Bölüm 15

886 36 3
                                    


Kumsal, önünde hızla yürüyen uzun boylu genç adamı kaçırmamak için büyük bir çaba harcarken kan ter içinde kalmıştı. Genç adamın hızla nereye gittiğini merak ediyordu. Kendi kendine tahmin yürüterek kılıç talimi yapacağı konusunda karar kılmıştı. Uzun, taş koridorda hızla ve sessizce ilerlerken bir süre sonra arkalarından gelen metal sesleri ile yalnız olmadıklarını anladılar. Arkasını ilk dönen prens oldu. Olduğu yerde durmuş ve düz bir bakışla sesin geldiğine yere bakıyordu. Kumsal da merakla arkasını dönünce iki mızraklı askerin arkalarından geldiğini gördü. Korku ve çekince ile hemen prensin arkasına gizlendi. Prens de doğal bir şekilde kızın önüne geçip onu saklamıştı.

"Efendim, kral sizi taht odasına çağırıyor." dedi adamlardan biri.

"Siz önden gidin ben de geliyorum birazdan." dedi genç adam.

"Üzgünüm efendim ama kral bizzat size eşlik etmemizi söyledi." dedi yine aynı kişi. Aldığı cevapla iç geçiren prens arkasını döndü. Arkasında saklanan kız ona ürkek bir tavşanı anımsatmıştı.

"Odana git ve benden bir emir gelmediği sürece oradan ayrılma." dedi kısık bir sesle. Ardından askerlere doğru yürüdü. Askerler onun öne geçmesini bekledikten sonra peşinden takip ettiler. Kumsal ise koridorda tek başına kalmıştı. Elleri hafifçe titriyordu. Prens gözden kaybolana kadar orada öylece dikildi. Neler oluyordu?

Zannanza da en az Kumsal kadar şaşkındı. Babasının kendisine eşlik etmesi için silahlı iki asker göndermesine şaşırmıştı. Yine bir şeyler dönüyordu. Kendisi için değil ama kendisine yakın olanlar için endişeleniyordu. Özellikle Kali için. Kız aklına geldiğinde istemsizce gülümsüyordu. Normalde ürkek ve sessiz olan genç kız, kafasına bir şey koyduğu zaman korkusuzca konuşabiliyordu. Ona karşı bir sempati beslediğini reddedemezdi. Bu sempatiyi tam olarak isimlendirmek imkansızdı fakat sürekli onu yanında görmek istiyordu. Konuşmasalar bile yanı başında sessizce dikilmesini istiyordu. Sabah uyandığında ve gece yatarken son gördüğü şey onun parlak ve derin bakan yeşil gözleri oluyordu.

Düşünceleri, kabartmalarla süslenmiş büyük ahşap kapının önüne gelince yok olmuştu. Babası önemli bir şey olmadığı sürece onu çağırmazdı. Kapının yanında bekleyen iki asker kapının iki kanadını yavaşça aralarken, Zannanza'nın o aralıktan gördüğü ilk yüz halası Muwatti'nin yüzü oldu. Beyaz tenli, balık etli olmasına rağmen keskin çene hatlarına sahip olan yüzünde en dikkat çeken yer olan dolgun dudakları hafif bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrılmıştı. Zannanza küçüklüğünden beri sık sık gördüğü bu gülümsemeden iğreniyordu. Biliyordu ki bu gülümsemeyi gördükten sonra kesinlikle kötü bir şeyler olacaktı.

Hızla bakışlarını halasının keskin bakışlarından kaçırıp babasına döndü. Yaşlı adamın yüzü başta ifadesiz gibi görünse de Zannanza kızgın olduğunu biliyordu. Geniş odanın ortasına doğru, babasının oturduğu tahta doğru ilerledi.

"Beni çağırmışsınız baba." dedi sakince. Halasının kendisini izlediğini biliyordu.

"Evet çağırdım. Oğlumun iki hizmetçi tarafından neredeyse öldürüleceğini daha yeni öğreniyorum. İşin ilginci ise hizmetçilerden biri hala hayatta. Oğluma zahmet olmazsa sebebini öğrenmek isterim." dedi yaşlı adam. Son cümleyi özellikle vurgulayarak söylemişti.

"Sizi endişelendirmek istemedim. Konuyla bizzat ilgileniyorum." dedi genç adam. Sonra sağ tarafında kendisini izleyen halasına döndü.

"Diğer hizmetçiyi öldürmedim çünkü hiçbir hizmetçi böyle bir şeyi tek başına yapmaya cesaret edemez. Bu olayın arkasında biri olduğunu bu odadaki herkesin bildiğini düşünüyorum." halasıyla olan göz kontağını bozmadı. Kadının yüzündeki sırıtma solmak şöyle dursun tam tersine daha da genişlemişti. Bu gülümseme Zannanza'nın midesini bulandırmaya başlamıştı. Bu kadın duygularını gizlemekte gerçek bir usta ve aynı zamanda yaptıklarına rağmen diğerlerinin suratına rahatça bakabilecek kadar utanmazdı.

"Sevgili yeğenim gerçekten büyük bir adam olacak ağabey. Sana endişelenmemeni söylemiştim." dedi yüzündeki gülümsemeyi bozmadan tahtta oturan adama dönmüştü. Yaşlı adam ise derin bir nefes aldı.

"Senden beklentilerim büyük oğlum fakat şunu bilmelisin ki bir prense yapılmış suikast bütün kraliyet ailesine yapılmış sayılır. Bunu yapan kim olursa olsun ona acılı bir ölüm bahşedeceğim." dedi ve sinsice sırıttı. Bu kral sıradan bir adam değildi. Dağılmakta olan ülkesini kurtarmış, hem sınırlarda hem de saraydaki düşmanlarıyla mücadele etmiş ve hepsinden galip çıkmıştı. Kardeşini öldürerek hakkı olduğunu düşündüğü tahtını kazanmıştı. O kralların kralı Şuppiluliuma idi.

Olan bitenleri sonradan öğrenmek sinirlerini bozmuştu. Gençliğindeki halinden eser kalmamıştı. Artık yaşlanmıştı. Etraftaki herkes şimdiden tahtın varisini belirlemeye çalışıyordu. O daha ölmemişti ve varisi kendisi seçecekti. Babasının yaptığı hatayı yapmayacak ve tahtın varisi olarak hem askeri hem de diplomatik açıdan en yetenekli oğlunu seçecekti. Hangi oğlunu varis olarak düşündüğünü henüz kimseye söylememiş olsa bile yaşlılar meclisinin çoğuyla aynı fikri paylaşıyordu.

Murşili ve Zannanza herkesin göz bebeğiydi. İkisi de eşit derecede iyiydi. Hangisinin tahta geçeceğini elde ettikleri başarılar gösterecekti. Tabii ki bu durumdan rahatsız olan diğer prensleri destekleyen azınlıklar da mevcuttu.

"Haklısınız. Lütfen soruşturmaya devam etmeme izin verin." dedi prens kararlı bir şekilde. Kral onaylarcasına kafa salladı.

"Bundan sonra benden böyle şeyler saklamayacaksın." dedi yaşlı adam. Genç adam gülümseyerek karşılık verdi.

"O halde izninizi istiyorum baba." dedi adam ve eğilerek selam verdi. Yaşlı adam eliyle gidebilirsin anlamına gelen bir işaret yaptı. Zannanza bu işareti gördükten sonra çevik bir hareketle doğruldu ve sağ tarafında ifadesizce bakan halasına hızlıca baktıktan sonra kapıya yöneldi.

Kapıdan çıktıktan sonra şehre bakan teraslardan birine yöneldi. İçinde bir huzursuzluk vardı. Halasının bu zehirleme işinde parmağı olduğundan artık emindi. Her ne kadar kendi emin olsa da maddi bir kanıta ihtiyacı vardı. Ne olursa olsun kanıt olmadan biri suçlayamazdı. Hele de kralın biricik kız kardeşini. Elindeki tek kanıt hizmetçi kız Nikalmati idi. O anda zihninde yanan ışıkla mahzenlere doğru koştu.

Onu gören askerler de telaşlanıp peşine takılmıştı. Genç adam hedeflediği yere vardığında çoktan geç kalmıştı. Nikalmati soğuk zeminde yüz üstü bir şekilde kanlar içinde yatıyordu. Açık gözleri ölüm soğukluğu ile solgun bir şekilde tek bir noktaya dikili kalmıştı. Genç adam içinden lanet okudu. Bu kesinlikle halasının işiydi. Gardiyanlardan birinin yakasına yapıştı.

"Ne oldu burada?!" diye adamın suratına doğru bağırdı.

"Bilmiyorum efendim! Nöbeti yeni devraldım." dedi şaşkınca adam.

"Hekimleri çağırın ölüm sebebini incelesinler. Hemen!" dedi genç adam. Ölüm sebebini öğrenene kadar buradan ayrılmaya niyeti yoktu.

Kumsal bir türlü yerinde duramıyor odanın içinde dört dönüyordu. Prensin sözünü dinleyerek odasına gitmişti fakat saatler geçmesine rağmen ondan herhangi bir emir almamıştı. Sonunda yorularak yatağının ucuna oturmuş ve odasının tepesinde yer alan küçük camdan kararan havaya bakmaya başlamıştı. Acıkmaya da başlamıştı. Acaba prens ve kral arasında neler olmuştu?

Gözlerini kapattı ve prensi düşündü. Başına bir şey gelmemesi için dua etmeye başladı. Prens, Şummiri'den sonra güvendiği tek insandı. Hatta Şummiri'den çok ona güveniyor olabilirdi. Bir an önce Zannanza'nın yüzünü görmek istiyor ve derin siyah gözlerinin ona bakmasını istiyordu. İç çekti. Çoktan prense aşık olduğunun farkındaydı. Yatağa cenin pozunda uzandı. Açlıktan karnı guruldamaya başlamıştı fakat ne olursa olsun prensin verdiği emre karşı gelmezdi.

KaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin