Kumsal kalktığında hava henüz aydınlanmamıştı. Telefonunun saatine baktı. Sabah dört olmuştu. Normalde beşte kalkacaktı ama heyecandan pek uyuyamamıştı. Bu katıldığı ilk kazıydı. Üstelik Hititler'in başkenti Hattuşaş'ta diğer bir deyişle Boğazköy'de idi. Boğazköy, Çorum'un Sungurlu ilçesinin yakınındaydı. Yalnızca üç saat uyumasına rağmen kendini oldukça dinç hissediyordu, gençliğin verdiği enerji olmalı diye içinden geçirdi. Diğerlerini uyandırmamaya özen göstererek yerinden kalktı, yavaşça merdivenlerden indi ve dış kapıya doğru aynı sessizlikle parmak uçlarında ilerledi. Kapıyı açıp dışarı çıktı ve gecenin serin havasının yüzüne çarpmasıyla ürperdi.
Burası kazı ekibinin kazı boyunca konaklamak için kiraladığı eski bir köy eviydi. Dışı beyazdı ama boyanalı uzun zaman olmuş olmalıydı ki rengi solgundu. Pencerelerin pervazları ahşaptı. Camlar rüzgar estikçe titriyordu. Kumsal burayı ilk gördüğüne ne güzel korku filmi çekilir diye düşünmekten kendini alıkoyamamıştı. Almanlar ve Türkler Boğazköy'deki kazılara devam edecekti. Kumsal da bu ekibin bir parçasıydı. Bir kez daha gökyüzüne bakarak ne kadar şanslı olduğunu hissetti. Gökyüzündeki yıldızlar da onu onaylarcasına parlıyordu. Bu tarz kazılara seçilmek kolay değildi. Çok çalışmıştı ve bir yüksek lisans öğrencisi olarak profesörlerinin takdirini kazanmıştı. Bu sayede bu kazıda yer alma şansını yakalamıştı. Hakkında okumayı sevdiği iki medeniyetten birini bizzat araştırma fırsatı bulmuştu. Bundan muhteşem ne olabilirdi ki?
Kapının açılma sesiyle irkildi. Açılma sesini kapının kapanırkenki gıcırtısı takip etti. Çok yüksek bir ses değildi ama bu sessizlikte oldukça rahatsız ediciydi. Gördüğü kişi ile daha da şaşırmıştı. Gelen Anatolia idi. Anadolu güneşinin yaktığı başaklar gibi sarı saçları ve gökyüzü kadar mavi gözleri ile her zaman Kumsal'ın gözlerini kamaştırmıştı. Eskiden yaşasa insanlar ona tanrı olarak tapabilirlerdi diye düşünmüştü birkaç kere.
" Sen de uyuyamadın sanırım?" dedi sokak lambasının ışıkları mavi gözlerini daha parlak gösteriyordu.
"Ev-evet." dedi ve kendine lanet etti. Şu kekeleme huyundan nefret ediyordu. Ne zaman heyecanlansa böyle oluyordu ve hiçbir şekilde buna engel olamıyordu. İlkokul ve ortaokulda arkadaşları hep onunla dalga geçmişti. Bu yüzden içe kapanık biri olup çıkmıştı. Tek zevk aldığı şey kitap okumaktı. Genelde tarih kitaplarını okumaktan hoşlanıyordu. Bunda ailesinin payı vardı tabii ki. Annesi ve babası tarih öğretmeniydi. Evde çoğunluğunu tarih kitaplarının oluşturduğu büyük bir kütüphaneleri mevcuttu. Kumsal da ruhsal olarak içine kapanmaya başladığı sıralarda fiziksel olarak da kendini eve kapatmıştı. Vaktinin çoğunu bu kitapları okuyarak geçirmişti. Üniversitede de arkeoloji bölümünü seçmişti. Herkes işsiz kalacağını ya da özel okullarda ücretli öğretmen olarak sürüneceğini söylemişti fakat o kimseyi dinlemeden tercihlerini yapmıştı. Okuduğu yıllarda -ki hala okuyordu- bir gram pişmanlık bile duymamıştı.
"Sanırım sen de benim gibi heyecanlısın. İlk defa böyle bir kazıda bulunmuyorum ama bu sefer sadece izlemeyecek olmak beni heyecanlandırıyor." dedi suratındaki geniş gülümseme ile. Kızın utangaç olduğunu biliyordu ve bir şekilde bu hoşuna gidiyordu. Kumsal için güzel kelimesini kullanamazdı ama şirin kelimesi tam ona göreydi. Kızın gerginliğini azaltmak için muhabbet açmaya çalışıyordu fakat başarılı olduğu söylenemezdi. Kumsal'ı tanımasa belki de ondan hoşlandığını düşünebilirdi fakat Kumsal böyleydi. Utangaçtı ve birisi onunla konuşunca heyecanlanıp kekelemeye başlıyordu.
"Daha önce kazılara katıldın mı?" diye sordu Kumsal şaşkınlıkla. Sonra sorduğu soru ile ne kadar saçmaladığını fark etti. Tabii ki katılmıştır. Annesi ve babası protohistorya alanında uzman insanlardı ve birçok kazıda bulunmuşlardı. Mutlaka beraberlerinde onu da götürmüşlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kali
RomanceZevk aldığı tek şey tarih kitapları okumak olan Kumsal, sonunda yıllardır hayalini kurduğu kazılara katılma şansını yakalamıştı. Hem de Anadolu'nun en güçlü devletlerinden olan Hititler'in başkenti Hattuşaşta. Ayrıca yıllardır hoşlandığı Anatolia da...