•§•Dışarı çıkmıştı Chung Cha. Tek başına yürüyor ve düşünüyordu.
'Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz kraliçe? Vergileri düşürmekte ne demek?'
Ana Kraliçe ile yaptığı konuşmadan sonra kafa dinlemek istemişti. Onunla hiç ters düşmemeyi planlıyordu fakat konu vergiler olunca ters düşmüşlerdi. Bundan sonra daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyordu Chung Cha. Sonuçta ana kraliçeye karşı çıkmıştı.
Yürümeye devam ederken gördüğü küçük tavşanla tebessüm etti. Ne de sevimliydi. Karnının altı beyaz, sırtı griydi. Minik pembe bir burnu vardı.
Ona biraz daha yaklaştığında yaralı olduğunu gördü. Yarasına bakmak için yakalamak istedi ve ona yaklaştı. Fakat tavşan kaçmıştı. Peşinden gitti koşar adımlarla.
Sadece yarasına bakmak ve tedavi etmek istemişti. Fakat küçük tavşan ondan kaçmaya devam ediyordu.
"Hey kaçma artık sana zarar vermeyeceğim."
Ormanın ortasındaki dere kıyısına kadar gelmişlerdi. Zaten Chung Cha ormanın kıyısında geziyordu. Tavşan sonunda derenin kıyısında durduğunda Chung Cha rahat bir nefes verdi ve sakince yanına çömelip onu elleri arasına aldı. "Sana kaçmamanı söylemiştim."
Tavşanı kucağına aldıktan sonra sağ arka bacağındaki kanayan yaraya baktı. Bir yere sürtülmüş ve kesilmiş gibiydi. Cebinden bir bez parçası çıkartıp dere suyunda biraz nemlendirdi ve nazikçe yara bölgesine bastırdı. "Şşşt geçecek merak etme."
O sırada çalıların hareket ettiğini duydu. Daha sesin geldiği tarafa bakamadan çalıların arasından çıkan kişiyle irkilerek ayağa kalktı.
Karşısındaki bir askerdi. Tanıdık bir asker. Adını hatırlamaya çalıştı Chung Cha. Neydi, Hongjoong?
Asker sadece onun elindeki tavşana bakıyordu. Aceleyle yanına ulaştı ve onu eline aldı. "Ah Byul... buradasın, Tanrım..."
Tavşanın başına bir öpücük kondurdu ve onu göğsüne bastırıp sarıldı. Ardından bez bastırılmış yarasına baktı. Gördüğü yarayla yüzünü buruşturup tavşanın burnuna bir öpücük daha kondurdu. "Tamam tatlım iyileştireceğim seni geçecek."
Ardından bakışlarını Chung Cha'ya çevirdi. Onun varlığını yeni fark ediyormuş gibiydi. "Sende kimsin?"diye sordu onu baştan aşağı süzüp. Chung Cha anlamayarak kaşlarını kaldırdı. Onu tanımıyor muydu yani? Ya da en azından üstündeki kıyafetlerden belli değil miydi?
"Her neyse, kim olduğunuz umrumda değil."dedi sonra. Chung Cha'nın ağzı şaşkınlıkla açılmıştı.
"Benim kim olduğumu bilmiyor musun? Ciddi misin sen?"dedi hayretler içinde.
"Kim olduğunuzu bilmem mi gerekiyor küçük hanım?"dedi Hongjoong.
"Elbette bilmen gerekiyor!"dedi Chung Cha hala hayretler içerisindeyken. Hongjoong onu tekrar baştan aşağı süzdü. Chung Cha rahatsız olarak bir adım geri gittiğinde Hongjoong, "Zengin birinin kızı mısın? Ya da bir bakanın?"diye sordu.
Chung Cha göz devirdi. Gerçekten kendisini nasıl bilmezdi? Chung Cha sık sık askerleri ziyaret ederdi. Koskoca kraliçeyi tanıması gerekirdi. Tamam, şuan kraliçe kıyafetlerini giymiyor ya da tacını takmıyor olabilirdi ama kıyafetleri yine de bir kraliçeye aitti.
"Bakan Yoo'nun kızı mısın yoksa? Onunda genç bir kızı olduğunu duydum. Ama ona pekte benzemiyor yüzün."dedi kendi kendine konuşur gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Legend Of The Queen | Bang Chan
FanfictionBir efsane var zamana yayılmış, Bir kader var gerçekleşecek olan. Hem melek hem de şeytan olanlar var, Sadece masum olanlarla birlikte. Efsanenin parçası olan da var, Kaderin parçası olan da. Bir de ikisini birbirine bağlayan bir kraliçe... • Tüm ha...