outside: 3

4K 653 258
                                    

günaydın bölümü~

bolca yorum yapın tamam mı?

Seungmin elindeki fenerle olduğu küçük duvarın arkasına iyice sinmişken gün içinde yağan yağmurun iyice yakmaya başladığı tenini kaşıyıp duruyprdu. Başını duvara yaslamış, yıldızlara bakarken iç çekmişti.

"Keşke burada olsan Hyunjin." dedikten sonra esen rüzgarla montuna daha çok sarılmıştı.

Zifiri karanlık yetmezmiş gibi üstüne bir de soğuktu hava. Chan'ın davetini geri çevirdiği için kendine kızarken çantasından günlüğünü çıkarıp bir şeyler yazmaya başladı.

'Selam?
Sanırım sabaha çıkmayacağım.
Hyunjin burada olsaydı beni korurdu, aptal gibi yek başıma kalmayı seçtim.
Umarım yağmur yaşayacaüım en kötü şey olur.
Bekle, aslında yağmur da berbat. Sabahtan beri kaşınıp duruyorum. Lanet olsun.
Hyunjin'i köpek gibi özledim, bir daha görüşme şansımız olursa ona sülük gibi yapışacağım.
İyi geceler Hyunjin.'

Günlüğünü kapatıp çantasına kıymuş, kraker çıkarıp onu yemeue başlamıştı. Hem açtı hem korkmuştu hem de üşüyordu.

İç çekip krekeri bitene kadar etrafı bir süre incelemiş, az çok seçtiği yolların hangisinden geldiğini hatırlamaya çalışmıştı. Kucağına aldığı çantasına sıkıca sarılıp iç çekti.

"İnat etmemeliydim." dedi avuçlarına nefesini üflerken.

Daha fazla soğuğa ve kaşıntıya dayanamayacağını fark etmiş, oturduğu yerden kalkıp çantasını alarak fenerini yakmış ve yürümeye başlamıştı.

Geldiği yolu geri dönerken tekrar başlayan yağmura küfretti. "Neden hep ben?" derken oturup ağlayası gelmişti ama saha fazla kaşınan ve yara olduğu için yanan teniyle bunu boş vermiş, hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı.

Gündüz geldiği parkı bulunca rahat bir nefes alıp binalara baktı. Birkaç binadan çıkan ışık dışarıyı aydınlatırken hangisine geldiğini hatırlamak için biraz daha yürümüş, sabah geldikleri yolu yeniden yürüyerek binayı bulup ilerlemeye başlamıştı. Sonunda ulaştığında binaya girip iç çekti.

Tahta bir kapı vardı karşısında.

Yumruğunu kaldırıp birkaç kez vurmuş, birkaç saniye sonra açılan kapıyla sabah gördüğü gençlerden birini yeniden görmüştü.

"Buyur?"

"Şey..." Diyecek hiçbir şey bulamadığı için başını eğdi. Dudağını dişlerken tanıdık bir ses duymuştu.

"Kim gelmiş Jisung?" diyen kişi Chan'dan başkası değildi. Seungmin başını kaldırıp ona baktığında Chan şaşkınlıkla onu incelemişti.

"Yüzün mahvolmuş."

"Yağmurların hepsinde dışarıdaydım." dedi Seumgmin ensesini kaşırken. Başta utandığı için kaşısa da sonradan canı yandığı için kaşımaya başlamıştı.

"Gel içeri." diyen Chan'a gülümsemiş, içeri girmişti. "Teşekkür ederim."

"Geri döneceğini biliyordum." dedi Chan gülerek kapının kancasını takarken. Jisung içeri geçmiş, eski koltuklardna birinde oturan ve henüz adını bilmediği gencin yanına oturup ona sarılmıştı. Seungmin gözlerini etrafta gezdirirken o ikisine gülümsemeden edemedi.

Odanın köşesinde bir konteynıra yaktıkları ateş, birbirlerinden oldukça alakasız üç geniş koltuk, derme çatma olduğu belli olan mutfak tarzı bir yer ve birkaç kapıdan oluşan bir odaydı.

Buz dolabının olması bile şaşırtmıştı onu, burada hayatın var olduğunu düşünmüyordu.

"Odayı incelemen bittiyse gel yüzüne ilaç sürelim." dedi Chan kapalı kapılardan birine yürürken. Seungmin peşinden girmiş, Changbin ve baygın çocuğu görünce başıyla selam vermişti. Çocuk hala baygın olsa da Changbin selamını aldı.

"Merhaba."

"Merhaba. Biri gün içinde asit yağmuruna yakalanmış." dedi eğlenerek. Seungmin dudaklarını birbirine bastırıp onaylamış, odada göz gezdirmişti. Kalasların üzerine açılmış geniş bir yatak ve baygın çocuğun yattığı pek de geniş olamayan bir yatak, iki yatağın arasında duran ve kapakları birbirinden farklı olan bir dolap dışında odada bir şey yoktu. Chan dolaptan aldığı pamuk ve Changbin'in uzattığı sıvıyı almış, geniş yatağa oturmuştu.

"Çıkar üstündekileri geç buraya."

"Her şeyi mi?"

"Ne kadar ıslandıysan." Seungmin iç çekmiş, sırtındaki çantayı kenara bırakıp tişörtünü ve eşofmanını çıkarmıştı. Vücudundaki kızarıkları bir kısmı kırılmış aynadan gördüğünde yutkundu. Yağmurun cildini bu kadar tahriş edeceğini bilmiyordu.

"Neden asit yağıyor?" dedi Chan'nın önüne otururken.

"Yapay şehriniz yüzünden." demişti Chan pamuğa döktüğü şeyi gencin bedenine sürerken. "Kaç yaşındasın?"

"18 oldum geçen gün."

"Ailen var mı içeri'de?"

"Ağabeyim var, 20 yaşında." demiş, dişlerini sıkmıştı. Canını yakıyordu bu sıvı. "O iyi olacak mı?" dedi baygın genci gösterirken.

"Zehri vücudundan atması birkaç gün sürecek. Neyseki geldiğinizde hala nefes alıyordu." dedi Changbin. "Jisung da ilk geldiğinde zehirlenmişti."

Chan hala pamuğu bedeninde ve yüzünde gezdirirken Seungmim tekrar konuştu. "Peki besinlerinizi, ilaçlarınızı ve sularınızı nasıl elde ediyorsunuz? Tesisat var mı ki?"

"Suyumuz kısıtlı değil, sık sık yağmur yağıyor bu yüzden çatıdaki depo hep dolu. Arıtıcı kullandığımız için de rahatça musluk suyu kullanabiliyoruz. Yiyeceklerimizi doğadan alıyoruz, garip bir şekilde bu yağmurlar sadece bize zarar veriyor, hayvanları etkilemiyor. ilaçları da aileden soradaki dışarı çıkacak kişi gelmeden önce topluyor. Teknolojiyi de bazen içeri'den sızdırıyoruz." dedi Chan. Seungmin dikkatle dinlerken pamukla işinim bittiğini anlamamıştı bile.

"Sistemli bir şekilde dışarı mı çıkıyorsunuz?"

"18 yaşına giren, o seneki sınavdan kalıp ihtiyaçları toplayarak dışarı çıkıyor. Bizden çnce dr böyle devam etmişti bu. Kan bağımız yok ama güçlü bir aileyiz." dedi Chan gülümseyerek.

"Yaraların yanmaya devam ederse duş al tekrar sürelim." Seungmin onayladığında yatağı işaret etti. "Yatabilirsin." diyip odadan çıktığında Seungmim Changbin'le anlamsız bir bakışma yaşamış, ardından yatağa uzanıp üzerine örtüyü çekerek gözlerini kapatmıştı.

Çok yorgun hissediyordu.

outside // chanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin