18

900 121 165
                                    

"İyi ki doğdun, Jaeyun!" Yatağımdan irkilerek doğrulduğumda Riki kafama bir doğum günü şapkası geçirdi ve elinde tuttuğu küçük konfetiyi patlattı. Annem üstünde tek bir mumun takılı olduğu minik pastayı üflemem için uzattığında gülmeden edemedim. Hamburgerin üzerinde ketçapla Riki'nin çizdiğine adım kadar emin olduğum gözleri kalp şeklindeki bir çöp adam vardı. Mumu üflemeden önce ellerimi göğüsümde birleştirdim.

Lütfen, sonsuz bir mutluluk ve huzur bizim olsun.

Mumu üflediğimde Riki neşeyle atılarak bana sarıldı ve annem tabağı komidinin üzerine bırakarak sarılmaya katıldı. "Vay canına." dedim. "Artık tam olarak yirmi iki yaşındayım."

Riki, üzerine mum dikili hamburgeri sadece üç ısırıkta mideye indirdiğinde annem ve ben şaşkınca ona baktık. "Ay sanırım bunu Jaeyun yemeliydi." dedi Riki suçlu bir çocuk edasıyla. Annem onun saçlarını okşayıp mutfakta biraz daha olduğu söyleyince asık yüzü tekrar mutlulukla canlandı.

"O kadar çabuk büyüdün ki!" dedi annem gözleri ıslak bir şekilde. "Seni ilk kucağıma alışım, ilk kez ağzından anne kelimesinin dökülmesi, yürümen, koşman, liseyi bitirmen ve üniversiteyi kazanman sanki hepsi bir göz kırpımında olmuş gibi."

Telefonumun gürültülü melodisi odada yankılandığında, heyecanla cevapladım. Gecenin bir yarısı beni arayacak tek insan vardı. "Seni çok seviyorum." telefonun diğer ucundaki Sunghoon'un sesi kulağıma ulaştığında neşeyle kıpırdandım yerimde. "Ben de seni çok seviyorum." diye mırıldandım. Doğum günüm olduğunu kutlamamıştı ama bu gerçeği es geçerek beni aradığı için mutlu olmayı seçtim. Son üç günde çok konuşamamıştık. Benden biraz kaçıyor gibiydi aslında. "Seni özledim." dedim kendime engel olamayarak.

"Ben de seni özledim, hayatım." diye yanıtladı. Ardından devam etti. "Birazdan görüşeceğiz."

Daha bunun ne anlama geldiğini soramadan telefonu yüzüme kapattı. Ekrana şaşkınlıkla baktığım üç sessiz dakikanın ardından evde zil sesi yankılandı. Doğum günü gecelerinde uyanık kalmak gibi bir alışkanlığımız vardı. Bu yüzden böyıe gevelerde kapımızın çalması şaşırtıcı bir şey değildi. Yataktan çıkarak koşar adımlarla kapıya ulaştığımda annem ve hala daha bir şeyler yiyor olan Riki mutfaktan kafalarını uzattı. Kapıyı açtığımda karşımdaki kişi Sunghoon'dan başkası değildi. Neşeyle kollarımı boynuna doladığımda şaşkınlıktan sendelese de kolayca dengesini sağladı ve elindeki bir buket beyaz zambağı ve orta ölçüdeki kutuyu düşürmemeye çalışarak kollarını belime doladı.

"Saat tam olarak 00.15. Doğum günün kutlu olsun." biraz geri çekilerek alnıma bir öpücük kondurduğunda gülümsedim. Dışarısı soğuk olduğundan onu içeri çekiştirdiğimde sevecen bir tavırla annemleri selamladı.

Kutuyu ve bir demet buketi bana uzattı. "Neden beyaz zambak?" diye sordum merakla.

"Aşkım saftır anlamına geliyor." utangaç bir şekilde kafasını kaşıdığında tekrar gülümsedim. Bir gün gülümsemekten ağzım yırtılacaktı ve bu kimse için çok şaşırtıcı olmayacaktı. Sunghoon ile her an böyle gülümsüyordum. Hepimiz beraber mutfağa geçtiğimizde, kutuyu masanın üzerine bıraktım ve dolaptan bir vazo çıkararak yarıya kadar suyla doldurdum. Bu güzelim çiçeklerin solmasına izin veremezdim. Daha sonra bir tanesini kitap arasında kurutmayı aklıma not ederek Sunghoon'un yanındaki yerimi aldım. Annem hepimiz için birer tabak çıkardı ve nereden geldiği belirsiz pastayı dilimleyerek hepimize birer tane verdi.

Sunghoon'un hediyesini kendi isteği üzerine o gece açmadım. Uyanık kalma alışkanlığımız olsa bile o kadar film izledik ki, sabaha oldukça yakın bir saatte koltuğun bir köşesinde Sunghoon'un kolları arasında huzurlu bir uykuya daldım. Öğlen saat dört gibi uyandığımda içim kıpır kıpırdı. Huzurlu, mutlu ve güzel bir gün geçireceğimizi söyledim kendime. Fakat anlaşılan, hayatın bu gün için farklı planları vardı ve bu planlarımla üst üste düşmüyordu. Sunghoon, saçlarıma bir öpücük kondurdu ve uyuşuk bir tavırla koltuktan kalkarak tuvalete ilerledi.

heaven' jakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin