Sanırım ilk bölümlerde Chung Cha'nın Bog Wa'yı hapsolmadan önce görmediği gibi bir şey yazmıştım. Siz onu gördü varsayın. Hangi bölümde yazdığımı hatırlamadığım için düzeltemeyeceğim.•§•
Ay ışığı karanlık geceyi aydınlatırken sarayda hareketlilik vardı. Bog Wa karanlıkla uyumlu olan siyah pelerininin altında hızlı adımlarla yürüdü.
Peşinde adamlarından Changbin ve diğerleri vardı. Gölge gibi sessizce Chung Cha'nın odasına ilerlediler.
Kapıda birkaç muhafız vardı. Changbin onların arkalarından yaklaşıp sessizce onları bayılttı. İçeri girdiler.
Koridor boyunca birkaç saray hanımı bekliyordu. Onları da teker teker bayılttılar.
Tam kapının önünde, yerde Chun Hei uyuya kalmıştı. Yandan bir gülüş atıp onu es geçti Bog Wa. İçeri, Chung Cha'nın yanına süzüldü.
Yatağında beyaz geceliğiyle uyuyordu. Ne de savunmasızdı.
Bog Wa iyice yaklaştı ona. Ardında da iki yardımcısı vardı. Changbin kapıyı kolluyordu.
"Etrafını sarın."dedi Bog Wa yardımcılarına. Kendiside tabloya yaklaştı. Cebinden bir kağıt çıkarttı ve onu tabloya astı. Bir yandan da bir şeyler fısıldıyordu.
Chung Cha izlendiğini hissederek gözlerini açtı. Başında dikilen üç yabancıyla hemen yerinde doğruldu.
"Neler oluyor?!"
Onun sesine Chun Hei de uyandı. "Hanımım?"
Ayağa kalkıp iveri girmek istedi fakat Changbin onu dururdu. "Sizi hainler! Defolun hanımımın yanından!"diye bağırdı Hei. Changbin onun ağzını kapattı. Hei çırpınıyordu ama Changbin o kadar güçlüydü ki boşa çabaydı bu.
Chung Cha yatağından çıktı. "Bırakın onu hemen!"diye emretti. Fakat etrafındaki yardımcılar onu kollarından tutup diz çöktürdü.
Histerik bir kahkaha attı Bog Wa. "Hadi ama Chung Cha. Her an emir vermek zorunda mısın?"
"Sen..."dedi Chung Cha. "Seni öldüreceğim."dedi.
Bog Wa tekrar güldü. "Hayal kurman çok güzel Chung Cha. Ama ben seni nasıl öldüremiyorsan sen de beni öldüremezsin. Ben ölümsüzüm."
Bu sefer gülen Chung Cha'ydı. "Hah, ölümsüzmüş..."dedi alayla. Bog Wa kaşlarını çatarak ona baktı. "Niye öyle diyorsun, sence kaç gösteriyorum? En fazla kırk, öyle değil mi? Ama tahmin edemeyeceğin kadar uzun yaşadım. Birinci kralı gördüm hatta krallıktan öncesini. Ve şimdi ki zamanın sonrasını da göreceğim. En başta ben olacağım. Ve önüme çıkan seni öldüremesem de bu dünyada ortadan kaldıracağım.
Chung Cha o sözünü bitirir bitirmez hançerini çıkartıp ayağa kalktı ve Bog Wa'ya saldırdı. Hançer yüzünü kesmişti. Bog Wa acıyla yanağını tuttu. Eline kan bulaşmıştı.
Tam onun kalbine hançeri saplamaya yeltenmişken üç yardımcı tuttu Chung Cha'yı.
Farklı bir güç kullanıyor gibiydiler. Karşı çıkamadı Chung Cha. Çırpınsada bir şey yapamadı. "Hanımım!" Hei de çırpınıyordu.
Bog Wa sinirle onun elinden hançeri kaptı ve ona doğru savurdu. Çırpınan Chung Cha'nın koluna denk gelmişti. Kan sıçradı ve tabloya bulaştı, yere damladı.
Kolundaki acıyla inledi Chung Cha. Oldukça derin bir yaraydı bu. Bog Wa öfkeyle onun boğazını sıktı. Bu sırada oelerini omuzlarından düşmüş, sadece kraliçenin giyebileceği o kırmızı elbise ortaya çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Legend Of The Queen | Bang Chan
FanfictionBir efsane var zamana yayılmış, Bir kader var gerçekleşecek olan. Hem melek hem de şeytan olanlar var, Sadece masum olanlarla birlikte. Efsanenin parçası olan da var, Kaderin parçası olan da. Bir de ikisini birbirine bağlayan bir kraliçe... • Tüm ha...