Kendimi durdurmaya çalıştım. Onileri ben kontrol ettiğime göre bana zarar veremeyeceklerini düşünüp Derek'in önüne geçtim. Kalan tüm enerjimi zihnimi kontrol etmek için harcadım ve sonunda başardım. Oniler gölgeye karıştı, bense olduğum yere yığıldım. Derek hemen arkamdaydı, beni yere düşmeden tuttu. Bilincim açıktı ama bedenen hareket edecek halde değildim.
Erica: O da neydi öyle? Yardım çağırmaya gidiyorum.
Derek: Hayır. Sınıfına git, ben hallederim.
Erica: Deminki yaşananlar neydi Derek?
Derek: ERİCA ŞU AN SIRASI DEĞİL SADECE GİT ARTIK.
Derek beni kucağına alıp arabaya doğru götürdü.
-Derek, b-ben özür dilerim. Gerçekten onları yapan ben değildim.
Derek: Biliyorum. Stiles, fazla vaktimiz kalmadı. O şey her neyse artık gerçek hayata yansıyor.
Beni arabaya koydu ve eve götürdü. Eve geldiğimizden beri telefonda Deaton'la konuşuyordu. Bugün olanları anlatıp acele etmesini söylüyordu. Bense kenarda oturmuş, sessizce onu izliyordum.
Derek konuşmasını bitirip yanıma geldi.Derek: Deaton bu akşama kadar bir yolunu bulmuş olacak.
Başımı tamam anlamında salladım. Hala pek umudum yoktu ama bunu Derek'e belli etmiyordum. Tek yapmak istediğim beraber zaman geçirmekti. Bunun için sürekli konuyu değiştirip, onunla konuşmaya çalışıyordum. Pek işe yarıyor gibi sayılmazdı, çünkü Derek'in tüm dikkati nogitsune olayını çözmekteydi.
İçim fazlasıyla daralmıştı. Artık şu saçma sapan şeyi düşünmek istemiyordum. Biraz playstation oynamak için televizyonu altım ve oyun kolunu alıp yerime oturdum.
-Derek, biraz oynayabilir miyiz?
Derek: Stiles biraz meşgulüm.
Elindeki telefonu işaret etti.
-Ama...
Bir duraksadı ve telefonu kulağına geri koydu.
Derek: Seni sonra ararım. Şimdi daha önemli bir işim var.
Telefonu kapatıp yanıma geldi ve diğer kolu aldı. Gülümsedim. O da bana bakıp gülümsüyordu. Oynamaya başladık.
-Hile yapıyorsun.
Gülmeye başladı.
Derek: Nasıl hile yapıyor olabilirim?
-Bilmiyorum.
Ben de gülmeye başladım. Sonunda karamsarlıktan kurtulup bir şeyler yapıyorduk. Derek pizza sipariş etti ve pizzalarımızı yerken birkaç saat daha ps oynadık. İyi oynuyordu, bazen benim kazanmam için bilerek kaybediyordu. Derek'in telefonu çaldı. Göz ucuyla telefona baktım. Arayan Deaton'dı. Derek telefonu açtı ve konuşmaya başladı. Uzun sürmeden telefonu kapattı ve bana döndü.
Derek: Deaton bedenleri ayırmanın bir yolunu bulmuş. Kliniğe gidiyoruz.
İçeriden hırkamı alıp geldim ve arabaya bindik. Saat gece 11 falandı. Hava soğuktu. Kliniğe vardığımızda Deaton ikimizi kapıda karşıladı. Lafı fazla dolandırmadan anlatmaya başladı.
Deaton: Bedenleri ayırmak için eski bir büyü buldum. Bunu kimsenin zarar görmeyeceği bir yerde yapmamız gerek. Şu anda Stiles ona direnerek onu engelleyebiliyor ancak bedenler ayrıldığında durum değişecek. Nogitsune tamamıyla özgür olacak. Fazla vaktimiz de olmayacak. Bedenler ayrılır ayrılmaz onu ısırman gerekiyor.
-Şu an okul tamamen boş. Orada yapamaz mıyız?
Derek: Mantıklı. Geçen her saniye zamanımız azalıyor, yarını beklemek saçma.
Scott'ı da arayıp okula çağırdık ve biz de okula gittik. Okulun içindeki sessizlik korkutucuydu. Boş bir sınıfa geçtik. Deaton uzanmamı söyledi. Derek sıraları birleştirdi ve sıraların üstüne uzandım. Deaton bir elinde kitabı tutuyordu.
Deaton: Hazır mısın?
Evet anlamında başımı salldım. Diğer elini göğsüme koydu ve gözlerimi kapatmamı söyledi. Gözlerimi kapatmadan önce son kez Derek'e baktım, o da biraz endişeli gözlerle bana bakıyordu. Gözlerimi kapattım. Deaton bilmediğim dilde bir şeyler söylemeye başladı. Git gide sesini yükseltiyordu. Sesi yükseldikçe zihnimde bir şeyler oluşmaya başladı. Zihnimdeki nogitsunenin sesi, Deaton'ın sesine karışıyordu. Sanki bedenimden bir şey kopuyor gibiydi. O sırada Derek'in kükreme sesini duydum. Orada bir şeyler oluyordu. Oniler mi gelmişti? Yine de gözlerimi açmamalıydım. Dövüşme sesleri gelmeye devam ediyordu. Deaton hala büyüyü okuyordu. Deaton okumayı bıraktığında gözümü açma gereği duydum. Yanımdaki sırada benimle tıpa tıp aynı bir beden yatıyordu. Hızlıca doğruldum. Nogitsune de gözlerini açtı. Derek onilerle savaşmayı bırakıp nogitsuneyi ısırmak için yanına geldi. Nogitsune tek eliyle onu karşı duvara itti. İşte bunu tahmin etmemiştik.
-Derek!
Derek ayağa kalktı. Scott hala tek başına, iki oniyle savaşıyordu. Derek yine nogitsunenin yanına gitti ve dövüşmeye başladılar. Fazla güçlüydü, tahmin ettiğimizden fazla. Derek'in iki elini bileğinden tutup kaldırmıştı, onu bu şekilde ısıramazdı.
Derek: Seni öldüreceğim.
Nogitsune: Beni mi? Ben 1000 yaşındayım, BENİ ÖLDÜREMEZSİN!
Derek: Ellerimi bırak da kim ölümsüzmüş görelim.
Nogitsune: Binlerce yıldır yüzlerce beden gezdim, binlerce insan öldürdüm. senin gibi bir kurt adam beni durdurabilir mi sanıyorsun?
Eğer benim bedenime sahipse, benim sahip olduklarıma sahip demekti. Karnımdaki yara gibi.
Koşarak karnına bir yumruk attım. Onun canı yanmıştı, benim de. Hala Derek kurtulamamıştı. Bedenlerimiz ayrı olsa da hala birbirine bağlı gibiydi. Onun canını yakan benimkini de yakıyordu. Derek'in elini kurtarabilmesi için bileğimi duvara vurdum. Sanırım bileğimi kırmıştım ama işe yaradı, Derek elini ondan kurtarıp kolundan ısırdı. O an düşündüm ki, onun bedenini etkileyen beni de etkiliyorsa?.. Kolumdaki acıyla birden gözlerim karardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forever <STEREK>
WerewolfBir hayat nasıl bu kadar boktan olabilir? Bir insan nasıl sahip olduğu her şeyi kaybedebilir? Bugün buna bir son verecekken kaybettiğim bunca şeye karşın ilk kez bir şey kazandım.