Jaeyun
İnsanların ilk buluşmamız hakkında yaptığı yorumları ağzım açık okuyordum. Beraber ne kadar iyi göründüğümüzü, çok yakıştığımızı, bir birimizi tamamladığımızı söylüyorlardı. Yalan sayılmazdı. Bu şeyleri uzun zamandır düşünüyorum. Sunghoon'dan hoşlanmaya başladığımı anladığım andan itibaren beraber ne kadar iyi göründüğümüzü biliyorum. Tuhaf huylarımızın bir birini ne kadar tamamladığının da farkındayım, elbette. Bu konuyu düşünmek, genel olarak Sunghoon hakkında düşünmek göğüsümün sıkışmasına sebep oluyor.
Bir ilişki atkadaşlıktan aşka doğru gidecekse bu kolay olur sanıyordum. Ama lanet olsun ki, değildi. Hem de hiç. O aptal çarşamba akşamı, bomboş bir metro vaqonunda hisslerimi bir anlık Sunghoon'a söylediğimde alacağımı düşündüğüm bir kaç tepki vardı. Örneğin, 'Ben seni sadece arkadaşım olarak görüyorum.' ve ya 'Ben de senden hoşlanlyorum, Jaeyun.' gibi. Fakat Sunghoon'un tepkisi, aklımdaki en kötü seçenekten on kat daha kötüydü.
Junseo yüzünden çok fazla acı çekmiyordu ama incinen gururunun farkındaydım. Sunghoon, sürekli sevilecek bir yanının olmadığını söylüyor, onu aldatmış olan bir şerefsize hak veriyordu.
"Ona kızmıyorum aslında. Katlanılacak gibi değilim. Özel bir yanım yok." demişti zoraki bir gülemsemeyle. "Benden gerçekten hoşlanması için deli falan olması gerek her halde."
Aynen böyle söylemişti. Ve ben, nereden geldiğini bilemediğim cesaretimle "Sanırım ben deliyim." dedim."Çünkü senden gerçekten çok hoşlanıyorum."
Ayağa kalkmış, kocaman gözleriyle bana bakmış, yakalarımı kavrayarak beni ayağa kaldırmış ve suuratıma tükürürcesine aptal olduğumu söylemişti.
'Kendini kandırıyorsun, aptal.'
'Şimdiye kadar yaptığın tüm şeyler bunun için miydi yani? Bana yakın olmak ve benden faydalanmak?'
'Ben senin en yakın arkadaşınım. Benden nasıl hoşlanabilirsin seni şerefsiz!'
'Bir daha sakın çevremde dolaşma. Senin gibi biriyle bir daha işim olmaz.'
Bana cevap verme hakkı bile tanımadan bu cümleleri peşpeşe sıralamış, son olarak yakalarımı bırakmış, metro durduğu an metrodan inmişti. İşte o kahrolası çarşamba akşamı yaşananlar tam olarak böyleydi.
Oflayarak yatağımda döndüm. Üniversite sitesinin öğrenciler kısmında populeritesi yüzünden ilk sırada görünen Sunghoon'un fotoğrafına son bir kez baktım ve telefonu kapattım. Her şey çok üstüme geliyormuş gibi hissediyordum. Resmen son bir kaç haftada bir kaç yıl yaşlanmıştım. Sunghoon ile arkadaş olurken hisslerim daha dayanılırdı. Sunghoon'un davranışları gözüme batmıyordu, iyi yanları kötü yanlarını gözümde görünmez kılıyordu. Şimdiyse düşman -ne kadar ikimiz için bu tabiri kullanmak istemesem de- sayılırdık ve resmen aldığı nefes bile gözüme batıyordu. Sunghoon'u sevmiyor değilim, gereğinden fazla seviyorum. Bana karşı aldığı tavırsa, içimde nerden geldiğini bilmediğim bir nefret oluşturmuştu. Göğüsüm tekrar sıkışıyor. Hissettiğim şeyler tüm vücudumdan taşacakmış gibi hissediyorum ve bir kaç saniye sonra göz yaşlarım yanaklarımı ıslatıyor. O çokbilmiş Sunghoon, bir konuda kesinlikle haklıydı. Ben bir aptaldım.
Belki de, hisslerimi bitirmenin tek yolu kalbimde oluşmaya başlayan nefretin tüm kalbimi ele geçirmesine izin vermek, kalbimi yeni birisi için açmaktı.
#
"Günaydın." dedim arkadaşlarımızla her zaman oturduğumuz kantin masasındaki benim için boş olan yerime yerleşirken. Mark ve Donghyuck ortalıkta gözükmüyordu. Muhtemelen boş tuvaletlerden birinde yiyişiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heaven' jakehoon
FanfictionO, en yakın arkadaşım. O, çocukluk arkadaşım. Kendisine sürekli bunları hatırlattı. Fakat belli ki, her an göğüs kafesini yırtıp çıkabilecekmiş gibi atan kalbi, tam aksini düşünüyordu. [friends to 'enemies' to lovers] Park Sunghoon x Sim Jaeyun