti. Bir kötü huyu var ise o da böyle safsatalar ile gerçeği ayırt edememesi huyudur.
Adi onun bu düşünceli hallerine daha fazla dayanamadı ve anlatmaya karar verdi. Öğretilerin yanlışlığından, cennetin anahtarı yalanından, türeyiş hurafelerinden, haşhaşı kendilerine veriş sebepleri... Her birini yol boyunca at üstünde ağır bir şekilde giderken anlattı. Bunu yaparken de arada Sarzan'ın sorularına cevap veriyor, şüpheye girmesine izin vermiyordu.
Bu derin sohbetin sonunda ise Sarzan pek çok şeyi mantığına oturtmuş, yalanları kavramaya başlamıştı.Sohbetin bittiği yerde ise yüksek ve sarp tepeleri çoktan aşmıştılar. Öyle ki Karakurum obasının çadırları küçücük tepeler misali gözükmeye başlamıştı bile. Zaman zaman kuru ve taşlı toprakları aştıkça çadırlar büyümeye ve belli olmaya başlamıştı. Hemen yollarında ise baharın ve yazın getirdiği parlayan otları yiyen küçükbaş sürüsü vardı. O vakit heybelerinde tuttukları nöker kıyafetini de giyme vakitlerinin geldiğini anlamışlardı.
'Belki de... ' diye geçirdi içinden Sarzan. Ünen hakkında 'davaya sadık.' diyerek zaten yalan söylemişti efendisine ve içi içini yiyordu onca zaman, lakin onlar Sarzan'ı başından beri yalanlar ile kandırıyorlarmış.
'Belki de bu dava saçmalığından ayrılmalıyım...' diye düşünmeye başladı Sarzan. Ünen ile birlikte tüm bu yalanlardan ve saçmalıklardan kaçıp uzaklaşmayı düşündü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Moğol Hikayesi- Hülagü Han {Tamamlandı}
Ciencia Ficción(bxb) Eceli gelmeden ölmek nedir bilir misiniz? Hayatın yavaş yavaş anlamını yitirmesi ve yaşadığımız olayları o veya bu sınıfına koyamayıp yaşarken ölü konumuna düşmek? İşte bu sessiz sedasız intihar etmektir. Çok iyi hatırlarım babam başkalarına...