Selim elinde küçük valiziyle dış hatlar terminalinden ayrılırken gözleri gayriihtiyari bir çifte takıldı. Kadın adamın beline sarılmıştı. Adam ise kadının saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp alnına bir öpücük kondurdu. Çift oldukça dikkat çekiyordu ama onlar bunun farkında bile değildi. Birbirlerinin gözlerinde kendilerini kaybetmişlerdi ve çevrelerindeki bakışları umursamıyormuş gibi bir hâlleri vardı.
Adam uzun boylu, esmer ve yakışıklıydı, kadın ise tam bir esmer güzeliydi. Adana gibi bir yerde bu gayet normal olmasına rağmen güzellikleri ve uyumları yüzünden oldukça dikkat çekiyorlardı. Ah, aşk... o gözlerden taşan aşk yok mu, gelip geçen insanların dikkatini en çok çeken buydu ve onlara ilgiyle bakmalarına sebep oluyordu. Gözlerden yaşlar değil de mutluluk taşar mı demeyin. Dolup taşıyordu işte! Hatta gökkuşağının renklerine boyuyordu dört bir yanını Seyhan ve Ada'nın. Zaten Selim'in çıkar çıkmaz dikkatini bu yüzden çekmemişler miydi? Aşk bir kadına ve bir erkeğe ancak bu kadar yakışabilirdi. Sözlerle değil gözlerle konuşan, her şeyiyle bir bütün olan, mutluluk sarhoşu iki aşık yürek kadar güzel bir görüntü yoktu. Olamazdı da.
Sonra çiftin bakışları ona döndü. Selim gördüklerinden memnundu, yeğeni ile Seyhan'ı bir araya getirmekle ne denli doğru karar verdiğinden bir kez daha emin olmuştu. Karşısında gülen gözlerle bakan Ada'yı neredeyse tanımayacaktı. Yıllar sonra Mardin'deki ilk karşılaşmalarında gördüğü enkazla bu kadın aynı kişi olamazdı. Mutluluk ne de güzel yakışmıştı yeğenine resmen parlıyordu. Gözleri sanki dünya üzerindeki tüm ışık kaynaklarını içine çekmiş de dışarı yansıtıyormuş gibi görünüyordu. Pırıl pırıldı kara güneşleri. Ada'nın mutluluğunun kaynağı olan ve hemen yanı başında bekleyen Seyhan'a minnetle baktığında aynı minnet dolu bakışlarla karşılaştı Selim. Arkadaşı da aynı müstakbel eşi gibi mutlu görünüyordu. Uzun yılların getirdiği tanışıklık sayesinde onu çok iyi okuyabiliyordu ve Seyhan'ı bu kadar mutlu görmediğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirdi.
Koşarak gelip kollarına sığınan kadına sımsıkı sarılıp saçlarını öptü. Seyhan ile de erkekçe sarılıp sırtına pat pat vurdu Selim. Hep beraber eve geçerken yeğeni heyecanla son gelişmeleri anlatıp Seyhan'ın acele ederek nasıl iki ayağını bir pabuca soktuğundan dert yanıyordu. O istediği kadar dert yansın Selim aslında çok mutlu olduğunu ses tonundan anlamıştı. Belki biraz yorgun görünüyordu ama bu tatlı bir yorgunluktu.
Ada bir an önce müstakbel eşi ile evlenip yuvasına yerleşmek ve mutluluğu dibine kadar yaşamak istiyordu. Çektiklerinden sonra hak etmemiş miydi mutluluğu, karanlık günlerini aydınlıklarla değiştirmek istemesi çok mu yanlıştı? Değildi elbette. Mutluluk diye bir yalanı yaşamıştı yıllar boyunca. Farkında olmadan sindirilmiş, pasivize edilmiş ve yalnızlığa itilmişti sevdiğini sandığı adam tarafından. Gerçek aşkı yaşayana kadar, aşkı ödün vermek sanıyordu Ada. Nereden bilsindi aşkın sadece alıcı değil aynı zamanda verici olduğunu? Tüm hayatı almaktan ziyade vermekle geçmişti. Ailesi sağ olsun, hayatı boyunca aldığının karşılığını misliyle ödemeye alışmıştı. Seyhan ile bu kısır döngü kırılmış, aşkın karşılık beklemediğini sadece dolu dolu yaşanması gerektiğini öğrenmişti.
Yine de en büyük suçu kendinde buluyordu, ses çıkarmamış ve sineye çekmişti yapılanları. 'Aman tatsızlık çıkmasın, aman huzurumuz bozulmasın.' diyerek boşu boşuna ödünler vermişti. Biraz da sahipsizlik, anne ve babasının yokluğu, üstüne üstlük destek vermemeleri de bunda pay sahibiydi. Sahi bir anne baba neden yapardı bunu kızlarına, ebeveyn olmak şarta falan mı bağlıydı?
Anne baba hiç evladına "Sen dediğimizi yapmadın, sözümüzü dinlemedin hadi güle güle. Bir daha görüşmeyelim." der miydi?
Ailesini çiğneyerek bir yanlış yapmıştı Ada, bunu zaten kabul ediyordu. Ama ailesi yanlışı sürdürerek zincire bir halka daha eklemişti. Yalnız bırakmaları, sahip çıkmamaları, hiç yokmuş hiç var olmamış gibi davranmaları, merak dahi etmeyişleri, özellikle hastanede yattığı dönemde yanında olup ona destek vermemeleri ile zincire eklenen halkalar uzayıp gitmiş ve neredeyse arşa ulaşmıştı.
"Neyse." dedi Ada içinden.
"Ben hâlâ güçlüyüm. Yıkılmadım ve yıkılmayacağım. Ama asla da unutmayacağım bana yapılanları."
Belki tutardı kendine verdiği sözleri belki de tutmazdı. Bu biraz da Ada'nın ne kadar affedici olduğuna bağlıydı. Bazen hatayı büyükler yapardı affetmek de küçüğe düşerdi. Yeter ki, insanlar hatasını görerek yapması gerekeni bilebilsin. "Yanlışın neresinden dönersen kârdır." demiş atalarımız. Eh boşuna da söylememişler. Zaman öyle bir olguydu ki, olmayanı oldurur, verilen sözleri geçersiz kıldırır ve hatta affetmeyi öğretirdi. Üstelik hayat Ada için yeni sürprizlere gebeydi.
Eveeett, küçük bir bölümle geldim sizlere. Nasıl buldunuz bölümü? Bu bir kesit değil final bölümünde olmayacak.
İyi okumalar. Öpüldünüz. 😘
![](https://img.wattpad.com/cover/220302861-288-k869038.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK ÖMRÜ MUTLULUK 🦋(TAMAMLANDI)
ChickLitSevgili okur; Bu hikayede kocasının her yaptığını sineye çekecek bir kadın yok! Bu hikayede masum ve temiz kalpli bakire bir kuma yok! Bu hikayede kocaları onu seçsin diye mücadele edecek tabiri caizse göğüs göğüse çarpışacak iki kadın yok! Bu hi...