•§•16

764 84 89
                                    


•§•

~Chan'ın anlatımından:

Sıkıntıyla verdiğim nefesin ardından yatakta doğruldum. Sabahın dört buçuğuydu. Gecenin sessizliği ve uzunluğu beni boğuyordu.

Gözlerim uykusuzluktan yanarken gece lambasını yaktım. Günden güne tükendiğimi hissediyordum. Tavanla bakıştığım sürenin ardından gözlerim duvarımda asılan o tabloya kaydı.

Hayatıma yeni bir şey katan o tablo. İtiraf etmeliyim ki artık bu duruma inanıyorum. Fakat yine de bu saçma olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Ona bakarken hala ilk gördüğüm zamanki değişik hissiyatı yaşıyordum. Tarif edilemez gibiydi. Büyülü bir histi. Çizimi tamamlanmamış, üstünde de hafif kan lekesi vardı. Başlı başına dikkat çekiciydi aslında. Nasıl benden önce birisi onu satın almamıştı ki, hala anlamıyordum.

Ama ilk gözüme takıldığından beri o tabloya karşı tarif edilemez bir his taşıyordum. Bu hissi temsil eden dağarcığımdaki tek kelime Duende'ydi.

Yani, bir büyüyü kaldırmak için kim böyle bir kelime seçerdi ki? Baekje dönemindeki bir cadının bu kelimenin varlığından haberi var mıydı? Bir masalda mıydık ki bunlar oluyordu? Her şey saçmaydı. Resmen para ödeyerek başıma iş almıştım...

Ne yapacağımı şaşırtmıştı bana. Belki de hiç o galeriye gitmemeliydim. Hepsi Jisung'un suçuydu.
Jisung'u düşününce dudağım sızladı yine. Şerefsiz çokta sert vuruyordu.

Her kriz geçirdiğinde ondan bir güzel dayak yiyordum. Tanrım! Bana babam bile vurmamıştı. Bilinçsizce yaptığı için bir şeyde diyemiyordum. Onu terk edemezdim. O ailesi ile pek anlaşamayan birisiydi ve bana çok değer veriyordu. Tutarsız birisi olsa da bende onu çok seviyordum, o benim kardeşim gibiydi.

Daha fazla yatakta kalmamın bir hayrı olmayacağını düşünerek yataktan kalktım. Banyoya gittim ve aynadan kendimi süzdüm yavaşça. Göz altlarımın şişliği hiç geçmeyecek gibiydi. Yüzüme biraz bakım yaptım ve zaman geçirdim. Eğer sürekli yirmi dört saat ayaktaysanız ve her anı dolu değilse zaman geçirmek çok zordu.

Banyodan çıkıp tekrar odama yöneldiğimde karşımda gördüğüm beden ile duraksadım.

"Neden hep ayaktasın?"

Loş ışıkta gördüğüm kadarıyla yeni uyanmış gibiydi. Saçları dağınık, üzerinde yeni aldığı pijamalar vardı. Pijamaların içindeyken bile dünyanın en güzel kıyafetini giymiş gibi durması sinir bozucuydu.

"Hep ayakta değilim, yeni uyandım."dedim yanından geçip odaya ilerlerken. Arkamdan geliyordu. "Emin misin? Tüm gece uyanıktın."dedi.

Ona bakıp, "Sen nereden biliyorsun ki?dedim alayla. "Yatağın gıcırdıyor."dedi bana. O sırada yatağıma oturmuştum ve gıcırdama sesi odayı doldurmuştu.

Açıkçası, bu an'a kadar fark etmemiştim.

"Bu eve geldiğimden beri sadece bir kez uyuduğunu gördüm. Neden uyumuyorsun? Bir derdin mi var?"diye sordu.

Hemen önümde ayakta duruyordu. Ellerimi arkaya atıp yataktan destek alırken "Evet, sen varsın ya."dedim acımasızca.

Hafifçe gülümsedi bana. "Bunları konuştuğumuzu ve aştığımızı sanıyordum. Ama sorun değil. Buna kırılmam. Buradan gitmeyeceğime emin olabilirsin."

Histerik bir şekilde güldüm. Yani 'başına bela olmaya devam edeceğim' diyordu bana. "Güzel gülüşlü ve efendi bir insan için oldukça kaba ve umursamaz davranıyorsun. Beni bırakmayacağını biliyorum. Ben de sana bela olmayacağım. Sadece bana bir şeyleri öğretmeni istiyorum."

The Legend Of The Queen | Bang Chan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin