"Sunghoon! Kaç zamandır nerelerdesin sen?" annem kızgın bir edayla ayaklandı ve Sunghoon'a sarıldı. Sunghoon da anında ona sarılmıştı.
"Üzgünüm. Gelip seninle görüşmemek aptallıktı, Jieun." anneme her zaman olduğu gibi ismiyle sesleniyordu. Bunca zaman sonra bile. Annem sarılmayı sonlandırıken gülümsedi.
"Anne, bu Heeseung. Arkadaşlarımdan birisi." dedim gülümseyerek. Annem Heeseung ile de samimi bir şekilde tanışırken bana sadece benim anlayacağım bir bakış attı. 'Gece bana her şeyi anlatacaksın' anlamına gelen bir bakış.
"Sen Riki olmalısın. Hoş geldin." dedi Sunghoon öne atılarak. Riki'ye tokalaşmak için elini uzattı. Riki'yi biliyordu çünkü geleceği konuşulmaya başlandığında Sunghoon'la aramız daha bozulmamıştı. Yine ve yine benim dışımda herkese karşı oldukça ince ve sevecendi.
"Sunghoon gel ve bana tabak getirmem için yardım et." dedim Riki ile muhabbete dalmış olan Sunghoon'u kolundan çekiştirerek. Heeseung utangaç bir şekilde annemin gösterdiği sandalyeye oturmuş, ikisini izliyordu. Sunghoon'u kendimle mutfağa çekiştirdiğimde annem, çoktan Heeseunf ile konuşmaya başlamıştı.
"Senin burada ne işin var?" mutfağın kapısını kapatır kapatmaz Sunghoon'a çemkirdim.
"Asıl onun burada ne işi var?" kollarını göğüsünde birleştirdi. Bir de utanmadan kaşlarını çatmıştı.
"Benim evimde bana hesap mı soruyorsun?" omzuna güçsüz bir yumruk savurdum.
Dramatik bir edayla omzunu tuttu. "Soruma soruyla karşıkık verme!"
"Ne yapacağımı sana mı soracağım?" bu sefer de diğer omzuna bir yumruk geçirdim.
"Çoçuk gibi davranmayı bırak da soruma cevap ver. Onun burada ne işi var?" bu sefer beni kollarımdan tuttu ve hareket etmemi engelledi.
"Bırak beni!" diye çemkirdim tekrar. Kafasını 'hayır' anlamında salladı ve tutuşunu sertleştirdi. Resmen beni olduğum yere mıhlamıştı. Ukala pislik.
"Bana pasta yapmış ve yemem için getirdi. Senin aksine ne kadar nazik ve düşünceli insanlar var görüyor musun?"
"Pastayı çöpe at."
"Manyak mısın sen?" dedi tutuşundan kurtulmaya çalışarak. "Kendisi yapmış diyorum."
"Ne olmuş yani kendisi yapmışsa? Pastanedekiler de kendileri yapıyor. Ben sana pasta alırım."
"Bu tavırlar da ne, Park Sunghoon?" dedim gülerek. "Yoksa sen beni mi kıskandın?"
Onu hazırlıksız yakalamış olacağım ki, kollarımdakı tutuşu gevşedi. Tutuşundan kolayca kurtulabilirdim ama yapmadım.
"Neden seni kıskanayım?"
"Kıskanmıyorsan burada ne işin var?"
"Heeseung'ın peşinden geldim." dedi kabullenerek.
"Heeseung'ı takip mi ettin?" diye sordum şaşkınca. Sunghoon hep ne yapacağı belirsiz bir insan olmuştu ama bu son raddeydi artık. Kafayı yemişti gerçekten.
"Orasını boş ver. Bak, ben korkunç bir hata yapmanı engellemeye çalışıyorum."
"Ne saçmalıyorsun?"
"Junseo konusunda ne kadar haklıysan, Heeseung'ın iyi bir insan olduğu konusunda da o kadar haksızsın."
Vay canına. Park Sunghoon ilk kez haklı olduğumu kabul ediyordu. Gerisini duymamıştım bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heaven' jakehoon
FanfictionO, en yakın arkadaşım. O, çocukluk arkadaşım. Kendisine sürekli bunları hatırlattı. Fakat belli ki, her an göğüs kafesini yırtıp çıkabilecekmiş gibi atan kalbi, tam aksini düşünüyordu. [friends to 'enemies' to lovers] Park Sunghoon x Sim Jaeyun