Her şey bu kadar güzel giderken bir anda yine nasıl bozulmuştu? Arabaya bindik ama yol boyunca tek kelime etmedik. Eve gidene kadar bin türlü açıklama yolu düşündüm.
-Derek, biliyorum bana inanmayacaksın ama yine de açıklamazsam daha da kötü hissedeceğim. Yarın için senin maçına gelmekten daha önemli bir şey yok benim için. O-o kız bugün geldi ve kendi kendine konuştu öylece geçiştirdim, yarın bir bahane bulacaktım... Her neyse, zaten ne desem inanmazsın, kim olsa inanmaz.
Derek: Sana inanıyorum.
-Ne?
Derek: Sana inanıyorum.
Eve gittik. Nihayet Scott'la konuştuklarını anlatmaya başladı.
Derek: Bilmediğim birkaç özellik daha söyledi. İyileşme gücünü başkasında kullanabilme gibi.
-Nasıl yani?
Derek: İyileştirme gibi değil aslında. Birinin acısını alabiliyoruz. Yalan söylendiğini anlayabildiğimizi söyledi.
-Dediğim şeye o yüzden mi inandın? Yalanı anlayabildiğin için mi?
Derek: Anlamaya çalışmadım ki. Sana güvendiğim için inandım.
İstemsizce gülümsedim. Çünkü Derek ilk tanıştığımızda kimseye güvenmediğini söylemişti.
Derek: Beni ısıran alfayı yakalamamız gerektiğini söyledi. Son günlerde birkaç cinayet işlenmiş ama üstü örtülmüş. Bunları o alfanın öldürdüğünü söylüyor. Benden yardım istedi.
-Ne yani? Bir alfayla dövüşmeni mi istiyor? Asla olmaz.
Derek: İnsanları öylece öldürmesine izin veremeyiz. Düzgün bir planla onu yakalayabiliriz. Ben onun betası olduğumdan yakalamak için bana ihtiyacı varmış.
-Pekala plana ben de yardım edeceğim.
Derek: Seni bu işe bulaştırmayacağım.
-Ne yani? Seni tek başına bir alfayla dövüşmeye mi göndereyim?
Derek: Sana bir şey olmasına izin veremem.
Bir şey demedim. Zaten onu dinlemeyip bu işten uzak kalmayacağımı biliyordu.
Derek: Bugünkü kız... İstersen gidebilirsin. Maç olayı sorun değil.
-Yarın için hiçbir şeyin senin maçından önemli olmadığını söylemiştim. Söz veriyorum geleceğim.
Mutsuzluğunu örtmeye çalışan bir gülümseme takındı.
Derek: Yarın biraz erken çıkacağım, antrenman için. Uyandığında kahvaltın mutfakta olur.
"Tamam" anlamında başımı salladım. Yarım saat sonra duşa girdim. Üstümü giyindim ve biraz kitap okumak için salona geçtim. Derek de içeride oturuyordu. Kitabımı okumaya başladım. On sayfa kadar okuduktan sonra kapı çaldı.
Derek: Ben bakarım.
Kapıyı açtı. Gelen Scott'tı. Birbirimizi görünce ikimiz de donakalmıştık. İkimiz de birbirimizin neden burada bulunduğunu sorguluyorduk.
Derek: Hey, bugün geleceğini bilmiyordum.
İçeri geçti ve karşı koltuğa oturdu. Hiçbir şey söylemeden direkt konuya daldı.
Scott: Alfayı yakalamak için fazla vaktimiz yok. En geç iki güne birini daha öldürmüş olacak. Derek, onu yakalamak için senin kükremeni kullanacağız. Sen onun betası olduğun için alfana seslendiğinde senin için gelecektir. Önemli olan geldikten sonra ne yapacağımız.
Scott'la konuşmaya pek niyetim yoktu ama bu ciddi bir konuydu. Bu yüzden fikrimi söylemem gerekiyordu.
-Dövüşmek için yarın akşamki dolunayı kullanabilirsiniz. Bilirsin, dolunaydaki kontrolsüzlüğü avantaja çevirmek gibi.
Derek: Aslında mantıklı ama iki betanın gücü bir alfa için yeterli olabilir mi emin değilim.
-O zaman güçten değil, stratejiden faydalanın. Herkesin, her şeyin bir zayıf noktası vardır. Kurt adamlarınki ne?
Scott: Bir ot var. İsmi "kurtboğan". Kurt adamları zayıf düşürüyor, hatta mermi, mühimmat gibi alanlarda kullanıldığında bir kurt adamı öldürebilir. Ancak onu kullanamayız, çünkü ot alfayı güçsüz bıraktığı gibi bize de aynı etkiyi yaratır. Kurtboğandan bir mermi de yapamayacağımıza göre... Bir de üvez ağacı var. O külle etrafta bir çember yapıldığında doğa üstü olan hiçbir şey ne o çembere girebilir, ne de çemberden çıkabilir. Ancak o doğa üstü kişiler o küle elleyemez bile.
-O zaman bunu kullanabiliriz. Eğer onu ve sizi üvez ağacından bir çembere kıstırırsak ben girdiğiniz anda çemberi kapatırım ve böylece kaçamaz. Tek sorun siz alfayla başa çıkabilecek misiniz?
Derek: Başa çıkmaktan başka çaremiz yok.
Plan tamamen onaylandı. Scott eve gitmesi gerektiğini söyleyerek gitti. Giderken birbirimize bakmamıştık bile. Ona hala fazlasıyla sinirliydim, ciddi bir konu olmasaydı yüzünü dahi görmek istemiyorum diyebilirdim.
Akşam olmuştu. Kitabımı okumaya döndüm. Derek ortalıkta yoktu. Birkaç sayfa okuduktan sonra onu bulmak için odaları gezmeye başladım. Daha önce hiç girmediğim bir oda gördüm. Önünden geçmiş ve içerisini görmüştüm ama hiç girmemiştim. Derek'e bakma bahanesiyle içeri girdim. Birkaç eski eşya vardı. Gözüm rafta duran bir fotoğrafa takıldı. Fotoğrafa uzanıp elime aldım. Eski bir çerçevedeydi. Derek ve orta yaşlarda bir kadın (muhtemelen annesi) vardı. Bu fotoğrafta Derek en fazla 7 yaşında falandı. Şimdiki halini andırıyordu. Kadına baktım. Fazlasıyla güzel bir kadındı.
Derek: Annem.
Fotoğrafa o kadar odaklanmıştım ki geldiğini duymamıştım. Derek'in sesiyle biraz korktum. Hemen toparlandım.
-Oh, özür dilerim, be-ben eşyalarını karıştırmak istememiştim.
Derek: Hayır sorun değil.
-Çok güzelmiş.
Derek: Öyleydi.
-Baban... O neden fotoğrafta yok?
Derek: Bilmiyorum. Babamı hiç tanımadım. Birkaç kez anneme sormuştum ama hiç doğru düzgün bir cevap verdiğini hatırlamıyorum.
-Anladım.
Fotoğrafı yerine koydum ve kapı eşiğinde bekleyen Derek'in yanına döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forever <STEREK>
Hombres LoboBir hayat nasıl bu kadar boktan olabilir? Bir insan nasıl sahip olduğu her şeyi kaybedebilir? Bugün buna bir son verecekken kaybettiğim bunca şeye karşın ilk kez bir şey kazandım.