Jaeyun ile olan 'verimli' konuşmamızdan sonra biraz daha ara sokakta beklemeye devam ettim. Tanrım, kesinlikle aramız iyiye gitmiyordu. Başlarda amacım Jaeyun'u biraz tersleyerek benden vazgeçmesini, sevgisini bitirmesini sağlamaktı ama fazlasıyla ileri gitmiştim. En kötüsü de, gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığından, bana karşı koymasından ve içinde yavaş yavaş oluşan saf nefretten hastalıklı bir zevk almamdı. Jaeyun hep saygılı, nazik, uysal bir insan olmuştu ama bir şekilde bundan daha fazlası olduğunu biliyordum. Ben, Jaeyun'un sınırlarını ne kadar zorlayabileceğimi merak ediyordum.
Telefonumu cebimden çıkardım. Yarının tarihini son bir kez daha kontrol ettikten sonra Nora'yı aradım. Akşamın bir saati aramamı umarım garip karşılamazdı.
"Merhaba, Nora." Nora telefonu açar açmaz 'alo' bile demesini beklemeden konuştum."Jaeyun'a mesaj at ve yarının randevusunu ertelediğini söyle."
"Bir sorun mu var, Sunghoon? Çok önemli bir şey olmadıkça erteleyemem biliyorsun." sesi endişeliydi.
"Yarın Jaeyun'un babasının doğum günü."
"Anladım." dedi hüzünlü bir ses tonuyla.
"Bir ricam daha var." dedim. "Randevutu ertelemek senin fikrindi. İşin olduğu için gelecek haftaya erteledin."
"Tamamdır, Sunghoon. İyi geceler."
Cevap verme gereği duymadan aramayı sonlandırdım. Nora, bu hallerime çoktan alışmış olmalıydı. İkimizin bu işler dışında bir yakınlığımız yoktu. Bildiğiniz üzere, tanıdığınız en nazik insan da değildim. Yersiz samimiyete gerek yok.
Yaklaşık kırk dakika sonra kafenin ışıkları kapandı. Görmeyi beklediğim uzun vücut kapıları kilitleyerek, etrafını yokladı. Kafenin anahtarlarını siyah kotunun cebine tıkıştırdı ve kendisini izleyen benden habersiz bir halde 'dikkatli' adımlarla üç sokak ötedeki son model arabasına yürüdü. Tam da tahmin ettiğim gibi.
"Güzel araba, Heeseung."
Bakışları anında bana döndü. Yüzünde beklediğimin aksine panik olmuş bir ifade yoktu. Zaten pek korkak biri değildi. Güzel.
"Ne istiyorsun, Sunghoon?" ses tonu bıkkındı. Son iki senedeki her karşılaşmamızda istinasız bu soruyu soruyordu.
"Hiç bir şey. Eski dostuma selam vermek istedim sadece."
"Dost olduğumuzu sanmıyorum."
"Sonuçta düşman değiliz." dedim yanına yaklaşarak. Kolumu samimiyetten uzak bir tavırla omzuna attım. Derin bir nefes alıyor ve gözlerini deviriyor. "Hatta aynı takımda sayılırız."
Yüzümdeki gülümsemenin içtenlikle hiç bir alakası yoktu. O da bunu biliyordu. İkimiz, hiç yakın olmamıştık zaten. Olmamıza da gerek yoktu.
"Kafede çalıştığını görünce oldukça şaşırdığımı söylemek isterim. Babacığın seni şirketin başına geçirmedi mi?"
Heeseung omzuna doladığım kolumu itti. Beyaz renkte olan Hyundai marka arabasına yasladı. Cebinden sigara paketini çıkardı, bir dal sigarayı dudakları arasına yerleştirdikten sonra dolu paketi bana uzattı. Tereddüt etmeden bir dal da ben aldım. Çakmağıyla sigaramı yakmasına bile izin verdim.
"Babacığım beni pek siklemiyor, Sunghoon. Hoş gerçi ben de onu siklemiyorum." dedi gülerek. Samimi ama acı veren bir gülüştü. "Bana bıraktığı tek şey bu araba ve merkezde bulunan bir ev." arabanın kaputunda parmaklarıyla ritm tutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heaven' jakehoon
FanfictionO, en yakın arkadaşım. O, çocukluk arkadaşım. Kendisine sürekli bunları hatırlattı. Fakat belli ki, her an göğüs kafesini yırtıp çıkabilecekmiş gibi atan kalbi, tam aksini düşünüyordu. [friends to 'enemies' to lovers] Park Sunghoon x Sim Jaeyun