"Annecim, neden gelir gelmez tapınağa gidiyoruz?"
Leydi Shil bir haftanın ardından geri dönmüş ve döndüğü anda da tapınağa gitmek için hazırlanmıştı. Yanında Chung Cha'yı da götütüyordu fakat Chung Cha annesinin bu aşkını anlayamıyordu. Daha yeni gelmişti. Uzun yolun ardından dinlenmemişti bile.
"Papa efendiyle görüşmeliyim kızım. Nedenini sorma. Sadece gidelim."dedi Leydi Shil.
Chung Cha sessizce başını salladı. Birkaç dakika sonra tahtıravan durmuştu. Hizmetliler tahtıravanı dikkatlice yere bıraktı ve kapıyı açtılar. Önce Leydi Shil, ardından da Chung Cha indi.
Kapının önünde kendilerini karşılayan rahibelere selam verdikten sonra içeri girdiler. Leydi Shil ibadet etmek için gelmemişti belli ki. Çünkü ibadet salonunun önünden geçip gitmiş, direkt papa'nın odasına ilerlemişti.
Kapı açılıp içeri gireceklerken Leydi Shil duraksadı ve Chung Cha'ya baktı. "Sen burada bekle kızım. Ve ben çağırdığımda yanıma gel."dedi. Ardından onun cevabını beklemeden aceleyle içeri girdi.
Chung Cha neler olduğunu anlayamıyordu. Madem içeri girmeyecekti, neden alel acele buraya gelmişti ki?
Dudak bükerek önüne döndü. İç geçirdi ve beklemeye başladı.Beş dakika kadar sonra bir hıçkırık sesi duydu Chung Cha. Başını sesin geldiği tarafa çevirdi. Tekrar bir hıçkırık ve iç geçirme sesi duydu. Birisi ağlıyor gibiydi. "Birisine bir şey mi oldu?"diye sordu yanındaki rahibeye. Rahibe, sesin geldiği yöne baktı. Ardından ona dönüp, "Önemli bir şey değil küçük hanım. Muhtemelen küçük rahibelerimiz Tanrı'nın kutsallığıyla duygulanıp ağlıyorlar."dedi.
Chung Cha ilk başta başını sallayıp önüne dönse de, az sonra gelen bir hıçkırıkla adımlarını o yöne çevirdi. Neden ağladığını merak ediyordu. Belki de başına bir iş gelmişti.
Merdiven basamakların altındaki küçük boşlukta, kendisi yaşlarında bir kız oturmuş ve ağlıyordu. Yanına çömeldi Chung Cha. Başını dizlerine gömüp ağlayan kızın omzuna dokundu hafifçe. Kız irkilerek başını kaldırdığında ağlamaktan kızarmış yüzünü gördü. Gözleri şişmişti.
"Sorun nedir?"diye sordu ona. Ağlayan kız burnunu çektikten sonra Chung Cha'nın arkasındaki Rahibeye baktı çekingence. Cha, onun rahibeye baktığını görünce arkasını dönüp "Bana izin verir misiniz?"dedi Rahibeye. Kadın, istemeyerekte olsa başını salladı ve selam vererek yanlarından uzaklaştı.
Chung Cha tekrar kıza döndü ve hafifçe tebessüm etti. "Evet, sorun nedir?"diye sordu şefkatle. Kız, parmaklarıyla oynarken iç geçirdi. Utangaç sesiyle, "Bir sorun yok..."diye mırıldandı.
Cha, "Bir sorun varki ağlıyorsun. Hadi söyle ne oldu?"dedi bu sefer.Kız bir süre bekledikten sonra dudak büktü. Çekindiği ya da korktuğu ap açık belliydi. Sağ ayağını biraz geri çekip yutkunduktan sonra "S-sadece ailemi özledim. Aylardır yanlarına gidemiyorum. Batıdaki küçük bir köyde yaşıyorlar. Onlara çok bağlıyım, şimdi göremeyince ağlıyorum sadece. Önemli değil gerçekten. Teşekkür ederim, sorduğunuz için."
Chung Cha'nın gözleri onun az evvel geri çektiği ayağındaydı. Çıplak ayakları oldukça kirlenmiş ve taşlı zeminde çokça yürümüş gibi yara bere içinde kalmıştı. Ayrıca uzun eteği örtsede, bileğindeki zincir izleri belli oluyordu küçük açıklıktan. Ve de, batıda yaşayan birisi, neden buraya gelip rahibelik yapardı ki? Tapınaktan orada da vardı. Bu işin içinde bir iş vardı ama karışmadı Chung Cha. Ona tebessüm edip "Anladım."dedi. Ardından,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Legend Of The Queen | Bang Chan
FanfictionBir efsane var zamana yayılmış, Bir kader var gerçekleşecek olan. Hem melek hem de şeytan olanlar var, Sadece masum olanlarla birlikte. Efsanenin parçası olan da var, Kaderin parçası olan da. Bir de ikisini birbirine bağlayan bir kraliçe... • Tüm ha...