•§•7

1K 107 113
                                    

Chung Cha on beş yaşındaydı. Henüz yeni uyanmış, yüzünü yıkayacaktı. Hizmetçisinin yüzünü yıkaması için su getirmesini bekliyordu.

Annesi girdi içeri. "Güzel kızım Cha, günaydın. Bugün nasılsın?"
"Günaydın annecim. İyiyim, ya siz?"
Annesi kızının yanına oturduktan sonra saçlarını okşadı. "Seni görünce çok daha iyi oldum. Nasıl, iyi uyudun mu?"
"Evet anne-"

"Suyunuzu getirdik hanımım."

"Girin."dedi annesi. İçeri iki hizmetçi girdi. Yüzünü yıkaması için getirdikleri suyu önündeki küçük masaya bıraktılar. Beyaz, üstünde el işi olan havluda hemen yanındaydı.

Suya doğru yaklaştı Chung Cha. Koklayıp, "Bugün, ne kadar güzel kokuyor bu su. İçine bir şey mi kattınız?"dedi güzelce gülümserken. Hizmetçiler birbirlerine baktıktan sonra "Evet, cildinizi parlatması için içine gül suyu kattık."dedi birisi.
"Ah, öyle mi? Çok tesekkür ederim."dedi nazikçe Cha. Ardından havluyu suya batırmak için eline aldı.

Annesi yaklaşıp elinden aldı havluyu. "Ben yaparım."dedi. Chung Cha, "Anneciğim büyüdüm ben. Bakımımı kendim yapabilirim. Siz yorulmayın."dedi. "Güzel kızıma dokunmayı seviyorum. Dur daha sen, saçlarını da tarayacağım."dedi güzel gözleri kısılana kadar gülümserken.

Ardından havluyu suya batırıp ıslattı. Kızının yüzüne tam sürecekken durdu. Kokusunu yeni yeni fark etmişti. Kaşlarını çatarak burnuna yaklaştırdı ve kokladı. Sinirle ayağa kalktı ve su dolu kabı iki hizmetçinin yüzüne attı. İkiside çığlık atarak yüzlerini silmeye çalıştılar.

"Annecim ne yapıyorsunuz siz?!"dedi Chung Cha da ayaklanırken.
"Gül suyu öyle mi?! Bakalım cildinizi güzelleştirecek mi yoksa birkaç dakika sonra yakacak mı?"dedi annesi.
"N-ne diyorsunuz siz anne...?"

Hizmetçiler yüzlerini hala silmeye çalışırken ağlayarak yere kapaklandılar. "Hanımım lütfen bağışlayın..."

"Siz... Ne yaptığınızı sanıyorsunuz Tanrı aşkına?! Nasıl kızıma zarar vermeye kalkarsınız?! Askerler!"

Bir kaç saniye sonra içeri üç asker girdi. "Emredin Leydi Shil."
Kadın sinirle yerdeki iki hizmetçiye baktı. "Bu iki pisliği alın ve zindana kapatın. Cezalarını bizzat kendim vereceğim."dedi.

Askerler yerdeki iki kadını alırken onlarda "Hanımım yalvarırız..."diyorlardı. İkiside gittikten sonra Shil kızına baktı. Chung Cha'nın gözleri dolmuştu. "Anneciğim... Neden...?"

Leydi Shil kızına yaklaştı ve onu kolları arasına aldı.
"Ağlama kızım, ağlama. Asla böyleleri için ağlama." Ardından geri çekildi ve onun gözlerine baktı. "Ve bu kadar iyi olma. Saf olma. Zehirli bitkilerin kokularını ayırt edebil. Diğerleri kıskançlıkla kavrulurken seni de yakmaya çalışacaklardır. Ben elimden geldiğince yanında olacağım fakat sende kendini savunabilmelisin. Kimseye güvenme kızım. Asla. Hatta gerekirse, bana bile."

•§•

"Woah, cidden bu gerçek mi? İnanamıyorum. Yani o kadın bu efsanedeki kadın öyle mi? Deabak! Cidden hayatımın olayını yaşıyorum."diyordu Jisung telefonunu kapatıp.

Chan arkasına yaslanmış öylece yere bakıyordu. Jisung'un sesini tekrar duyduğunda iç geçirerek kafasını kaldırıp ona baktı. "Of Jisung. Sence bu gerçek olabilir mi? Saçma bir efsaneden başkası değil. Ayrıca dün söylediklerinden sonra nasıl fikrin bu şekilde değişip bu tepkileri veriyorsun?"dedi Chan.

Jisung bir anlığına duraksasa da aynı heyecanıyla konuşmaya devam etti. "Eiyy hyung~ Sen bana niye aldırıyorsun. Dün öyle dedim ama gerçekleri bilmiyordum ki."dedi.

The Legend Of The Queen | Bang Chan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin