LXV

5.8K 632 401
                                    

# Canozan - Aşk

Önceki bölümde söylemeyi unutmuşum ama artık Emir ve Yankı'nın instagram parodi hesapları var. Kullanıcı adlarını bırakıyorum.

↬ @_emirguclu
↬ @yankiaydiner

~

Parka geldiğimde Emir'i ortalıklarda göremeyince stresimi atmak için aradığım Helin'le olan telefon görüşmemizin on beşinci dakikasında sanki hiç anlatmamışım gibi söylediklerimi bir kez daha tekrarladım.

"Elini tuttu Helin. Simay'dan başkasına temas edemeyen çocuk iki-üç kez gördüğü Yavuz'un elini tuttu. Onun elini tuttu amına koyayım!"

Kısa bir an soluklandıktan sonra içimdeki bana ağırlık yapan şeyleri dile dökmeye devam ettim.

"Bana kardeşim deme, ben de sana abi demeyeceğim dedi. Onu rahatsız etti bu durum Helin. Dün onun yanından ayrıldıktan sonra bana mesaj attı. Gay olduğumu nasıl anladığımı sordu. Yavuz'dan etkilendiyse sıçtım Helin sıçtım. Birazdan gelecek çocuk ve ben ona anlatacağımı söylemiştim."

Helin beni sakinleştirmek istercesine hafifçe gülünce gözlerimi yumup gülüşünü dinledim. Gerçekten sakinleştiriyordu çünkü.

"Yankı, ikisi de sensin. Etkilendiyse bile bu sen olmuş olacaksın. Kendine gelir misin?"

Sanki görecekmiş gibi omuzlarımı kaldırıp indirdikten sonra mızmızlanarak "Ama ben Yankı olan benimle yakın olmasını istiyorum. Ona olan hislerimi sevmesini istiyorum. İki gün görüp de yakın olduğu biri olarak değil ki." diye mırıldandım. Helin çıkmaza girmiş olmalı ki nefes seslerini dinledim bir süre. Konuşamayacağını anlayınca devam ettim.

"Dün akşam konuşmamızı Yavuz'u bekletmek istemiyorum diyerek bitirmişti zaten. İki lafından biri Yavuz oldu. Neden bu şekilde düşündüğümü bilmiyorum ama Emir bana anlatırdı Yavuz'un elini tutmasını. Heyecanını paylaşırdı yani... Acaba gerçekten ondan etkilendi de benim böyle düşünerek üzüleceğimi bildiği için mi anlatmadı bana dün olanları."

Helin tam derin bir nefes alarak benim bitmeyen dertlerime çözüm üretmek için girdiği çabayı sürdüreceği sırada yolun karşısında gördüğüm Emir'in ısınan havalar dolayısıyla beyaz crop bir tişört, altına diz kapaklarının birkaç santim yukarısında biten siyah şortuyla büründüğü spor hâli görüş alanıma girince telefondan gelen sesi dinlemeyi istemsizce bırakmıştım.

"Helin, gönlümün efendisi geliyor. Şimdi kapatayım, o suratıma tokadı çarpıp gittiği gibi ağlayarak ararım zaten seni."

Sözlerini beklemeden kapatırken, dalgaya alır gibi dursam da düşüncesinin bile canımı yakmaya yettiği mevzu kalbimdeki sıkıntıyı büyüttü.

Parkın kırık kapısını açıp içeri giren Emir genişçe gülümseyerek yanıma gelirken gözlerimi istemsizce bedeninde dolaştırdım. Ve bir kez daha ne denli nefes kesici göründüğünü kavradım. Basit sayılabilecek rahat kombiniyle bile o kadar güzeldi ki...

"Hoş geldin Emir."

Kafa sallayıp, enerjik bir şekilde yanıma oturduğunda sağ tarafımdaki kahveleri elime alarak ona döndüm.

"Bize kahve aldım. Biraz soğudular ama konuşurken bir şeyler içmek iyi olur diye düşündüm."

Ona doğru uzattığım büyük karton bardaktaki kahveyi alınca elindekini göstererek "Bu da dünkü milkshake gibi karamelli." dediğimde gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. En fazla on dakika içerisinde sonra o gülümsemenin yerini hayal kırıklığına bırakacak olduğunu bilmek canımı yakıyordu.

"Nasılsın Emir?"

Kahveden aldığı birkaç yudumun ardından ortaya koyup rahat bir tavırla bağdaş kurdu. Bana bakarak "Ben çok iyiyim." dedikten sonra "Sen nasılsın?" diye sorunca başımı önüme eğdim.

Birkaç saniye içinde koluma temas eden eli sanki haptofobik olan benmişim gibi irkilmeme neden olunca bu hâlime bakarak kıkırdadı. Evet, bugün farklı bir neşesi vardı. Ve bunu tıpkı Helin'e de söylediğim gibi Yavuz'dan etkilenmiş olmasına bağlıyordum. Ona açıklamamı zorlaştıran en önemli etken de buydu.

"İyi değilim Emir, hiç iyi değilim."

Yüzüne endişeli bir ifade otururken şefkatle gülümseyerek "Bana anlatabilirsin." dedikten sonra dirseklerini bağdaş hâlinde duran bacaklarına koyup yüzünü avuçlarına yerleştirdi. Kafası düz duramadığı için bana aşağıdan yukarı doğru bakıyor oluşu onu gözüme olduğundan daha sevimli gösterdiğinde bunun nedenini sorgulayacak olmasını umursamadan hoş bir tebessümle onu izlemeye başladım. Nasılsa açıkladıktan sonra yanına yaklaştırmayacaktı beni, şimdi hâlâ yapabiliyorken yüzünü ezberlemeliydim.

Onun bozmamasıyla bir dakikadan uzun süren bu bakışmayı rahatsız olmaması adına keserken sırtımı yaslı olduğu duvardan ayırıp yerimde dikleştim. Bu ciddi hâlim ona da sirayet etmiş gibi önce dirseklerini bacaklarından ayırdı. Ardından tişörtünü düzelterek duruşunu dikleştirdi. Son olarak ortadaki kahvelere uzanıp başka bir kenara çektiği sırada zihnim anlatacaklarımla öylesine meşguldü ki, bu eyleminin amacını sorgulayamadım bile. Ama eminim ki onun bir bildiği vardı. O düşünmeden hareket etmez, yaptığı her şeyi düşünerek yapardı. Kenara çektiği kahve bardaklarının da bir amaca hizmet ettiğini çok iyi biliyordum.

Kafasını kaldırıp yüzündeki benimkinin muadili olan ciddi ifade beni daha çok gerdiğinde bunu anlamış gibi gamzelerini sergileyerek "Rahat olsana sen, konuşacağız çözeceğiz işte." dediğinde böyle olmasının yanlış olduğunu bilsem de rahatlatmıştı beni. Kendine sıkıntı yüklenmeden önce habersiz bir şekilde beni anlatacaklarım konusunda rahatlatmıştı.

"Emir, ben bir kerede söyleyeceğim bunu. Çünkü öbür türlü saçmalamaya başlarım, bu da hiç hoş olmaz. Ama eğer duyduğun şeyden sonra hâlâ burada kalırsan, beni dinlemek istersen, kendimi açıklamama izin verirsen her şeyi tüm ayrıntılarıyla anlatacağım sana."

Söyleyeceğim şeyden sonra burada kalacağına çok emin olduğunu dudağının sinsi bir şekilde yukarı kıvrılmasından anlasam da bu sinsi bakışın neyin habercisi olduğunu bilmemek kalbimi sıkıştırıyordu. Umarım gün sonunda birimiz bu parktan yıkılmış bir şekilde çıkmazdık.

Hafifçe öksürerek boğazımı temizledikten sonra "Emir..." diye mırıldandım. Yüzüne baka baka söyleyemeyeceğimi anlayınca gözlerimi beni dikkatle dinleyen gamzeli güzelden güçlükle çekip kafamı önüme eğdim.

"Emir şey..." derin bir nefes aldığımda ciğerlerime batan dikenleri önemsemeden tek nefeste kurdum o lanet olası cümleyi.

"Ben Yankı'yım."

Benim de susmamla derin bir sessizliğe gömülen park üzerime üzerime gelmeye başlayınca yüzüne bakamadığım gibi çevreme de bakamayacağımı anlayarak gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Saniyeleri tek tek saydığım için olduğundan uzun gelen bir yarım dakikanın ardından ona bakmamanın onu susturmakla eşdeğer olduğunu hatırlayarak gözlerimi aralamaya çalıştığımda gözlerimin üzerine kapattığı küçük eli afallamama neden oldu. Ama bu afallamanın ne kadar ufak olduğunu birkaç saniye içerisinde bana ikinci afallamayı yaşatan Emir sayesinde çok net anlamıştım. Ciddi bir afallama...

Yavaş hareketlerle kucağıma yerleşen Emir nefesimi tutmama neden olduğunda, nefesimi erkenden tuttuğum için pişman olacağımdan habersizdim. Dudaklarıma çarpan sıcak nefesi kalbimin çıldırmış gibi atmasına neden olurken, dolgun dudaklarıma bastırılan küçük, ıslak dudaklarsa bir nevi ölüm fermanımı imzalamıştı.

-Bölüm Sonu-

Uppss 🤭

Umarım bölümü beğenmişsinizdir.
Sizi seviyorum ve öpüyorum 💙

🔗|04.05.21|🔗

Kesik İzleri || Texting [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin