-Geliyorumm bir dakika.
Yukarı çıktım.
-Malia, Malia, be-benim gitmem gerek. Burada dur tamam mı? Ben çıktıktan on dakika sonra gidebilirsin. Seni görmemesi gerek.
Eline evin anahtarını bırakıp aşağı indim ve kapıyı açtım.
Derek: Eve geldim ama sen hala yoktun. Endişelenmeye başladım ve bir bakayım dedim.
Derek henüz sözünü bitirmemişti ki yukarıdan bir ses geldi.
Malia: Stiles. Bu yanlış anahtar.
Derince bir iç çektim ve içimden sabır diledim, sonra da kendime şunu sordum: "NEDEN?". Derek bir an duraksadı ve yüzü düştü.
Derek: Haa, anladım. B-ben gideyim.
-Ha-hayır.
Beni dinlemeden arkasını dönüp arabaya bindi.
-Derek!
Gaza basmıştı bile. Bense sadece arkasından bakakalmıştım. Bir iki dakika baktıktan sonra kapıyı kapattım ve içeri girdim. Malia'nın yanına gittiğimde sinirim öfkeye dönüşmüştü. Kendime mi yoksa ona mı sinirliydim? TABİKİ KENDİME! Malia'nın şu saçma "kimseye söyleme" tavırlarına, yanlışlıkla jeepin anahtarını vermeme, hepsine! Yine de öfkemi Malia'dan çıkarmak doğru gelmemişti.
Onu gönderip biraz daha odamda durdum. Öfkem yine üzüntüye dönüştü. Gece olmuştu. Bense hala odamda salak salak müzik dinleyip dışarıdaki bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru izliyordum... ve ağlıyordum. Evet ağlıyordum. Sonunda dayanamayıp evden çıktım. Derek'in evine doğru yürürken anladım ki bu yağmurda kısa kolluyla dışarı çıkmak pek iyi bir fikir değildi. Ama bu pek umrumda değildi. Ormanda yürümeye devam ettim. Önümü bile göremiyordum. Sonunda eve ulaştım ve kapıyı çaldım. Birkaç saniye sonra kapı açıldı. Derek öylece bana bakıyordu. Sırılsıklamdım. Hızlıca beni içeri aldı ve bir havlu getirip beni havluya sardı. Koltuğa oturdum ve boş bakışlarla duvarı izledim. Derek birkaç parça kıyafet alıp odaya bıraktı. Birazdan gidip üstümü değiştirmem gerektiğini söyledi. Ben hala bir yandan burnumu çekerek duvarı izliyordum. Sanırım hasta olmuştum bile.
Bana kalırsa sabaha kadar boş boş bakacağımı anlayıp yanıma geldi ve saçlarımı havluyla kuruladı. Geldiğimden beri konuşmamıştık.-O kız.
Bana döndü. Konuşurken gözlerimi hala duvardan ayırmıyordum çünkü göz göze gelmek istemiyordum.
-Bir kurt kadın.
Derek: Bir dakika, sana zarar vermedi değil mi?
-Hayır. Ona kontrolü öğretmeye çalışıyorum. O yüzden... Her neyse anladın işte.
Derek: B-ben ya-yanlış anladım sanırım.
O an biraz mutlu oldu. Bakmasam da anlaşılıyordu. Düşündüm ki evet o yanlış anlamıştı ama ben neden Erica olayını yanlış anlamıyordum? Bazen gerçekten de bir şeyleri yanlış anlamış olmak istiyordum.
Derek: O kızla tek kalman güvenli mi?
-Bilmiyorum ama birinin ona yardım etmesi gerekiyor.
Derek: Neden o yardım etmesi gereken sen oluyorsun?
-Tek bilen benim. Yani bendim.
Derek: Yine de bu işten hoşlanmadım. Kontrolü bilmeyen bir kurtla aynı evde duruyorsun, saatlerce.
-Aynısını seninle de yaptım Derek.
Derek: Aynı şey değil.
Gözümü duvardan ayırıp ona döndüm.
-Malia'ya kontrolü öğretmemle senin Erica'yla olanlar da aynı şey değil.
Bir şey diyemedi. Yalnızca derin bir nefes aldı.
-Öyle ya da böyle, güvenli ya da tehlikleli, birinin, bir şekilde o kıza yardım etmesi gerekiyor ve ben onu bu şekilde yalnız bırakmayacağım.
İkimiz de bir süre sessiz kaldık. Aramızda belli bir süzen vardı. Kim haklıysa, öteki durumu düzeltmeye çalışırdı. Derek'i, düzeltmesi için bekledim.
Derek: Üstünü değiştir, ben de sıcak bir şeyler yapayım.
Odaya gidip hala sırılsıklam olan kıyafetlerimi değiştirdim ve salona geri geldim. Hala mutfakta olmalıydı. Yanına gitmek yerine beklemeye karar verdim. Biraz sonra elinde iki kupayla geldi. Birini bana uzattı. Kupayı alıp iki elimle tuttum. Bir yandan burnumu çekiyor bir yandan kahvemi yudumluyordum. Yanımızdaki battaniyeyi sırtıma örttü.
Derek: Benim salaklığım yüzünden hasta oldun biliyorsun değil mi?
Güldüm. Sesim bile değişmişti. Gerçekten üşütmüş olmalıydım. Kahvem bitince bir ilaç getirdi ve bana içirdi. Sürekli ateşime bakıyordu. Halsiz hissetsem de mutluydum. Aslında tek başıma yaşadığım için hastalıklarla genelde hep tek başıma baş etmeye çalışırdım. Bu kez birinin, özellikle Derek'in yanımda olması iyi hissettirmişti. Bir süre dinlenmek için kanepede uzandım. Uykum yoktu, sadece dönüp durdum. Biraz sonra Derek elinde bir kaseyle geldi.
Derek: İnan bana çorba yapmaktan hiç anlamam, internetten bakıp bir şeyler denedim. Muhtemelen tadı iğrençtir ama şu an içeceğin sıcak her şey seni bu halinden iyi yapar.
Yerimde doğruldum. Derek'in benim için çorba yapmış olması hoşuma gitmişti. Yemekten genelde tek anladığı tost veya yumurta falandı. Zaten pek kendi yaptığı yemekleri yiyen biri gibi değildi. Genelde evde sadece geçiştirmek için yerdi.
Çorbayı yavaşça bana içirmeye başladı. Açık konuşmak gerekirse tadı berbattı. Tabiki bunu Derek'e asla söylemedim, bugün bile hala güzel çorba yaptığını sanıyordur ve ben sonraki her çorba yapışında da bugün kötü olduğunu söylemediğim için kendime kızacağım.Derek: Çok mu kötü?
-Hayır, hayır. İçtiğim en güzel çorba olabilir.
Yalan söylediğim anlaşılıyordu ama gülmeye başladık. Yine de çorbanın hepsini bitirdim. Çünkü benim için yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forever <STEREK>
WerewolfBir hayat nasıl bu kadar boktan olabilir? Bir insan nasıl sahip olduğu her şeyi kaybedebilir? Bugün buna bir son verecekken kaybettiğim bunca şeye karşın ilk kez bir şey kazandım.