Odamın kapısı gürültülü bir şekilde açıldığında dolabımın önünde duruyordum. Muhtemelen mutfaktan yayılmış olan tatlı bir koku odama kadar girdi. "Günaydın!" Riki her zamankı enerjisi ve neşesiyle beni selamladı. Ona gülümsedim ve hala daha uyuyor olan Sunghoon'u göstererek sessiz olmasını işaret ettim. İlk önce şaşkınlıkla kaşları havalandı, sonra yüzünde haylaz bir gülümseme oluştu. Eliyle bir takım garip şeyler yaparak imalar yapmaya çalıştı. Bıkkınlıkla kafamı salladım ve onu odadan dışarı kovdum.
Yaklaşık bir buçuk saat sonra dersim vardı. Bu yüzden giyinmek için açık sarı bol bir süveter ve basit bir kot pantolon çıkardım. Çok fazla gürültü çıkarmamaya özen göstererek sessizce giyindim. Banyoda saçlarımı kuruttum, kullandığım tek makyaj ürünü sayılabilecek portakallı dudak yağımı sürdüm. Sanırım güne hazırdım. Ve bugün diğer günlerin aksine, omzumda bir ağırlık hissetmiyordum.
Odaya geri döndüğümde Sunghoon, uyanmış, telefonuyla oynuyordu. Beni gördüğünde belli belirsiz gülümsedi. Kendimi fazlasıyla utanmış hissediyordum. Sunghoon'la beraber yılları devirmiş, çoğu zaman beraber yıkanmış ve beraber uyumuştuk. Fakat, ben bir aptal gibi utanıyordum. Yüzüne baktığım an öpüşmemiz aklıma geliyordu ve sanki kırk derece ateşim varmış yanıyordum.
"Günaydın." yeni uyandığı için boğuk çıkan sesiyle konuştuğunda, nerdeyse düşüp bayılacaktım. "Çoktan hazırlanmışsın. Beni neden uyandırmadın?"
"Bugün dersin öğlenden sonra. Bu yüzden biraz daha uyusan sorun olmaz diye düşündüm."
Kafasını anladığını belirtircesine salladı. Telefonunu kapatarak yatağa attı ve yattığı yerde iki kolunun üzerine yaslanarak doğruldu. Şu an çok iyi gözüküyordu. Fazlasıyla iyi. "Buraya gel."eliyle yatağımın boş kısmına bir kaç kez vurarak. Elimi heyecanlı bir şekilde saçlarımdan geçirdim. Bir kaç adımda yanına ulaşıp, işaret ettiği boşluğa oturdum. Kollarını belime doladı. Başını omzumda dinlendirdi. Burnu boynum ve omzum arasındakı boşluğa sürtündü. "İyi misin?" dedi. Dudakları konuştuğu için boyun boşluğuma sürtününce kıkırdadım. Kıkırdadığımı duyunca boynuma narin bir öpücük kondurdu.
"İyiyim." ben de kendi kollarımı onun beline sardım. Huzur böyle bir şey olmalıydı. "Seninle böyle kalmayı ne kadar çok istesem de, okula gitmem gerek."
Geri çekilerek, burnumun tam ucuna bir öpücük bıraktı. "Tenin çok yumuşak." her iki yanağıma birer öpücük kondurdu. "Sanırım buna alışmaya başlıyorum."
"Bu iyi bir şey, değil mi?" dedim gergince.
"Beni kendine aşık et."
Ne?
"Ne?" sesim tahmin ettiğimden çok çıkmıştı.
"Sessiz olsana." dedi azarlayarak ama ses tonu o kadar keyifliydi ki. "Beni kendine aşık et. Seni kendimden uzaklaştırmayacağım, sana kaba davranmayacağım. Sana istediğin şansı veriyorum, Jaeyun."
Ciddi olduğunu göstermek isterircesine geri çekildi ve gözlerime dikkatle baktı. Gülümseyerek başımı tamam anlamında salladım. Daha sonra kollarımı boynuna dolarak ona sımsıkı sarıldım. Bir sıra sessiz teşekkür fısıldadım.
"Bir şey rica edeceğim." dedim umutla.
"Neymiş o?"
"Bana tamamen açık olmanı istiyorum, Sunghoon. Bana kendini tam anlamıyla açmanı istiyorum. Bir şeyleri kendi başına düşünmek yerine benimle konuş."
"Tamam." dedi. "Fakat bana söz ver, Jaeyun. Güvenimi sarsmayacağına ve beni terk etmeyeveğine dair."
"Söz veriyorum. Seni asla terk etmeyeceğim ve bana güvenmeni sağlayacağım." yanağına ıslak bir öpücük kondurdum. "Şimdi üniversiteye gidiyorum. Seninle orada görüşürüz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heaven' jakehoon
FanfictionO, en yakın arkadaşım. O, çocukluk arkadaşım. Kendisine sürekli bunları hatırlattı. Fakat belli ki, her an göğüs kafesini yırtıp çıkabilecekmiş gibi atan kalbi, tam aksini düşünüyordu. [friends to 'enemies' to lovers] Park Sunghoon x Sim Jaeyun