"İyi olduğuna emin misin?" Jaeyun büyük bir ilgiyle beni incelediğinde kafamı salladım. Hastalığım hala devam ediyordu. Sabah bisiklete binecek, onunla atari salonunun altını üstüne getirecek enerjide olsam da, şimdi halsizdim. Başım ağrıdan çatlayacakmış gibiydi ve bunu önemsememeyi tercih ettim. Daha Jaeyun ile kapalı havuzda yüzecektim.
"Hadi gidelim!" dedim sesimin neşeli çıkmasına özen göstererek. Jaeyun ile ellerimizi kenetlediğimde bana hala daha endişeli gözlerle bakıyordu. "Sorun yok, hayatım. Turp gibiyim ben."
"Üzerinden araba geçmiş bir turp gibi." söylediği şey komiğime gittiği için güldüğümde kaşları çatıldı, dudakları da anında büzüldü. "Endişeleniyorum, aptal. İyi değilsen söyle ve uzanıp bir şeyler izleyelim."
"Hayır! Havuza gidiyoruz." onu çekiştirerek odadan çıkardığımda sinirle bir şeyler mırılsıyordu. "Havuzda öpüşme planlarımın önüne geçemezsin."
"Her gün daha inanılmaz bir insana dönüşüyorsun." Kapalı havuzun bulunduğu katın düğmesine bastı.
"Ama sevimliyim değil mi?" diye sordum başımı omzuna yaslayarak.
"Öylesin."
Gülümseyerek kedi gibi omzuna sürtündüğümde o da gülümsemişti. Nihayet havuzun bulunduğu kata ulaştığımızda Jaeyun, havuzu uzaktan görür görmez elimi bırarak koşar adımlarla oraya ulaştı. Bu çocuğun deniz ve havuz sevdası hiç bitmiyordu. Eh, bir de bana olan sevgisi tabii. Hehe. Havlularımızı Jaeyun'un kıyafetlerini çıkarıp attığı şezlongun üzerine bırakarak kıyafetimden kurtuldum. Jaeyun'un kıyafetlerini de kendiminkiler gibi katlayarak düzenli olmasına özen gösterdim. Düzenli olmak iyidir ve kesinlikle rahatlatır.
Oldukça büyük olan havuzda bizim dışımızda sadece bir aile bulunuyordu. En fazla üç yaşındaki küçük kızın saçları tepesinde toplanmıştı ve koluna takılmış olan pembe kolluklarıyla yüzmeye çalışıyordu. Babası hemen yanında onu karnından teskelerken, anne sadece ayaklarını suya sokmuş onları telefona kaydediyordu. Karşımdaki manzaraya gülümsemeden edemedim. Bu huzurlu manzara hiç deneyimlemediğim, kalbimde bir yerlerde hep eksikliğini hissettiğim bir şeydi. Bir aile. İçinizi sımsıcak yapacak türden, sevgi dolu bir aile.
"Gelmiyor musun?" Jaeyun havuzun kenarına tutunarak sorduğunda uyuşuk adımlarla havuza girdim.
"Su biraz serinmiş." dedim. Jaeyun, sanki bunu dememi bekliyormuş gibi anında kollarını boynuma sararak vücutlarımızı bir birine yapıştırdı. Ellerim anında beline dolandı ve gülümsedim. "Böyle daha iyi."
"Kafanda tilkiler mi dolanıyor?" diye sordu.
"Hmm."
"Anlatmak ister misin?" çeneme bir öpücük kondurarak gözlerimin içine bakmaya devam etti.
"Şu aileyi görüyor musun?" diye sordum havuzdan çıkıp gitmek için hazırlanan aileyi işaret ederek. "Sadece düşünüyordum. Bir aileye sahip olma şansı bana hiç verilmedi. Babam, hayatımın hiç bir döneminde yanımda değildi ve annem, biliyorsun işte, güzel hatırlarımızın sayısı bir elin parmağını geçmez."
"Özür dilerim. Keşke sihirli bir sözcüğüm olsa ve hayatlndaki tüm boşlukları doldurabilsem, Sunghoon."
"Özür dileme, hayatım. Sana saçma bir şey söyleyeyim mi?" meraklı bir ifade yüzünde yer edindi. "Aile kan bağıyla olmaz diyenler tamamen haklıymış. Belki kendi ailemle hoş anılarım olmadı ama seninle geçirdiğim her bir zaman o boşluğu azar azar doldurmayı başarıyor. Örneğin baban, bana yüzmeyi, bisiklet sürmeyi ve daha bir sürü şey öğretti. Jieun bana kek ve kurabiye pişirmeyi öğretti. Sen bana karşılıksız sevilmeyi ve en önemlisi sevmeyi öğrettin." Burnunun ucuna bir öpücük kondurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heaven' jakehoon
FanfictionO, en yakın arkadaşım. O, çocukluk arkadaşım. Kendisine sürekli bunları hatırlattı. Fakat belli ki, her an göğüs kafesini yırtıp çıkabilecekmiş gibi atan kalbi, tam aksini düşünüyordu. [friends to 'enemies' to lovers] Park Sunghoon x Sim Jaeyun