Bir kaç gün sonra Sunghoon beni sevimli bir restorantta pencere kenarında bulunan bir masaya oturttu. Aradan geçen kısa bir zaman sonra masaya tanıdık biri daha oturdu. Madeline. "İkinizin konuşmamazlık yapmayı acilen kesmesi gerek. Ben yiyecrk bir şeyler alırken siz konuşun." Sunghoon elimi sıkıca tutmayı bırakıp, gülümsedi. Neşeli bir tavırla masadan uzaklaştı.
"Selam." Madeline gülümsedi. "İyi görünüyorsunuz."
"İyiyiz, Mads." dedim üzgünce. Gerildiğim için parmaklarımla oynuyordum. "Şu an yüzüne bakmaya çok utanıyorum."
Madeline keyifli bir kahkaha attı. Ellerininuzatarak yanaklarımı kavradı. Yüzüne bakmamı sağladığında, sevimlice burnunu kırıştırdı. "Neden utanıyorsun, şapşal? Ben senin en yakın arkadaşınım."
"Özür dilerim." ellerimi yanaklarımı tutan ellerinin üzerine yerleştirdim. "Böyle bir şey yapmayacağını bilmem gerekiyordu. Özür dilerim. Lütfen barışalım. Seninle küs olmak inanılmaz üzücü."
"Biz küs değiliz, Jaeyun. Ben sana küsebilir miyim? Şu surata baksana." dedi yanaklarımı çimdiklerken. "Minik, küçük, ufacıl bebeğimsin sen benim. Fakat sana kızgındım ve gelip benimle konuşmanı bekledim ama sen mesajlarıma bile bakmadın! Kaba bebek!"
"Gerçeği öğrendikten sonra seninle konuşacak yüzüm olmadı çünkü. Mesajlarını da görmezden gelmedim sadece bildirim panelinden okudum işte."
"Sorun yok." yanaklarımı tekrar çimdikledi ve yüzümü serbest bıraktı. "Sana anlatacak bir sürü şeyim var ama öncelikle 'bay en yakın arkadaşa aşık olunmaz' ile neden el ele tutuştuğunu anlat."
"Ben onu izlemeye gittim. O gün orada beni öptü." Madeline'ın ağzı 'o' şeklini aldığında gülümsedim. "Yani tam olarak öpmek sayılmazdı. Panik atak geçiriyordum ve beni sakinleştirmeye çalıştı."
"Sakinleştirmeye mi çalıştı? Bence daha çok fırsatı değerlendirmiş."
"Neyse ne işte. Şimdi de onu kendime aşık etmemi istiyor. Yani bana bir şans tanıdı. Şimdilik deniyoruz. Umarım en kısa sürede bir şeyler hissetmeye başlar."
"Ah aptal bebeğim!" dedi Madeline çenesini sağ eline yaslayarak. "O kendini beğenmiş pisliğin sana hala bir şey hissetmediğini düşündüğüne inanamıyorum."
"Anlamadım." dedim dürüstçe. "Bana bir şey hissetmediğine eminim."
"Tatlım, sen hep böyle safsın zaten. Kıyamam sana." Madeline ilgiyle kafamı okşadı. "Sunghoon sana karşı bir şeyler hissediyor. Buna ismimim Madeline olduğu kadar eminim."
"Neden öyle düşünüyorsun?"
"Çünkü tatlım, gözler asla yalan söylemez."
Madeline bana göz kırptığında sadece bakmakla yetindim. Sunghoon elinde koca bir tepsiyle masaya yaklaştığında ona gülümsedim. O da bana bakarken gözlerinin içi güldü. Sanırım Madeline haklıydı. Gözler yalan söylemez.
"Bensiz ne konuşuyorsunuz?" diye sordu Sunghoon tepsideki içecekleri ve bir kaç farklı yemeği masaya dizerken.
"Senin kendini beğenmiş bir pislik olduğunu söyledim." Madeline konuştuğunda istemsizce güldüm.
Sunghoon sağ elini göğüsünün üzerine yerleştirdi ve sanki Madeline'ın söylediklerine kırılmış gibi bir tavır aldı. "Mads, sen söylediğin şey doğru ama muhtemel sevgili adayımın buna gülmesi...kırıcısın Sim Jaeyun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heaven' jakehoon
FanfictionO, en yakın arkadaşım. O, çocukluk arkadaşım. Kendisine sürekli bunları hatırlattı. Fakat belli ki, her an göğüs kafesini yırtıp çıkabilecekmiş gibi atan kalbi, tam aksini düşünüyordu. [friends to 'enemies' to lovers] Park Sunghoon x Sim Jaeyun