•Olan garip durumdan korkamadan odasının ortasında bir anda beliren genç kızla ne yapacağını şaşırdı Chan.
Genç kız ilk başını tutmuş, sonra etrafına bakmıştı. Chan'ı gördüğünde önce yüzüne bakmış sonra gözleri yavaşça aşağı kaymıştı. Yarı çıplak bedeni görünce çığlık atarak ayağa kalktı ve kapıdan tarafa sığındı.
"Sende kimsin?!"dedi kız.
Chan hayretle, "Asıl sen kimsin?! Odama nasıl girdin?!"diye sordu.
Kız, "Odan mı? Burası benim odam. Kimsinde kraliçenin odasına girme cüretinde bulunuyorsun?! Hem de yarı çıplak! Sapık bir askersin değil mi? Nöbetçiler! Alın şunu buradan ve derhal cezalandırın!"
Chan şaşkınlıkla kaşlarını çattı. Onun odası mı? Kraliçe mi? Nöbetçiler ve asker mi? Ne saçmalıyordu bu kadın?
"Ne saçmalıyorsun sen?! Evime ve odama nasıl girdin? Hırsız mısın?"dedi Chan.
Kız, "Hırsız mı? Hem suçlu hem güçlü. Pis sapık nasıl kraliçeye hırsız edersin?! Nöbetçiler! Nerdesiniz tanrı aşkına?!"
Yatağın yanındaki komidinin üstünde duran kuş biblolarını gördü genç kız. En büyüğünü eline alıp Chan'a doğru ilerledi ve ona vurmaya çalıştı.
"Pis sapık!""Hey napıyorsun?!"
Chan biblo tutuğu elini tuttu ama kız diğer eliyle vurmaya çalışınca onu da tuttu. "Pis sapık bırak beni!"
"Bana sapık demeyi kes!"Boğuşmaya başladılar bir anda. Kız üzerindeki uzun beyaz hanbok yüzünden rahat hareket edemiyordu. Ayağı elbisesinin ucuna takıldığında geri sendeledi ve yatağa düştü, Chan de onun üstüne tabii.
(Bu sahneyi yazdığıma inanamıyorum...)Kız gözlerini kapatarak küçük bir çığlık attı. Yatağın yumuşak yüzüyle buluştuğunda yavaşça gözlerini açarak üzerinde ağrılık yapan adama baktı.
İkiside boğuşmadan ötürü nefes nefeseydi. Chan inip kalkan göğsünün üzerinde soğuk bir el hissediyordu. Büyük ihtimalle kıza aitti. Yutkundu. Hiç iyi bir pozisyonda değillerdi. Kalkıp kıza nerden geldiğinin hesabını sorması gerekirken sadece bal rengi gözlerine bakıyordu.
Gerçekten çok güzel gözleri vardı. Lens gibiydi sanki. Küçük güzelde bir yüzü vardı. Kiraz gibide dudakları. Makyaj mı yapmıştı? Chan neden şuan onun makyaj yapıp yapmadığını düşündüğüne şaşıyordu.
"Hyung! Ben geldim!"
İçeriden Jisungun sesini işitti Chan. Yutkunurken odasının kapısının açılmasıyla bakışlarını o tarafa çevirdi. "Hyung nerde-"
Jisung gördüğü manzarayla şaşkınlıkla kalakaldı. Bu sahneyi gördüğüne inanamazken şaşkınlıktan açılan ağzını kapattı ve kapıyı örtüp odadan uzaklaşırken "Ö-özür dilerim"diye mırıldandı.
(Chan ve başrol kızı basmaya bayılıyorum cjdjfkrnf)
Kız kapının kapanmasıyla tuttuğu göğsünden ittirdi onu. Chan üzerinden kalktı ve havlu belinden düşmesin diye tutarken kıyafetlerini alıp hızla odasından çıktı ve yandaki misafir odasına girdi. Üzerini giyinirken tüm yüzü yanıyordu.
Çabucak üstünü giyindikten sonra içeri gitti. Jisung koltukta rahatsızca oturuyordu. Gitsem mi gitmesem mi diye düşünüyordu büyük ihtimalle.
Chan ona yaklaştı. "Sung."
Jisung onun geldiğini görünce hemen ayağa kalktı. "H-hyung ben gerçekten özür dilerim. Bilmiyordum. Sen gelebilirsin deyince zile falanda basmadım. Telefonda söyleseydin keşke. Rahatsız etmek istemedim. Zaten kız arkadaşın olduğunu da bilmiyordum... Gerçekten ne zamandır sevgilin var hyung?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Legend Of The Queen | Bang Chan
FanfictionBir efsane var zamana yayılmış, Bir kader var gerçekleşecek olan. Hem melek hem de şeytan olanlar var, Sadece masum olanlarla birlikte. Efsanenin parçası olan da var, Kaderin parçası olan da. Bir de ikisini birbirine bağlayan bir kraliçe... • Tüm ha...