3*Boş mezar

1.6K 102 29
                                    

AY YAZARKEN ÇOK KÖTÜ OLDUM YA ALLAH KİMSEYİ EVLADIYLA SINAMASIN CİDDEN ÇOK ZOR. 

YORUMLARINIZLA DÜŞÜNCELERİNİZİ İLETİRSENİZ ÇOK ÇOK MUTLU OLURUMMM.

BÖLÜMÜ OKURKEN MEDYADA Kİ TÜRKÜYÜ AÇIP BOL BOL AĞLAYABİLİRSİNİZ. ;)

KEYİFLİ OKUMALAR...

*

  Bazı kelimeler ete kemiğe bürünüp insanı tepetaklak edebilirdi. İnsanı yerden yere vurur, daha sonra geri çekilirdi. Deyim yerindeyse o kelimeleri işiten kişi kim vurduya giderdi. Tıpkı dakikalar önce babamın amcama söylediği kelimeler gibi. Evet, o kelimeler babamın kendi iradesi dışında çıkmıştı çünkü acıdan ne dediğini bilmiyordu hatta amcam da bunun farkında olabilirdi ama bu amcamın tepetaklak olduğu gerçeğini de değiştirmiyordu. Amcamın beyazlayan yüzünü ve kızaran gözlerini bir ben fark etmiş olamazdım. O sözlerin anlamı çok ağırdı, çok can yakıcıydı... Bunu babam şuan idrak edemiyordu belki ama bir süre sonra söylediklerine çok pişman olacaktı.

 Uzun sessizliğin ardından babam koltuklardan birine oturması ve amcamın da tek laf etmeyerek içeriden çıkıp gitmesiyle son bulmuştu. Hakan amcam ortada ne yapacağını bilmez halde bir dışarı çıkan amcama bir babama bakıp dursa da en son babamın yanında ki boş yere atmıştı kendini. 

 Babaannem hala hastanedeydi ve yanında halam vardı, bir kaç saat sonra abimi defnedecektik. Ablam annemin elini sımsıkı tutmuştu bense koluna sımsıkı sarılmıştım. Ben hayatımda ilk defa gözyaşlarımın hiç durmadan akmasına tanık oluyordum. Ben normalde çok duygusal biriyimdir her şeye ağlayan, gözleri dolan bir insanımdır ama kısa zamanda kendimi toparlamayı başaran biriyim. Ama bu sefer öyle olmadı. Saatlerdir dinmek bilmeyen gözyaşlarıma artık hayret ediyordum. Ben bu kadar ağlamaya alışkın değildim. İnsan... Bir yakınını kaybetmeye görsün hemen tepetaklak oluyordu. En önemlisi de anlıyordu. Bu dünyanın geçici olduğunu.  

Saatler öğle ezanına yaklaşırken ailenin büyük erkekleri cenazeyi almak için evden çıkmıştı. Biz kadınlar ise evi gelişigüzel toparlayıp abdestleri alıp dışarıda beklemeye koyulmuştuk. Gelen arabalara sırayla binip cenaze namazının kılınacağı camiye doğru yol aldık. Ablamla ortamıza aldığımız annem içli içli ağlayıp duruyordu. Bakışlarımı camdan dışarı çevirip dışarı seyrederken ben de annemden farklı değildim. Gözlerimden yanağıma yanağımdan çeneme yol alan gözyaşlarım durmak bilmiyordu. Büyük camiye geldiğimizde annemin elini sıkıca tutmuş camiye doğru ilerlemeye başladık. Bir kaç metre ilerde duran askeri araçlara gözlerim takıldı bir süre. Tabii, abim askerdi ya benim. Her ne kadar bir çatışmada ölmemiş olsa da sonuçta hala devletine  hizmet eden bir askerdi o.  

En başta komutan olmak üzere 15 asker caminin avlusunda dizilmişti. Bakışlarım kırmızı-beyaz bayrağa sarılı olan tabuta gitti. Önünde oturmuş tabuta sıkı sıkı sarılan üç tane genç çocuğu görünce şaşırıp kaldım. Daha önce hiç görmediğim bu üç gencin kim olduğunu bilmesem de caminin avlusunda bulunan herkes gibi sessizce onları seyrediyordum. İçlerinden birinin; "Kurtaramadık seni affet!" dediğinde anlamıştım kim olduklarını. 

Abimin şelalede ayağı takıldığı sırada bu üç arkadaşta Aslan abilerin yardım çığlıklarına karşı koyamayıp abimi kurtarmaya çalışan üç arkadaştı.  

Annem kollarımızın arasından çıkıp onlara doğru ilerlemeye başladığında sessizlik devam ediyordu. Üç gencin yanına gidip onlara sımsıkı sarılışını herkes gibi bende izliyordum. Annemin küçük bedenini aralarına almış ağlıyorlardı. 

"Kurtaramadık oğlunu affet annem!" çocuklardan birinin söyledikleri annemin ağlamasını daha da alevlendirmiş gibi annem daha şiddetli ağlamaya başladı. "Affet annem kurtaramadık oğlunu." Aynı şeyleri sarf eden bir diğeri ile bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Babamın anneme doğru gidip annemi alarak yanımıza getirirken gençlerden birinin de babama yardım edip bir diğer kolunu tutarak yardım etmesini yaşlı gözlerimle izliyordum. Annemi yanımıza getirdiklerinde annem sımsıkı sarılıp beraber ağladık. Arkamdan sarılan bir bedeni hissettiğimde ablam olduğunu biliyordum.

O kadar yardıma rağmen abim kurtulamadı ya şunu anladım. İnsanlar ölümden kaçamıyordu. Bunun en büyük kanıtı abim değil miydi? O kadar şeye rağmen iki taşın arasına takılan ayağını çıkaramadıkları için ölmüştü ve onu kurtarmaya çalışan onlarca kişiye rağmen iki taşın yaptığını yapamamışlardı. İki taştan daha güçlü olamamışlardı...

*

Camiden çıkıp abimi defnetmek için  evimize 3 kilometre uzaklıkta ki en yakın mezarlığa yol aldık. Yine annemi ablamla aramıza almıştık.

 Mezarlığa yetiştiğimizde  hatrı sayılır bir kalabalık vardı. Abim için kazılan mezarlığa doğru ilerlerken biraz ilerde bir cenazenin daha olduğu gözüme çarpmıştı. Annemin koluna tutunmuş kızarık gözlerle çukura doğru ilerledik.  Çukurun önünde dururken mahallenin imamı gelmiş hemen arkasından da erkeklerin sırtladığı tabutla abimi getiriyorlardı. Attıkları her adımda ellerimle sımsıkı tuttuğum annemin git gide yere serildiğine şahit olurken daha sıkı tutmaya çalışıyordum. 

"Anne ne olur yapma böyle!" Ablamın sesi kulaklarımı doldursa da annemin bile isteye böyle yapmadığını o da biliyordu. Kolay mıydı yirmi beş yıl büyütüp bakıp sonra toprağa vermek? 

Tabutu çukurun hemen yanına yaklaştırıp kapağını açtıklarında annem bir anda kendini bizden kurtarıp tabutun önünde oturdu. Elleri titreye titreye beyazlara sarılmış abime doğru uzatırken kimseden ses çıkmıyordu. Annem elleriyle abimi beyaz kefenin üzerinden okşarken sarf ettiği bir türkünün dizeleriyle oracıkta yığılmama ramak kalmıştı adeta.

Gömdüm oğul seni toprağa gömdüm

 Kanlı yaşlarımla pınara döndüm 

 Tabutun üstünde dirildim öldüm 

"Tabutun üstünde dirildim öldüm." Kısmını defalarca  kez söylerken babamın yanına gidip annemin kolunu tutarak kaldırışını yaşlı gözlerle izliyordum. Annem yalpalaya yalpalaya yanımıza gelirken ablamla kollarından tutup ayakta kalmasına yardım ettik. Ne kadar çabalasak da ayakta duramıyordu, dizleri titriyordu. Çok acıydı yaşadığı, çok acıydı yaşadığımız...

Abimin cenazesini tabuttan çıkarıp mezara koyacakları sıra annem ellerimizin arasından kaçamasa da kendini bir anda boş mezara attı. 

"Koymayın onu oraya koymayın! O üşür orada, karanlıktan da korkar. Onu koymayın beni koyun. Beni koyun. Oğlumu koymayın beni koyun. O daha küçük, o daha çocuk."  Annem mezarın içine yuvarlanırken ablamla da yanındaydık. Annem oturur pozisyonda çukurda sarkan ayaklarıyla kendini içine atmaya çalışırken babam yine geldi yanımıza. 

"Yapma Züleyha yapma ne olur!" Annemin önüne çöken babam annemin yüzünü elleri arasına almış konuşuyordu. "Biliyorum canın yanıyor ama yapma. Allah'ını seversen yapma!" Babam annemin kolundan tutup kaldırmaya çalışsa da annem kalkmadı. 

"Söyle Harun oğlumu koymasınlar kara toprağa. Benim oğlum daha çok küçük Harun. Benim oğlum burada korkar, üşür."  Babam anneme sımsıkı sarılıp birlikte ağlarken ablama baktım bakışları yerde sessiz sessiz o da ağlıyordu. Bakışlarım etrafta gezinirken herkesin bizi izlediğini ve herkesin sessiz sessiz ağladığını gördüm. Bakışlarımı yere indireceğim sırada onunla göz göze geldim. Aslan abiyle. Gözlerinde büyük suçluluk, büyük pişmanlığı ayen beyan görürken bakışlarını hızla yere indirdi. Bakışları yerle buluşurken ardından yanaklarında aşağı doğru firar eden bir damla yaş hemen ayaklarının önüne düşmüştü.

*

NASIL BULDUNUZ BÖLÜMÜ?

GECE YARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin