Ertesi gün Kumsal, Zannanza'nın ne demek istediğini anlamıştı. Prens Zannanza'nın nişanlısı Arinna ortadan kaybolmuştu. Sarayda bir telaş ve karmaşa vardı. Arinna'ya ne olduğu konusuyla ilgili herkes başka bir şey söylüyordu. Bazıları fidye karşılığı kaçırıldığını söylerken diğer kısım Arinna'nın sevdiği adamla kaçtığını söylüyordu. İkinci seçenek pekala akla yatkın değildi çünkü herkes Arinna'nın Zannanza ile evlenmek için can attığını biliyordu. Hatta düğün gününün belirlenmesi için babası aracılığıyla prense baskı bile yaptırmıştı. Bir gecede başkasına aşık olup onunla kaçması pek mümkün değildi. Arinna'nın babası yüksek rütbeli ve saygı duyulan bir askerdi. Yükseldikçe düşmanlarının da çoğalması gayet mantıklıydı. Belki de cidden fidye karşılığında ya da siyasi bir amaç için şantaj yapmak amacıyla kaçırılmıştı. Dün akşamı anımsayınca içinde bir burukluk hissetti. Zannanza bütün bu olanlardan haberdardı. Emri o mu vermişti yoksa olacakları öğrenip de müdahale etmemeyi mi seçmişti? Her iki senaryo da kabul edilemezdi. Bir kadının bu şekilde ortadan kaybolmasının sosyal anlamda kadının hayatını nasıl etkileyeceğini gayet iyi biliyor olmalıydı. Buna rağmen olanlara göz yummuş olması... Kendine itiraf etmek istemiyordu. Zannanza nazik ve düşünceli bir prensti. Kendisi gibi bir köleye ne kadar iyi davranıyordu. Onun aksine Arinna soylu bir kadındı ve onun çocukluk arkadaşıydı. Zarar görmesine izin vereceğine inanmıyordu. Belki de haberi herkesten önce almıştı ve o yüzden bütün bu karmaşayı önceden tahmin etmişti. Evet, kesinlikle böyle olmalıydı.
Rutin temizlik işlerini yaptıktan sonra hizmetçilere ait olan binanın taş merdivenlerine oturdu ve boşluğa bakmaya başladı. Prens Zannanza da diğerleriyle birlikte aramalara katıldığı için sabah erkenden saraydan ayrılmıştı. Dolayısıyla günlük işleri azalmıştı. Arinna'nın ailesini düşündü. Evet, belki çok iyi biri değildi fakat asla böyle bir şey yaşamasını istemezdi. Gerçekten neler olduğunu merak ediyordu fakat prens dönmeden öğrenemeyeceği de bir gerçekti.
O sırada küçük gruplara ayrılan askerler başkentteki bütün evleri ve dükkanları didik didik arıyordu. Zannanza da başkentteki askerle birlikteydi. Bir grup asker de başkentin dışına, yakın çevreyi aramak için gönderilmişlerdi. Arinna dün akşam ortadan kaybolmuştu. Atla yola çıkmış olsalar bile çok uzaklaşmış olamazlardı. Birden yanında beliren Pamba ile irkildi. Pamba konuşamasa bile bakışları ile pek çok şey anlatabiliyordu. O an Zannanza bir şeylerin ters gittiğini anladı. Pamba'nın arkasından gelen düşük rütbeli askerlerden birine el işareti yaptı. Adam koşarak yanına geldi.
" Ne buldunuz?"
"Efendim... Hanımefendiyi bulduk ama..." adam kafasını yerden kaldıramıyordu.
"Ama?" diye sordu sakin bir sesle.
"Hanımefendiyi bir ağacın altında uzanırken bulduk... Ölü olarak." dedi adam çekinerek.
"Ne?" dedi ve Pamba'ya döndü. Pamba onaylarcasına gözlerini yumdu. Zannanza bunu planlamamıştı.
"Ceset nerede?" dedi tekrar düşük rütbeli askere dönerek.
"Bir at arabası gönderildi efendim. Onunla başkente getiriliyor olması lazım." dedi asker.
Zannanza duyacağını duymuştu. Pamba'ya bir bakış attı ve beraber ahıra gittiler. Zannanza vakit kaybetmeden siyah atına bindi. Önden Pamba ile Arinna'yı bulmaya gitti. Yolda at arabası ve bir grup asker ile karşılaştılar. At arabasının arka kısmında, beyaz kumaşla örtülmüş ceset hemen göze çarpıyordu. Kafile Prens Zannanza'yı görünce durdu. Adam hızlıca atından indi ve arabanın arkasındaki örtülü cesede yaklaştı. O olmamasını diliyordu. Kumaşı yavaşça sıyırdı ve karşısında gördüğü solgun çehre ile yıkıldı. Arinna ölmemeliydi. Planı bu değildi. Sadece sevgilisi ile kaçtığına dair dedikodular yayıldıktan sonra Arinna'yı serbest bıraktıracaktı ve bu dedikodular sayesinde evliliklerini geçersiz kılabilecekti. Ne olmuştu da bu genç kadın böyle talihsiz bir sonla karşılaşmıştı. Güzelliğinde, yaşamdan hiçbir iz kalmamıştı yüzünde. Hızlıca örtüyü eski haline getirdi.
"Devam edin." dedi kafileye ve tekrar atına bindi.
Pamba ile Arinna'nın bulunduğu ağacın olduğu yere gittiler. Geldikleri yer başkentten çok uzak değildi. Etrafta ayak izi veya at izi aradılar fakat uzun otlardan dolayı seçmek pek mümkün değildi.
"Pamba, o şerefsizi bul ve canlı olarak bana getir." dedi genç adam. O şerefsiz herifi öldürecekti ve bu kesinlikle kolay yoldan olmayacaktı. Pamba kafasını eğdi ve atına atlayarak belirsiz izleri takip etmeye başladı. Zannanza da atına binerek başkente doğru yola çıktı. Arinna'nın ölümünden o sorumluydu. Pamba onun yüzünden konuşamıyordu. Resmen çevresindekilere felaket getiriyordu. Birden aklına Kali geldi. Ya onun başına da onun yüzünden bir şey gelirse? O zaman onu koruyabilir miydi?
Saraya geldiğinde, avluda Arinna'nın ailesiyle karşılaştı. Annesi sinir krizi geçiriyor gibiydi. Çığlıklar içinde ağlayarak yerde debelenirken bir kaç kadın da onu yerden kaldırmaya çalışıyordu. Babası ise metanetli durmaya çalışıyordu. Arinna'nın babasının yanında kendi babası da vardı. Babasının önünde referans yaptı ve ayağa kalktı. Kral, Arinna'nın babasını teselli etmeye çalışıyordu. Avlunun ortasında duran at arabasına ve arkasındaki cesede baktı tekrar. Bu yaptığını tanrılar affedebilir miydi? Ya da en önemlisi Arinna onu affedebilir miydi? Zannanza kalbinin sıkıştığını hissetmeye başladı. Omuzları düşmüştü. Ağır adımlarla odasına ilerledi. İçeri girince Kali'yi görmeyi ummuştu ama karanlık oda bomboştu. Yatağının üstüne yığılırcasına oturdu. Arinna'nın cansız, solgun suratı sürekli gözünün önüne geliyordu. Arinna onun kardeşi gibiydi ve asla böyle bir ölümü hak etmemişti. Peki hayatına nasıl devam edecekti? Mutlu olmaya hakkı yoktu. Kapısının tıklanmasıyla yerinden doğruldu.
" Gel." dedi fakat sesi çok zor çıkmıştı. Gelen kişiyle beraber içinde bir ferahlık hissetti. Gelen Kali idi.
"Efendim, gelmişsiniz bir isteğiniz var mı?" dedi yere bakarken. Birden kendisine dolanan kollarla ne olduğunu şaşırdı genç kadın.
"Kali... Nefes alamıyorum, boğuluyorum." dedi boğuk bir sesle. Kumsal bunun suçluluk duygusu olduğunu hemen kavramıştı ve midesinde bir bulantı hissetmeye başladı. Kollarını adama sarmak istedi ama bulantı hissi kadını engellemişti.
"Bunu siz mi yaptınız?" dedi genç kadın titrek bir sesle. Gözleri de yavaştan dolmaya başlamıştı. Duyacağı cevaptan ölesiye korkuyordu ama yine de duyması gerekiyordu.
"Evet... Amacım bu değildi. Onu öldürmeyi planlamadım." dedi genç adam aynı boğuk sesle ve kendini geri çekti.
"Size inanamıyorum! Nasıl böyle bir şey yapabildiniz?" dedi genç kadın öfkeyle. Gözlerindeki yaşlar da beraberinde çoğalmıştı. Adamdan uzaklaştı. Karşısındaki adam yorgun görünüyordu belki de pişmandı fakat soğukkanlılığını koruyabiliyordu. Kumsal'ın kanı donmuştu. Bir kez daha canının ne kadar kıymetsiz olduğunu hissetti. Günün birinde öldürülüp bir kenara atılabilirdi ve kimse peşine düşmezdi.
" Kali! Karşında arkadaşın yok! Sen bir kölesin. Sebeplerim vardı ve sen bunları anlayamazsın." dedi adam sinirle. Kumsal karşısındaki adamdan korkmuştu ve evet köleydi fakat sevdiği adam tarafından yüzüne bu şekilde vurulması canını yakmıştı. Karşısındaki adama diyecek bir şeyi yoktu. Hızlıca odadan çıktı. Bir daha onu görmek istemiyordu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kali
RomansZevk aldığı tek şey tarih kitapları okumak olan Kumsal, sonunda yıllardır hayalini kurduğu kazılara katılma şansını yakalamıştı. Hem de Anadolu'nun en güçlü devletlerinden olan Hititler'in başkenti Hattuşaşta. Ayrıca yıllardır hoşlandığı Anatolia da...