Tenim, soğuğun verdiği etkiyle karıncalanmış ve uyuşmuştu. Parmak uçlarıma kadar kaskatı kesildiğimi çok acı bir biçimde hissediyordum. Hatta boyun ve omuz gibi yerlerim de soğukta kaldığı için tutulmuştu.
Burnuma çimen veya yosun kokusuna benzettiğim bir koku geliyor fakat ne olduğundan pek emin değilim. Nerede olduğumu ise bilmiyorum. Tek görebildiğim şey koca bir karanlık, insanın içine korku salan bir karanlık.
Bir sandalye de oturuyor olduğunu anladım. İki bileğim tersten bağlanmış olmalıydı, bileklerimi sıkan ipten bunu anlamak mümkündü. Dudaklarım kuruluktan birbirine yapışmıştı. Bu bilinmezlik beni korkutuyordu. Kapkaranlık bir yerde tek başına olmak, konuşmak isteyip konuşamamak veya hareket edememek beni deli ediyordu.
Ne kadar süre o karanlığın içinde boş boş bakındım bilmiyorum. Ama en sonunda, hemen karşımda bir ışık belirdi. Karanlığa alışan gözlerim ışık karşısında ilk baş kamaştığı için kapatmak zorunda kaldım. Işığa alıştığım zamansa gözlerimi açtım.
Birisi, tıpkı benim gibi sandalyeye oturmuştu. Benim aksime elleri arkadan bağlı değildi ve oldukça rahat görünüyordu. Bacak bacak üstüne atmıştı. Fakat bu kişinin kim olduğunu bir türlü göremiyordum çünkü surat kısmı pasparlaktı. Bir nevi sansür gibi.
"Sakura," Adım dudaklarından döküldü. Bu ses tanıdığım birine ait değildi, "Konuşmak mı istiyorsun?"
Başımı aşağı yukarı salladım. O anda, uzun süredir birbirinden ayıramadığım dudaklarım açılıverdi.
"Artık konuşabilirsin."
Dilim damağım kurumuş halde konuşmak zordu, "Neredeyim ben?"
"Kafanın içindesin," diye yanıtladı beni, "Burası senin bilinçaltın, Sakura."
"Sen kimsin?" diye sordum bu sefer, "Burası benim bilinçaltımsa sen nasıl buradasın?"
Oturan beden yavaşça ayağa kalktı. Yüzünü göremediğim kişi ağır adımlarla bana yaklaşırken giydiği rugan ayakkabılar zeminde ses çıkarıyordu. O bana doğru geldikçe ışık da onu takip ediyor ve etrafı aydınlatıyordu. Kalbimse, onun her bir adımında daha hızlı çarpıyordu.
En sonunda dibime kadar girdi. "Bunu sen daha iyi bilirsin," dediğinde elini yavaşça kaldırdı ve parmaklarını çeneme yasladı. Nefes almayı bırakmıştım. Korkudan dişlerim birbirine vuruyordu ve kocaman açtığım gözlerimi onun elinden ayıramıyordum.
Çeneme dokunanlar parmak değildi. Daha çok yırtıcı bir hayvanın pençesi gibiydi. Sivri pençeleri tenime batıyordu.
En beter olanı ise bağırmak isteyip bağıramam olsa gerek. Korku dolu bir çığlık atmak istiyorum fakat sesim çıkmıyor.
"Seninle bir anlaşma yapalım Sakura."
Anlaşmanın ne olduğunu söylemeden çenemdeki sivri pençelerini sertçe boğazıma sapladı.
-
Gözlerimi açtığımda tiz bir çığlık koparmış ve yattığım yerden hızla doğrulmuştum.
Göğsüm korkuyla inip kalkıyor ve nefeslerim boğazıma diziliyordu. Karanlık odanın içinde adeta boğuluyordum.
"Sakura?" İno'nun uykulu sesini işittiğimde kafamı ona çevirdim. Karanlık olsa da onun şu an yataktan doğrulduğunu ve bana baktığını anlayabiliyordum, "Ne oldu? Rüya mı gördün?"
Rüya mı görmüştüm? Muhtemelen. Fakat gördüğüm en gerçekçi rüya olmalıydı. "Ah, evet. Kötü bir rüyaydı. Uyandırmak istemezdim." İno başını sallayıp kafasını tekrar yastığa gömdü. Fakat ben bir kaç dakika daha öylece durmuş ve derin soluklar almıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dark forces | sasusaku
FanfictionAhengi, farklılıklar yaratır. •sasusaku •11/01/2021