¤Simple Plan- Welcome to my life¤
•
•
•Lisa
Rose'un sürekli geldiği binaya girerken etrafı kontrol ettim. Beni kolumdan tutup içeri çekti.
"Bugün ki krizden bahsedecek misin ?"
"Hay- evet" dedi ona sinirle baktığımı görünce. Dördüncü kata çıktıktan sonra beyaz kapıya baktım.
"Önce sen gir. Ben zaten haber verdim geleceğini" dediğinde kafa salladım ve içeri girdim. Kadın gülümseyerek bana baktı.
"Lisa ?"
"Evet" dedim ve gösterdiği yere oturdum.
"Rose sizden o kadar bahsetti ki sanki seni tanıyor gibiyim"
"Bize de sizden hiç bahsetmedi" dediğimde kadının ufak çaplı bir kahkaha attı. Göz devirdim. Bu psikologlarda ki hayat enerjisini anlamıyordum.
"Burası özel bir alan. Burada olan burada kalır çünkü Lisa"
"Hayır. Bizim özelimizi yok ama Rose size değer vermiyor"
"Onu anlayışla karşılayabilirim" dediğinde sırtımı yasladım ve ayaklarımı önümdeki minik masaya koydum. Bundan rahatsız olduğunu yüzünden görüyordum bu yüzden bana bir şey demesi için gözlerimi ona çevirdim.
"Evet sanırım bana bir şey soracaksın"
"Evet. Deneyimlerin lazım. Bir konu da kafam çok karışık" dediğimde konuşmam için işaret etti ve kahvesini yudumladı.
"Eğer... birini seversen ama korkuyorsan ne yapmalısın ?"
"Neden korktuğunu bulmalısın öncelikle" dedi kollarını bağlarken.
"Onu da sen bul. Para veriyoruz"
"Lisa senin içinde değilim. Ne düşündüğünü bilememem. Bunu kendin bulman gerek" dediğinde ayağa fırladım.
"Buraya gelmek bile hataydı" diye söylendim ve kapıya ilerledim.
"Eğer korkunu bulursan sana yardım edebilirim"
"Onu bulduğumda kendim de hallederim"
▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎
Rose
▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎"Ne görüyorsun ?" Dediğinde kapalı gözlerim titredi.
"Gül bahçesi. Kırmızı güllerle dolu ve ben geziyorum. Mutluyum. Güller güzel kokar ama her şey değişiyor. Kan kokmaya başlıyor. Benim kanım. Sonra...sonra yere bakıyorum. Artık toprak yok. Her yer kan" dediğimde gözlerimin önündeki manzaradan sıkılıp gözlerimi açtım.
"Yani hala aynı şey ?" Dedi bana bakarken. Gözlerimi ondan da çektim ve boş duvara çevirdim.
"Evet. Geriliyorum istemsizce"
"Gerilmene gerek yok Rose. Yıllardır beraberiz artık" dediğinde iç çektim. Öyleydi ama bu bir şey değiştirmiyordu.
"Tamam kimlerin yanında rahatsın ?"
"Jennie ve Lisa'nın yanında rahatım. Namjoon'la konuşmakta beni rahatlatıyor. O çok zeki. Demiştim dimi ? Onunla hayat hakkında konuşmayı seviyorum"
"Evet Namjoon" dediğinde kafa salladım.
"Jin'de çok komik. Hani şu yakışıklı olan. Onunla da eğleniyoruz. Jungkook..Jungkook beni en iyi anlayan. Belki de kuzenden çok kardeş gibi olduğumuz için" dediğimde kafa salladı.
"Peki Taehyung? "
"Taehyung acı içinde. Onunla çok konuşamıyoruz çünkü o hep meşgul. İkisine de üzülüyorum. En kötüsü de elimden bir şey gelmemesi sanırdım. Onlar haricinde biri yok. Sadece onlarla rahatım. Bir de.." dedim ama sustum. Gülümsedi. Beni yakalamıştı
"Bir de ne Rose ? Kim var başka? "
"Ho-Hoseok. Bugün anlattığım çocuk. İlaç almama gerek kalmadı. Beni...germedi" dediğimde geriye yaslandı.
"Neden Hoseok hakkında konuşmuyoruz? " Dedi. Bilmem. Konuşmamız için bir sebep var mı ki ?
"Onun hakkında pek bir şey bilmiyorum"
"Ama aynı sınıftasınız"
"Ben Lisa ve Jennie gibi değilim ki. Jennie çok rahat konuşuruz insanlarla. Lisa ise herkesi alt edebilir. Ben..Ben insanlara huzursuzluk veriyorum. Ama kızlar-"
"Konuyu değiştiriyorsun Rose." Dediğinde ona baktım. Bunun farkında bile değildim. "Hoseok'a dönelim"
"Onu sınıfta görüyorum. Komik biri ve arkadaşları var. İyi biri. Kibar da yani sonuçta bana yardım etti. Aslında bunu anlatır sandım birilerine ve bütün gün onu izledim."
"Peki ne ?"
"Bana telaşla bir kaç bakışını yakaladım. Göz göze gelince gülümsedi ama! Sonra...sonra kimseye anlatmadı...Yani sanırım. Anlattıysa da görmedim." Dediğimde kafa salladı.
"Peki Jennie eğer onun birine anlattığını görse Hoseok'a ne yapardı ?"
"Jennie karmaşık biri" dedim sakince. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Ne kadarını ona açmam gerektiğini de.
"Lisa Hoseok'a dalardı. Dayak yiyeceğini bilse bile bunu yapardı ama Jennie ayrı..Jennie işleri kendi halleder. Sabırlıdır ama sabrını zorlamamak lazım." Dedim ve derin bir nefes aldım.
"O sana yapacağını yapar. Hatta bunu öyle bir yapar ki olayın içinde kendi olmaz"
"Nasıl yani ?"
"Bugün Bay Jung'ı okuldan attırdı" dediğimde gözlerini şaşkınlıkla açıldı."Ama ismi hiç geçmedi bile"
"Anladım" dedi sessizce. Bir kaç saniyelik bir sessizlik oluştu. Defterine yazdığı şeyleri merak ettim.
"Yani Jennie aslında sinsi biri"
"Hayır!" Dedim sinirle. Bakışlarını defterden bana çevirdi.
"Sinsi değil. Sadece ona bunu öğrettiler. Göz önünde olma ama onları yönet"
"Tamam. Saatimiz doldu. Bunu yine görüşelim olur mu ?"
"Tamam" dedim sadece. Zaten hayır desem de bir şey değişmezdi. O benden sürekli laf almanın bir yolunu buluyordu zaten.
"Senden bir şey isteyeceğim Rose. Bir dahaki görüşmeye kadar lütfen Hoseok'la dışarı çık"
"Ne? Bunu yapamam" dedim panikle. Vücudum gerildi.
"Yapabilirsin. Onu kahve içmeye çağır mesela. Hem teşekkür etmiş olursun. Sadece bir kahve Rose. Sorun olmayacak"
"De-denerim ama söz vermiyorum"
"Deneyeceğine güveniyorum" dediğinde kapıya ilerledim.
"Ah Rose bu arada haftanın müziği? " Dediğinde ona döndüm. Bunun ne işe yaradığını bilmiyordum ama benden her görüşmede bir müzik istiyordu. Aslında bunu biraz seviyordum. Ona söylemek için yeni şarkılar dinliyordum.
"Simple Plan- Welcome to my life"
•
•
Bir dahaki bölüme Jisoo'dan anlatalım diyorum? Çok uzak kaldı.
Ayrıca yorum ve oylar için teşekkür ederim ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
high society • Taennie
ChickLitBirbirimizin kaderi olmak zorundaydık ve bunu kabullenmiştik. Çocukluğumuzdan beri kaderimiz bizim elimizde değildi zaten. İkimiz de buna alışıktık. Okuldaki son yılımızdan sonra o beklenen düğünle evlenecektik. Fakat önce o bana gelip başka birinde...