¤P!nk- Just give me a reason ¤
•
•
•Bekliyordum. Belki de hiç bir şey olmayacaktı ama Taehyung hep yanımda olurdu. Dünden sonra konuşmuyor olsak da olurdu. Bu yüzden geleceğine emin olduğum için bekliyordum. Zaten tüm hayatım onu beklemekle geçerken, bir kaç saat daha beklemenin sıkıntı olmadığını düşünüyorum.
"Bayan Kim. Şuan kalkmamız gerekiyor. Havaalanından haber geldi. Daha fazla bekleyemeyiz" dedi pilot. Kafamı kaldırıp ona baktım, sonra da yolcu giriş yerine. Gelmiyordu. Uçağın merdivenlerinden kalktım.
"Gidelim" dedim ve hızla uçağa girip kendimi açık renk, deri koltuğa attım. Telefonumu çıkardım ve Lisa'nın numarasına tıkladım.
"Efendim bebeem"
"Sarhoş musun ?"
"Cuma günü yapılacak en iyi şeyler listeme başladım. Bir: sarhoş ol"
"Sevindim Lili. Senden bir şey isteyeceğim. Bana Taehyung nerede bulur musun ? Ama benim sorduğumu çaktırmadan" dedim sessizce. Bir kaç dakikalık bir sessizlik oldu.
"Seninle değil mi ?"
"Lili şuan Paris'e giden bir uçakta yanımda olsaydı haberim olurdu" dedim sinirle. Beni onaylandıktan sonra telefonu kapattım ve karşımdaki boş koltuğa attım ve hostesi çağırdım.
"Bana şampanya getir"
"Hangisi ols-"
"Hangi markayı içtiğimi bile bilmeyen bir aptalın burada ne işi var ?" Diye bağırdığımda başka bir hostes gelip karşımda eğildi.
"Kendisi yeni efendim. Onun adına özür dilerim" dediğinde gözlerimi kapattım.
"Lütfen..lütfen bana şampanya getir ve beni yalnız bırak" diye fısıldadım. Bir kaç dakika sonra bana şampanya getirip uzaklaştığında gözlerimi açtım ve minik pencereden baktım. Uçak kalkıp havalandıran şampanyamı yudumladım. O aptalın canımı sıkmasına izin verir miydim ben ? Asla.
•
"Canım Taehyung nerede? "
"Bu sefer onsuz geldim. Biz nişanlı olsak da bireyiz sonuçta" dedim. Fransızcayı sevdiğim kadar şu kadını da sevseydim daha samimi olurdum.
"Seni tek görmeye alışık değiliz"
"Clara sadece sakin bir haftasonu istedim. Taehyung şirket işleriyle meşgul" dediğimde gülümsedi ve Arthur'un koluna girdi.
"Bizimle gezmek ister misin ?"
"Teşekkür ederim ama alışverişe çıkacağım. Size iyi eğlenceler" dedim ve bahçeden çıktım. Bay Kim'in bize hediye ettiği ev çok güzeldi ama komşunun güzel olmadığı kesindi. Sokakta yürürken çalan telefonumu açtım.
"Efendim Lili"
"Jennie Taehyung.."
"Ne ? Bir şey mi oldu ona ? " Dedim panikle.
"Hayır şey nerede olduğunu buldum ama senin telefonun kapalıydı ya. Uçaktasın diye yani"
"Söyle Lisa" dedim sakince ve kuleye giden yola döndüm. Hava kararmak üzereydi ve insanlar kafelerde şaraplarını içerken sohbet ediyordu.
"O Jisoo'yla berabermiş. Büyük ihtimalle ödev yapıyorlardır tabi" dediğinde iç çektim.
"Tabi ki öyle Lili. Ondan şüphem yoktu zaten. Sadece ulaşamayınca sana nerede diye öğren dedim. Peki sen ne yapıyorsun ?" Dedim konuyu değiştirmek için.
"Ben sevgilim yanına gidiyorum. Sürpriz yapacağım ama iyi olduğundan emin olmak istiyorum"
"Tabi ki iyiyim. Alışveriş yapıp bolca şarap içiyorum. Şuan kuleye gidiyorum hatta" Dedim gülerek.
"Buna sevindim."
"Hadi git ve sevgiline sürpriz yap. Akşam konuşalım her şeyi" dediğimde onayladı ve telefonu kapattık. Kulenin oraya çıktım ve tam karşısında durdum.
Bir keresinde Taehyung sarhoş olup kuleye tırmanacağım diye tutturmuştu. Onu zor vazgeçirmiştik. Vazgeçirmek dediğimiz de Jungkook'un onu sırtına alıp taşımasıydı. O gün sabaha kadar güldüğümü hatırlıyordum.
Lisa ve Rose'la alışveriş yaptığımızı hatta ben chanelde tam 2 saat 10 dakika gezdiğim için Rose çığlık çığlığa mağazayı birbirine katmıştı. Sonunda sessizce mağazadan kaçmıştık.
Taehyung'la yolun kenarındaki kafelerde oturup sohbet ettiğimiz günler, Eiffel kulesinin dibinde dans ettiğimiz geceler, hep birlikte piknik yaptığımızı, oyunlar oynadığımız parklar.
Paris bizim için aşıklar şehri olmamıştı hiç bir zaman. Paris bizim için özgürlüktü, arkadaşlıktı, gezemediğimiz o sokaklardı. İlk içkimizdi burası bizim. İlk sarhoş oluşumuz, kahkahalarla güldüğümüz, sabahlara kadar sokaklarını gezdiğimizdi. En önemlisi ilk defa kendimiz oluşumuz.
Ben ise ilk defa Paris'te yalnızdım. Ne için ? Jisoo. Kendim için bile gelmek istememiştim. Karşılığına bak. Onun için gidelim demiştim çünkü en çok o Paris'i severdi. En çok o özgür olmayı hak ediyordu. Jisoo'dan nefret etmiyordum. Tanımadığım insanlar nefretimi bile hak etmiyordu. Sadece en yakın arkadaşıma, nişanlıma kızgındım. Kendimi yarı yolda bırakılmış hissetmekten alamıyordum.
Kulenin ışıklarına baktım. Bana güzel bile gelmiyordu artık. Tek başına olduğunda hiç bir şey için hevesim olmuyordu. O yediliyi burada durmak ve kuleye bakarken sohbet etmeyi özlüyordum. Yine de iyi ki bizimkileri çağırmadım. Taehyung yine ederse bu sefer o beşinin arasında kendimi daha yalnız hissederdim. Gülümsedim. Sorun değil Jennie. Taehyung her zaman yanında olamaz ya. Onun da bir hayatı var. Ne kadar ortak olsakta onun da bir hayatı var ve o hayatta bu aralar bir ortak daha dahil oldu. Bizim hayatımıza Jisoo ortak oldu.
Jenrubyjen: Just give me a reason.
❤17.382.289
💭Bu gönderiye yorumlar kapatılmıştır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
high society • Taennie
ChickLitBirbirimizin kaderi olmak zorundaydık ve bunu kabullenmiştik. Çocukluğumuzdan beri kaderimiz bizim elimizde değildi zaten. İkimiz de buna alışıktık. Okuldaki son yılımızdan sonra o beklenen düğünle evlenecektik. Fakat önce o bana gelip başka birinde...