O geceden sonra – yani iki hafta önce—Aslanla hiç karşılaşmadık. Hayır hayır, aslında karşılaştık fakat her karşılaşmamızda birbirimizden kaçtık. O benden kaçıyordu çünkü kendini suçlu buluyordu, abimin ölümünden kendini sorumlu tutuyordu. Bunu bana ayen beyan söylemese bile o gece gözlerinde gördüklerim bana bunu söylüyordu. Aslan, abimin ölümünden kendini sorumlu tutuyordu. Buna nasıl engel olabilirdim gerçekten bilmiyorum, hem de ondan kaçarak. Çok zor bir durumdu çünkü bende son iki haftadır onu her gördüğümde o zamana dönüyordu. Bana anlattığı o geceye. Kolay değildi ki benim içinde. Abimin nasıl öldüğünü, ölmemek için nasıl direndiğini ve en önemlisi de onu o suyun altından kurtarması için Aslana yalvarışlarını dinlemiştim ben. Abim... Canımdı benim ve ben canımın nasıl öldüğünü nasıl yitip gittiğini saniyesi saniyesine dinlemiştim. Dinlemek bile beni bu kadar yıkarken Aslan'ın bütün bunları an ve an yaşamış olması onu haklı bulmama yetiyordu. Gerçi orada sadece Aslan yoktu, Devran abi ve Barış abi de vardı onlarda büyük şeyler yaşamıştı ama Aslan... Aslan abim için ölümü göze almıştı.
Birden içimde bir ürperti oluştu, yoksa benim Aslana karşı hissettiklerim abime karşı yaptıklarından dolayı oluşan bir hayranlık ve minnet miydi? Böyle bir şey olabilir miydi?
Derin bir nefes alıp elimdeki kalemi gelişigüzel masaya bıraktım. Oturduğum yerden ayaklanırken biraz hava almanın bana iyi geleceğini düşünüp kapıya yöneldim ama gardırobumun kapağında bulunan büyük boy aynasında yansıyan lekeli tişörtümü görünce ilk başta onu değiştirme gereksinimi duyup gardıroptan yeni bir tişört aldım. Onu üzerime geçirirken aynadaki yansımamla kısa bir an bakışsam da odamdan hızla çıkıp annemin yanına doğru ilerledim. Bunu yaparken elimdeki telefondan saate bakmayı ihmal etmedim. 13.59 du. Hava da mis gibiydi zaten, parka gitmeden mahallenin kafesinden bir kahve alıp banklara otururdum. Odamdan oturma odasına gidene kadar yaptığım plana karşılık annemi salonda gündüz kuşağı programlarından birini izlerken buldum.
"Anne!" diye seslenmeme karşılık elinde ki el işini durdurup bana döndü. "Ben biraz hava almaya çıkacağım!" dedim. Annem bir şey söylememden başını sallayıp işine ve programına geri dönünce bende istikametimi dış kapıya yönlendirdim.
Ayakkabılarımı giyerken aklıma gelen kişilerle bakışlarım merdiven trabzalarından yukarı doğru çıkmıştı. Acaba Devran abi ve Barış abi ne zaman gelirdi. Cezaları daha ne kadar sürerdi bilmiyordum ama hak ettiklerini de çok net farkındaydım. Olayı aile içinde kapatmıştık ama adli sicillerine de bir çizik atılmamış değildi. Başımı iki yana sallarken hızlı adımlarla sokak kapısına yönelmiştim ki gelen sesle adımlarımı yavaşlattım.
"Bir gün o merdivenlerden yuvarlanacaksın ama ne zaman çok merak ediyorum Zeliş!" Üst katta ki Melek yengemin sesi kulaklarımı doldurduğunda gözlerimi devirmeden edemedim.
"Bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş yenge, sizde söyleyip duruyorsunuz bir gün düşeceğim gerçekten sonra da ben söylemiştim olacak!"
"Çok biliyorsun sen!" diye söylendi, görmediğini sanarak başımı alayla sallarken kafama kelen sert bir şeyle merdivende sendeledim. Elim trabzaları tutarken başımı kaldırıp yengeme baktım sinirle. Avuçlarını doldurduğu eriklerden birini atmıştı kafama.
"Bak bu cinayete teşebbüs yalnız yenge!"
"Suz kız, utanmıyor musun sen hamile kadınla dalga geçmeye?"
"Ben mi dalga geçtim?" derken sesim hayret içindeydi. Tamam ya az buçuk dalga geçtiğimi kabul ediyordum ama bu da kafama erik atmasını doğru kılmaz değil mi?
"Zelişim ben sadece hamileyim ha, kör veya sağır değil!" derken elimi hadi be der gibi iki yana salladım.
"Sen onu bunu bırak da merdivenlerde ne yapıyorsun sen acaba?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE YARASI
General Fiction"Zeliha olmuyor!" dedi başını iki yana sallarken. Elini kalbine götürdü sertçe vururken. "Yemin ederim ki burası senin için atıyor ama burası..." Derken elini başına götürmüştü. "Burası var ya... O kadar şey söylüyor ki ne susturabiliyorum nede haks...