Takım kaptanı

754 79 11
                                    

-DEREK!

Yanına koştum.

-DEREK İYİ MİSİN? LÜTFEN BİR ŞEY SÖYLE!

Nabzını kontrol ettim. Parmağımı boynuna koydum ve sessizce hissetmeye çalıştım. ATIYORDU. Uyandırmak için yüzüne sertçe bir yumruk attım. Uyanmadı. Bir kez daha vurmak için hazırlandım ve tam vuracağım anda bileğimi tuttu. Olduğu yerce acı içinde doğruldu. Bir hışımla boynuna sarıldım.

Derek: Ah!

-Özür dilerim.

Acıdığını anlayıp geri çekildim. Çekilmeme izin vermeyip o da kollarını bana sardı.

-İ-iyisin değil mi?

Geri çekildim. Kanayan şey elleriydi.

Derek: İyiyim, sorun yok.

-Ne oldu?

Derek: Dün akşam kendimi kaybettim. Sanırım alfalığı taşımak için güçsüz biriyim.

-Seni bu hale getirecek kadar sinirlendiren neydi?

Cevap vermedi. Acaba Malia için olabilir miydi. İmkanı yok. Böyle bir şeye neden bu kadar sinirlensin ki?
Neden bu tür şeyler ben Derek'le kalmadığım zamanlarda yaşanıyordu? Yardım edemediğim için suçlu hissediyordum. Belki dün gece yanında olsaydım bu halde olmayacaktı.

Zorlanarak da olsa ayağa kalktı.

Derek: Okula gitmeliyiz.

-Emin misin?

Derek: Yarın yine Brett denen ahmağın okuluyla maçımız var. Hazırlanmam gerekiyor. Antrenmanı ekemem.

-Bu halde bile rekabeti düşünen birine karşı maç yapmak istemezdim.

Derek: Şimdi yapmaz mısın?

-Ne?

Derek: Dersten sonra yine maç yapabiliriz.

-Benim gibi biriyle yaptığın antrenman sana pek bir şey katmaz.

Derek: Beni mutlu edecek olması yeterli değil mi?

Gülümsedim. Bu kez ben kullanacaktım. Jeepe bindik ve okula doğru sürdüm. Okula vardığımızda Derek yüzme dersi için aşağı gitti ben de sınıfıma gittim. Sanırım bugün Malia okula gelmemişti. Hoca sınıfa girdi ve anlatmaya başladı. Dersi hiç dinleyesim yoktu, zaten çok iyi bildiğim bir konuydu. Ben de biraz uyumaya karar verdim. Tenefüs ziliyle uyandım. Zaman fazla hızlı geçmişti. Bugün iki dersim daha vardı ve sonra bitiyordu. Dersleri sevmiyordum. Bildiğim şeyleri dinlemek zaten sıkıcıydı. Bir sonraki ders ekonomiydi. Genelde eğlenceli geçerdi. Ders başladı ve koç sınıfa girdi. Okulun bir beden hocasına mı yoksa bir ekonomi hocasına mı parası yetmemişti bilmiyorum ancak ikisine de koç giriyordu. Koç sınıfa girdi ve girer girmez konuşmaya başladı.

Koç: Risk nedir?

Elimi kaldırdım.

Koç: Stilinski.

-Belli bir konu hakkında gerçekleşmesi mümkün ihtimaller.

Koç: Doğru. Peki ya burada kaç kişi risk alır?

Birkaç kişiyle birlikte ben de elimi kaldırdım.

Koç: Güzel. Peki ya burada ekonomiden aldığınız notlar üstüne yazı tura atsak kimler risk alır? Sizin dediğiniz çıkarsa notunuz 100 olur. Eğer benim dediğim çıkarsa notunuzdan 40 puan düşerim. Bu da yüksek ihtimalle ekonomiden kalmanız demek.

Elimi yine kaldırdım ve etrafıma baktım. Tek elini kaldıran kişi bendim. Ekonomi notum oldukça iyiydi, bu riski almama gerek yoktu ama risk almak eğlenceli olur diye düşündüm.

Koç: İşte risk alan biri. Stilinski, buraya gel. Yazı mı tura mı?

-Yazı.

Parayı attı ve elinin üstünde tuttu. Elini yavaşça çekti ve yazı olduğunu gördü.

Koç: Tebrik ederim Stilinski. Ekonomi notun 100. İşte bu yüzden risk alın çocuklar. Kaybetseniz bile tekrar, tekrar risk alın. Şunu unutmayın ki risksiz bir hayat yaşanmaya değer değildir. Şimdiyse bunun ekonomiyle ilgisine geçelim.

Yerime geçtim ama dersin kalanını dinlemedim. Söyledikleri aklıma takıldı. "Risksiz bir hayat yaşanmaya değer değildir". Birkaç dakika sonra zil çaldı ve sınıftan çıktım. Bir sonraki ders matematikti ama öğretmenin bugün okula gelmediğini, isteyenlerin eve dönebileceğini söylediler. Ben de Derek'in yanına gitmeye karar verdim. Sınıfına gidip kapının önünde durdum. Derek'in burada olduğumu anlayacağını biliyordum. Dersi bitene kadar bu katta takılabilirdim. Biraz camdan dışarıyı seyrettim. Çizgi roman okumak için yere oturdum ve çantamdan romanı çıkardım. Henüz birkaç sayfa okumuştum ki Derek yanıma geldi.

-Ders daha bitmedi neden çıktın?

Derek: Seni bekletmek istemedim.

-Çizgi romanımla gayet mutluydum aslında.

Derek: Pekala, çizgi romanınla basketbol oynayabilirsin ben sınıfa dönüyorum.

-Hayır hayır.

Güldü. Elimden tutup beni kaldırdı. Beraber aşağı indik. Derek, bagajdan topunu aldı ve sahaya gittik. Birkaç saniye sonra sahaya iki kişi girdi. Biri uzun boylu, esmer biriydi. Bir diğeri ise biraz daha kısa ve sarışındı.

Esmer olan: Burası ezikler için değil.

Derek onlara doğru bir adım attı. Kolunu tuttum ve sakin olmasını söyledim.

Derek: Öyle mi? O zaman gitseniz iyi olur.

Esmer çocuk: Kimin gidip gitmeyeceğine ben karar veririm.

Derek: Ahahhaha komikmiş.

Esmer çocuk: O zaman teke tek atalım. Kaybeden sahadan gider. Tabi cesaret edebilirsen.

Derek: Zamanımı senin gibi bir acemiyle harcamak pek akıllıca değil ama kazanmayı severim.

Topu Derek'e attı.

Esmer çocuk: 3 sayıda biter.

Basketbol gerçekten her zaman böyle bir rekabet oyunu muydu? Ancak Derek'in birilerini yenmesini seviyordum. Rekabeti seviyordu.

Derek topu çocuğa geri attı.

Derek: Sen başla, işi senin için fazla zorlaştırmayayım.

Çocuk topu sektirmeye başladı ve potaya doğru ilerledi. Derek tek hamleyle topu çocuktan alıp potadan geçirdi. Topu yeniden çocuğa attı.

Derek: Başla.

Yine çocuk topu potaya götürene kadar bekledi ve tam potaya atacağı anda topu çaldı ve bir sayı daha attı. Ben köşeden olup biteni izlemekle meşguldüm. Derek her sayı attığında dönüp bana bakıyordu. Ben de tebrik edercesine gülümsüyordum.

-2-0!

Derek üçüncü sayıyı da attı ve artık tamamen kazanmıştı.

Çocuk elini Derek'e uzattı ve el sıkıştılar.

Esmer çocuk: Tebrik ederim. Gerçekten iyi bir oyuncusun. Bu arada ben Daniel, Daniel Wray.

Derek: Derek, Derek Hale.

Sarışın çocuk: De- Derek Hale mi?

Daniel: Siktir! Sen okul takımının kaptanısın. Hani şu rakip okulu tam 13 sayı farkla yenen.

Derek: Evet evet de birini yeterince beklettim, şimdi onun yanına dönmem gerek.

Yanıma geldi. Gülümsüyordum.

-İyi iş çıkardın bay takım kaptanı.

Derek: Teşekkür ederim. Yine dondurmasına var mısın?

-Cevabı zaten biliyorsun.

Forever <STEREK>Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin