Yaşlı iki adam, yere eğilmiş kanlar içinde yatan genç kızın cesedini incelerken Zannanza ise mahzende dört dönüyordu. Bunun halasının işi olduğu kesinleşmişti. Elindeki tek kanıt da böylece yok olmuştu. Artık normalde olduğundan daha dikkatli olmalıydı. İki eliyle yüzünü ovaladı. Yerden kalkan iki yaşlı adamla birlikte gözü cesede kaydı. Bu tarz şeylerden etkilenmiyordu. Savaş alanında bulunmuş daha kanlı ölümler görmüştü. Kopan uzuvlar, açıkça görülen kemikler veya dışarıya çıkan organlar. Bunlar onun hayatında sıradan şeylerdi."Efendim nam-tar bitkisinden yapılmış bir zehir içmiş." dedi yaşlı adam kafası eğik bir şekilde. Karşısındaki kızgın genç adama bakmaya çekiniyordu. Hititlerin nam-tar olarak adlandırdığı adamotu, küçük bir dozda kullanıldığını vücutta uyuşukluğa ve geçici bir deliliğine sebep olurken yüksek dozda kullanımı ölüm demekti.
"Anladım." dedi ve derin bir nefes alarak mahzenden çıktı. Bu noktada yapabileceği tek şey sonraki fırsatı kollamaktı.
Mahzenden çıktığında yüzüne çarpan temiz havayı içine çekti. Gökyüzüne baktı. Güneş artık görünmüyordu. Gökyüzü pembe ve mor karışımı tatlı bir renk almıştı. Zaman ne çabuk geçmişti. O sırada aklına odasına gönderdiği kız geldi. Hala odasında mıydı?
Ertesi sabahın erken saatlerinde Kumsal uyuyakaldığı yerden zorla doğruldu. Odasındaki küçük pencereden gökyüzünü izlerken uyuyakalmış olmalıydı. Saat henüz oldukça erken olduğu için hava da henüz ısınmamıştı. Kız, yanı başındaki yataktan destek alarak doğrulurken ürperdi. Sert zemine kıyasla daha konforlu olan yatağına uzandı. Bütün gün sırtının ağrıyacağını biliyordu.
Gözlerini kapattı ve derin bir iç çekti. Aklına dün olanlar geldi. İçi hiç rahat değildi. Bir an önce prens ile konuşup neler olduğunu öğrenmek istiyordu. Yavaşça doğruldu. Karşısında duran boş yatağa gözlerini dikti ve bir süre bakakaldı.
"Kahvaltı hazır!" dedi mutfak çalışanlarından biri. Kumsal adını bilmediği kadından tepsiyi aldı ve prensin odasına doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Çok gergindi. Prensin ruh hali kim bilir nasıldı? Yol boyunca nasıl davranması gerektiğini kafasında kurguladı. Plan basitti. Sessiz ol ve kafanı yerden kaldırma. Her hizmetçinin yapması gerektiği gibi!
Odanın kapısını ayağı ile birkaç kere tıklattıktan sonra ağır tepsi ile içeri girdi. Tepsiyi pencerenin önünde duran masanın üzerine bıraktıktan sonra yatakta giyinik bir şekilde oturan prense göz ucuyla baktı. Prens artık kendi giyinmeye başlamıştı. Kumsal durumu başta garip bulsa da bu durumun ikisi için de en iyisi olduğunu sessizce kabullenmişlerdi.
Kumsal tepsiyi koyduktan sonra duvar kenarına geçti ve kafasını yere eğerek beklemeye başladı. Adam da yataktan yavaşça ayrılıp sandalyesine yerleşti. Ortamdaki havayı tasvir etmek oldukça zordu. Genç adam masasına oturdu ama hiçbir şeye dokunmadı.
"Kali? Oturmayacak mısın?" dedi adam normalden kısık bir sesle. Kız çok önemli bir şeyi hatırlamış gibi bir aydınlanma ile yerinden sıçramıştı. Sessizce adamın karşısındaki sandalyeye yerleşti. Genç adam birkaç saniyeliğine kızı süzdükten sonra kahvaltısına başladı.
Normalde ilk yiyen kişinin Kali olması gerekirken prensin tek kelime etmeden yemeye başlaması kızı daha da germişti. Adamla konuşmak istiyordu fakat karşısındaki adam konuşmayı bırak gözlerini diktiği yerden ayıramıyordu bile. Kumsal da bu fırsatı değerlendirerek adamı incelemeye başlamıştı.
Adam oldukça yorgun görünüyordu. Gözaltları morarmıştı. Dün yüzünden olmalı diye düşündü kız. Sivri çenesi kasılmıştı. Esmer teninde göze çok çarpmasa da sakalları çıkmaya başlamıştı. Yorgun olmasına rağmen yakışıklı görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kali
RomanceZevk aldığı tek şey tarih kitapları okumak olan Kumsal, sonunda yıllardır hayalini kurduğu kazılara katılma şansını yakalamıştı. Hem de Anadolu'nun en güçlü devletlerinden olan Hititler'in başkenti Hattuşaşta. Ayrıca yıllardır hoşlandığı Anatolia da...