Güneşin elmacık kemilerini bile yaktığı sıcak bir yaz gününde Sunghoon, klasikleşmiş bir Beyonce şarkısıyla sallanarak etkinliğin yapıldığı büyük üniversite bahçesine doğru yürüyordu. Yaklaşık iki hafta önce gönüllü öğrencilerden oluşan bir grup genç ona yaklaşmış, doldurması için bir form vermişlerdi. Formu dolduran kişiler arasından 100% eşleşen kişiler içinse 3 randevu ayarlanacaktı. Ayrıca Sunghoon, formu sadece diğerlerine göre biraz daha popüler öğrencilerin doldurduğunu da biliyordu. Üniversitenin facebook hesabında etkinlikle ilgili bir sürü resim paylaşılmıştı. Çok saçma gözükse de, bu etkinlik üniversitenin PR ihtiyacını karşılamak için mükemmel bir fikirdi.
Eşleşmeler üniversite bahçesinde düzenlenen küçük konserden hemen sonra açıklanacaktı ve Sunghoon şu an tam da oraya vardı. Yoğun kalabalığın arasında arkadaşlarını zor da olsa bulmayı başardı ve küçük arkadaş grubu konserden hemen önce bir kaç fotoğraf çekildi.
"Sunghoon, eşleşeceğin kişi Junseo çıkarsa ne yapacaksın?" esmer tenli çocuk meraklı bir şekilde sordu. İsmi Donghyuck. Sunghoon ile beraber büyüdüler.
Sunghoon ise omuzlarını bilmiyorum anlamında silkmekle yetindi.
Kim Junseo, Sunghoon'un eski sevgilisiydi. İlişkileri tam olarak dört ay önce sonlanmıştı. Başlarda güzel başlayan, başladığı gibi de güzel devam eden bir ilişkiydi. Ama Sunghoon, aralarındaki ilişkinin günden güne sağlıksızlaşmaya başladığını zamanında farkedememişti. Aldatıldığını, manipüle edildiğini görmeyecek kadar aptallaşmıştı. Anlayacağınız Junseo Sunghoon için koca bir hayal kırıklığıydı.
"Umarım eşleşeceğim kişi Hyunjin olur." saçlarını daha iki gün önce sarıya boyamış olan genç konuştu. Ona Jeongin diyebilirsiniz ya da kısacası umutsuz aşık. Jeongin ile üniversitenin il yılında tanışmışlardı. Gruba katılan son kişi Jeongin olmuştu. Sunghoon, umutsuz aşığın omzunu sıvazlamakla yetindi.
"Jaeyun ve Mark nerde kaldı?" Madeline konuştuğunda Sunghoon istemsizce gözlerini devirdi. "Bana gözlerini devirme, Hoonie. Hatırlatmak isterim ki, o senin en iyi arkadaşın." diye devam etti Madeline.
Babasının aniden başka bir ülkeye taşınma kararı almasıyla Koreye gelmiş olan Madeline, beraber büyümüş olan Sunghoon, Jaeyun ve Donghyuck üçlüsünün arasına lisede katılmıştı. Ona uzun uzun Madeline demenize gerek yok. Mads yeterli.
Bir de Mark var tabii. Mads'in ikizi. Aynı zamanda Donghyuck'un erkek arkadaşı.
"En yakın arkadaşımdı, Mads." dedi Sunghoon. "Bana hislerini itiraf edip, dostluğumuuz alt üst edene kadar."
Bu sefer gözlerini deviren Mads olmuştu.
"Ona haksızlık yapıyorsun. Sana hisslerini itiraf etme sebebi daha fazla içinde tutamıyor olması. Amacı ne dostluğunuzu mahvetmek, ne de hemencecik onun kollarına atlaman."
"Bu haksızlık," diye cırladı Sunghoon. "Jaeyun'u benden çok seviyorsun."
"Hayır, aptal. İkinizden de nefret ediyorum." Mads çimlerin üzerine otrurarak kitabını okumaya devam etti. Hala daha büyümemekte ısrar eden iki adamın aptallıklarından bıkmıştı anlayacağınız üzere.
"Merhaba, bebeğim!" Mark koşarak Donghyuck'u kollarına aldı. Daha sonra diğerlerini başıyla selamladı. Çifte standart resmen.
Jaeyun, sessiz bir selamlama ile arkadaşlarını selamladı ve Mads'in hemen yanına oturarak, başını genç kızın dizlerine yerleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heaven' jakehoon
FanfictionO, en yakın arkadaşım. O, çocukluk arkadaşım. Kendisine sürekli bunları hatırlattı. Fakat belli ki, her an göğüs kafesini yırtıp çıkabilecekmiş gibi atan kalbi, tam aksini düşünüyordu. [friends to 'enemies' to lovers] Park Sunghoon x Sim Jaeyun