Üçüncü gün gelip çattığında artık gelini isteme vakti gelmişti. Büyük otağıda Akar'ın tabi'si Mengü Han, Hafza Hatun ve obanın sözü geçen diğer büyükleri toplandı. Mengü Han ise artık vakit kaybetmeden törü gereğince bir konuşma başlattı.
"Konuklar," dedi Aka'sı Hülagü Han ve sadık nökerlerinde gezerken bakışları, "Hoş geldiniz, hoşnutluklar getirdiniz. Varlığınız; gören gözlerime ışık, işiten kulaklarıma ses oldu. Şimdi de zaman kalplerdeki muradı deme zamanıdır. Hele de ki gönüller hoş olsun."Bu laf üzerine Hülagü Han bakışlarını koca otağı içinde ilk başta beri'sine sabitlemiş ardından Aka'sına dönmüştü.
"Balasagun'nun değerli Han'ı Aka'm Mengü Han, Hafza Hatun'um, değerli beyleri ve katunları. Bilesiniz ki benim muradım Tengri'nin de muradıdır. Ben de buna güvenerek isteğimi beyan ederim ki Aka'm ve Hafza anam lütfedip beni akrabalığa kabul buyursunlar. Obanızın süsü güzeller güzeli Akar Kanım'ı yanımda götürüp benim obamı da süslesin isterim. "diyerek lafını bitirdi.Mengü Han da saygılı bir dille,"Tengri'nin muradı da buysa bize biat etmekten başka birşey düşmez." dedi ve gelin isteme merasimi "evet" cevabı ile sonlanmıştı. Bunun ardından Mengü Han herkese özel hazırlatılan içecekten dağıttı. Hülagü Han da törüler gereği otağıda bulunan herkese getirdiği hediyeleri verdi. Lakin gözü hala kendisini büyüleyen beri'sindeydi.
Hafza Hatun da o gün kalıp merasim bittikten sonra Kongirat topraklarına gitmek üzere ortadan ayrıldı. Şayet böyle büyük bir imparatorluk anca parçalara bölünerek yönetilebiliyordu. Hafza Hatun, Güney ve Doğu sancaklarını ; Hülagü Han, Güney ve Batı kısımlarını, Mengü Han ise merkezi kesimde kuzeye doğru bir yönetim alanına sahipti.
Anlaşılacağı üzere sancak boş bırakılmaya gelmezdi. O yüzden sadece bir kaç gün kalabilmiş ardından ayrılması gerekmişti.Otağı'dan çıkacağı vakit Akar da peşin sıra dışarıya veda etmeye çıktı. İkisinde de acı bir hüzün vardı.
Akar, kendi zamanında olsa bu uzak mesafeler fark etmez görüntülü konuşma imkanını sağlardı lakin bu devirde bir mektup bile ancak aylar sonra yerine ulaşıyordu.
Hafza Hatun da Akar'ın üzüntüsünü anlamış olacak ki kenara bir bohça şeklinde sarmaladığı şeyi dikkatlice uzattı.
"İçinde bulagan nekesi(samur kürkü) vardır Akar'ım. Senin hediyen olacaktır bu da . Karakurum'a varınca er'ine (erkek eş) veresin diye."Akar bohçalanmış kumaşı kolları arasında tuttu ve teşekkürler babında başını eğdi.
Kısa süre sonra da Hafza Hatun'u götürecek kağnı gelmiş, vakit kaybetmeden binip yola koyulmuştu.
______________________________________*eski Moğol düğün merasimlerini pek araştırdım jdjdjdj sırayı bozmak gelmiyor içimden 😂
*gırtlak yeme töreni, işte hayvanın gırtlağı yenir pişmiş he çiğ değil. Bilirsiniz ki gırtlağın kemikleri sıkı ve bitişik olur, evlenecek kişilerin de aynı bu kemikler gibi ilişkileri güçlü olsun ayrılmasınlar diye yapılan bir tören.Mengü Han, dışarıda hazırlanmış gırtlak yeme töreni esnasında “Sözden dönülmez, andından vazgeçilmez, binlerce dilek iki aileye nasip olsun." diyerek birbirine sıkıca kenetlenmiş boynu Hülagü Han'a ve Akar'a bölüştürmüş yanına da and içeceği uzatmıştı.
İki taraf da bu geleneği eksiksiz yerine getirip verileni yemek ve eşlerin birbirine herhangi bir konu hakkında yemin edip and içeceğinden içmeleri gerekirdi. Lakin ilerleyen vakitlerde iki taraftan birinin verdiği yemini veya andı bozması durumunda cezai müeyyideler (yaptırım) uygulanırdı. Bu müeyyidelerin en hafifi atına el koyma, ki at bir Moğol kişisi için oldukça önemli bir varlıktı, en ağırı ise ölüm cezası idi. İşte bu yüzden ziyafet sırasında, "Sözden dönülmez, andından vazgeçilmez." denirdi.
_____________________________________
AkarHerkes keyfince yiyip eğleniyordu. Beraberinde de geleneksel çalgılar eşliğinde şarkılar söyleyip oyunlar oynanıyordu.
Gerçeği söyleyeyim herşey bir film seti gibiydi resmen, çadırlar, çalgılar, kıyafetler... Ve yanımda da tarihte en hayran olduğum Han...
O kadar mutluydum ki şuan garip garip etrafa gülücükler saçıyordum. Tabii bu eğlencenin buruk bir yanı vardı ki o da Hafza Ana'mın burda olmayışıydı.
Bir sıkıntım olduğunu Hülagü Han da anlamış olacak ki başını kulağımın dibine kadar yaklaştırıp bir nefes üfledi. Beklemediğim bu hareketle yerimde irkilirken ne yapıyorsun dercesine ona bakmıştım.
O ise bunu umursamayıp yarım ağız bir gülüş sunmuştu bana."Benden ne söz istersin de hele Akar Katun." dedi. O an anlamıştım ne demek istediğini.
Bir süre tek kaşımı kaldırarak düşünür gibi yaptıktan sonra oturduğumuz yer sofrası altından er'imin elini tuttum. Hülagü Han da bu eyleme kendi elini tutan ellerimi avuçlarına alarak karşılık vermişti."Senin bana olan sevginden şüphem yoktur er'im lakin gelecekte de beni böyle sevmeni ve benim fikirlerimi de dinleyip bunlara kulak asmanı isterim." diye isteğimi beyan etmiştim.
Avuçları içine aldığı ellerimi daha bir sıkı tutarken onaylar anlamında başını salladı ve önündeki and içeceğinden bir yudum aldı.
*Yemin ederken and içerim dememiz taa buralardan geliyor millet msmdmd bilgilendirme bitmiştir.
"Ben karuwın kaytardım(cevabımı verdim), şimdi sıra sendedir. Benden ne istersin eri'm?Göğün rengindeki gözlerimi merak edercesine ona çevirdiğimde o da bana aynı tatlılıkta bakışlarını yöneltti. "Birlikte olduğum, Hüreyre'm (yavru kedi), nigur'u(yüzü) güzel sevgilim. Senden isterim ki bana ömrün boyunca yalan demeyesin, yanımdan ayrılmayı düşünmeyesin." elinin tersiyle nazikçe yanağımı okşadı. "Bana hep böyle sevgiyle bakasın Hüreyre'm."
Ben utançla başımı öne eğdim. Alışık değildim ki böyle sevgi görmeye ne yapayım! Yine de Han'ıma kaçamak bakışlar atarken cevap verme gereği duymuştum.
"Sen beni sevdiğin sürece benim sana olan sevgimden şüphe duymayasın er'im."
Dediğim lafla kendim utanmış, aptal gibi sırıtmama engel olamamıştım. Ne yapayım utanç verici olsa da çok mutluydum.
Er'im ise benim aksime çok utanmazdı öyle ki oturduğumuz yerde bana yanaşıp boynumun açıkta kalan kısmına yumuşak bir öpücük kondurmuştu. Ben ona yaptığı şeyle gözlerimi dikerek bakarken o umursamıyor öylece sırıtıyordu."Kendine gelesin Aka'm. Biz hala burdayız." hemen ilerimizden Mengü Han'ın sesi duyulduğunda utancım bin kat artmış yüzümün kızarmasına engel olamamıştım. Bir sinirle Hülagü Han'a döndüm o an. "Sen benim geldiğim yerde olacaktın, basmıştım bol bol tuzu kahvene. O vakit böyle keyifli olabilecek miydin acep?"
Han ise bana anlamaz bakışlar atarken ben aptallığıma şaşırmıştım. Bu dönemde bu coğrafyada kahve mi vardı allasen? Varsa bile tuzlu kahveyi nerden bilsin... Neyse bilmemesi daha iyi, arada sinirlenirsem böyle sayardım ne güzel. Bu düşünceyle üstümdeki sinir gitmiş yerine garip bir keyif gelmişti. Öyle ki, yüzüm tekrardan gülmeye başlamıştı.
Hülagü Han, "Tadını çıkarasın. Bu senin için buradaki keredir (son yemek). Hem de şülendir şülen. İyi ye ki Karakurum'a otağımıza vardığımızda kur (dinç) kalasın."
İlk başta anlamasam bile daha sonradan jeton düşmüş yine bir sinirle bu sefer yumruk yaptığım elimi onun göğsüne vurmuştum. O ise hala keyfinde, benim bu hallerimi umursamadan yemeğini yiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Moğol Hikayesi- Hülagü Han {Tamamlandı}
Bilim Kurgu(bxb) Eceli gelmeden ölmek nedir bilir misiniz? Hayatın yavaş yavaş anlamını yitirmesi ve yaşadığımız olayları o veya bu sınıfına koyamayıp yaşarken ölü konumuna düşmek? İşte bu sessiz sedasız intihar etmektir. Çok iyi hatırlarım babam başkalarına...