"Konuşmamız lazım." çantamı, arkadaş grubumuz çoktan toplanmış olduğu masaya bıraktım. Gergin, sinirli ve rahatsız gözüktüğümden dolayı hepsi huzursuz olmuştu. Ayrıca yanımda bir yabancı, Riki, duruyordu. Bakışlar ikimiz arasında dolaşıyordu.
"Bir sorun mu var?" diye sordu Donghyuck. Kafamı salladım.
"Birimiz bir şey mi yaptı?" diye devam etti Mark.
"Madeline." dedim dikkatini üzerime çekmek adına. Bakışları beni buldu. Şaşkındı. "Bana sormadan ev adresimi Heeseung'a vermen hakkında umarım iyi bir açıklaman vardır."
Sabah annem tarafından yarım saat boyunca azarlanmamış olsaydım, aslında bu kadar sinirli olmazdım. Madeline benim bu grup içerisinde, en yakınım sayılırdı. Benim için hiç var olmayan ablam gibiydi. Ona kızamazdım. Yine de sabah kahvaltımın zehir olduğunu, annemin yabancılara adresimi vermemem gerektiğiyle ilgili nutuk çekmesini duymak tüm sinirlerimi zıplatmıştı.
"Neyden bahsediyorsun?" diye sordu şaşkınca.
"Heeseung'a ev adresimi verdin mi?"
"Çıldırdın mı? Sana sormadan böyle bir şey asla yapmam."
"Madeline, dün Heeseung aniden evime geldi ve adresi verenin de sen olduğunu söyledi."
"Hyung, bence biraz sakin olmalısın." Riki, kolumu tutarak beni geri çekti. Kolumu tutuşundan kurtardım. Madeline bana hayalkırıklığıyla bakıyordu.
"Anlaşılan sen aksine inanıyorsun ama ben dün Heeseung'ı görmedim bile. Hatta en son tanıştığınız gün gördüm."
Çantasını alıp masadan kalmak üzereydi ama Sunghoon, daha erken davrandı. Bileğimi tutarak beni masadan uzaklaştırdı. Üniversitenin gözlerden oldukça uzak bir bölümüne çekti beni. Bileğimi bırakmasından saliseler önce beni öyle bir itti ki, sırtım sertçe duvara çarptı. Acıyla homurdanmaya başladım.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" diye çığırdım sırtımdakı acının da verdiği panikle.
"Asıl sen ne yapıyorsun?" Belimden çok bileğimle ilgileniyormuş gibi duruyordu. Elimi tutup, bir kaç kez döndürürek bileğime baktı."Tenin çok hassas. Baksana hemen kızarmış."
Elimi tutuşundan kurtardım. Diğer elimin yardımıyla bileğimi ovuyordum ama ona bakmaya devam ediyordum. Çok yakınımdaydı. Yine de geri çekilme gereği duyuyor gibi görünmüyordu.
"O herifin dediği şeye körü körüne inanıp en yakın arkadaşının kalbini kırdığına inanamıyorum." dedi Sunghoon mırıldanarak.
"Neyden bahsediyorsun?"
"Adresi Madeline vermedi."
"O zaman Heeseung nereden biliyor?"
"Bilmem, Jaeyun. Onunla yüzleş ve sor ona. Bir anda neden çiçek bahçesi gibi olan hayatımızın orta yerinde istenmeyen yabani bir ot gibi ortaya çıktığını sor." yaptığı benzetme beni güldürdü. Belki şu an durumun ciddiyetiyle bunu yapmam tuhaftı ama yine de kendime engel olamadım. Çiçek bahçesi gibi olan hayatımız ha?
"Anlamıyorum. Neden hepiniz bu kadar negatifsiniz ona karşı?" Sunghoon'un mimik oynamayan suratı yüzünden kendime geldim. Gülmeyi bırakmıştım.
"Aptal değilsin ya, Jaeyun. Belli ki, bir sebebi var."
Elbette aptal değildim. Sebebi olduğunu zaten biliyordum ama neydi işte?"Ben de o sebebin ne olduğunu soruyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heaven' jakehoon
FanfictionO, en yakın arkadaşım. O, çocukluk arkadaşım. Kendisine sürekli bunları hatırlattı. Fakat belli ki, her an göğüs kafesini yırtıp çıkabilecekmiş gibi atan kalbi, tam aksini düşünüyordu. [friends to 'enemies' to lovers] Park Sunghoon x Sim Jaeyun