4.Bölüm "Çiftlik Evi"

74 27 9
                                    

İnsan yedisinde neyse yetmişinde de o olurmuş. Yakup beni buraya daha bir çocukken alıp getirdiğinde yaşıtlarım okula gidiyordu. Sekizinci sınıfa kadar her çocuk aynı eğitimi alırdı. Elbette daha okula başlamadan ve okulu bitirdikten sonra bize bir test uygulardı. Yetenek ve yatkınlık testi. Ben her ikisinde de asker olmak için uygun çıkmıştım. Ama okul hayatımda bir asker gibi düzenli değildim. Genelde biraz sorun çıkarırdım. Ortamdan çıkmak için en kolay yol buydu. Sınıftan atılırdım.

Matematik derslerinden birisindeydik. Ve ben matematik derslerine bayılırdım. Tarihten sonra en sevdiğim dersti. Tarih dersinin duvarın dışından geldiğim için suçlunun ben olmadığımı gösteren bir kanıt olduğunu düşünürdüm. Öğretmenimiz otuzlu yaşlarının sonunda oldukça disiplinli bir kadındı. Bense yerimde duramaz sürekli olarak söz ister soruları çözmek isterdim. Bu da kadının ders işleyişine aykırıydı. Bir gün sözünü kesmiştim.

"Bu soruyu daha önce sormuştunuz öğretmenim." Bakışlarını kitaptan kaldırmış, gözlüğünü burnunun üstünden itmişti. Bu, davranışımdan hiç hoşlanmadığının belirtisiydi. Yanına gelmemi işaret etmişti. Yerimden tıpış tıpış kalkmış ve öğretmen masasının yanına ilerlemiştim. Masasının üzerinde duran cetveli eline almış ve avucumu açmamı söylemişti. Tereddüt etmeden dediğini yaptım ve elime on kez sert bir biçimde vurdu. "Bir daha dersin işleyişine karışırsan seni tüm ders kapının önünde bekletirim."

Ama ben tekrar karışmış ve tüm dersi kapının önünde beklemiştim. Zira sınıftakilerin beni sürekli irdeleyen bakışlarını görmekten sıkılmıştım. İçimi daraltıyorlardı. Eğer onlara kötü bir izlenim verirsem bana bakmaya cesaret edemezler diye düşünmüştüm. Ne kadar toymuşum.

Şimdi de durum farklı değildi. Tek değişiklik acemilerin benim erkek peşinde koştuğumu zannetmeleriydi. Şu an da beni irdeleyen o bakışları görseydim kılımı bile kıpırdatmazdım. Keşke bakışlar olsaydı sadece. Ben büyüdükçe dedikodulara dönmüştü bu durum. Can yakan sözlere dönmüştü. Bir sürtük olduğumu bir şekilde onlara ispatlamış olmuştum.

Kapının önünde beklemek teğmenin dersi bitirmesini bekledikten sonra bana vereceği cezayı öğrenmiş oldum: Odasını temizlemek. Sandığımın aksine gerçekten bir odası varmış. Sıla'yı sınıfını temizlemekle görevlendirmişti. Bizi ayırması iyi bir planlamacı olduğunu gösteriyordu. Odasına gitmek için ana binanın Karalılar'a ayrılmış bölümünün koridorundan geçtik. Belki çenemi tutmalıydım ama merakıma yenik düştüm.

"Özel Tim ile aynı yerde mi kalıyorsunuz efendim?" Bana cevap vermemeliydi. Ama egosuna yenik düştü. "Ordunun tüm komutanları aynı yerde kalır." Kafasını daha ne kadar dik hale getirebilirdi bilmiyordum.

Gözlerim 26 numaralı odayı buldu. İç çektim. Yakup içeride olabilir miydi? Gerçi olsa da beni ilgilendirmiyordu. Elbette ilgilendirmiyor Eren! Seni umursamıyorum dedi bu adam. Sana ayıracak vaktim yok dedi! Biliyorum Eren, biliyorum. Ama bu gerçek kolay kolay kabullenebileceğim bir şey değil.

Nihayet kırmızı renklerine dönen bir koridora girdiğimizde teğmenin yalan söylediğini anlamıştım. Karalılar ile kimse aynı yerde kalmak istemezdi. Onlar Turuncuların torunları olarak adlandırılırdı. Bu halk arasında da orduda da korku yaratırdı. Teğmen beni binanın içinde dolaştırmayı tercih etmişti. Üzerinde adının yazdığı 57 numaralı odaya girdiğimizde karşımda elbette beklemediğim bir manzara vardı.

Yatak dağınıktı. Sandalyesinin üzerine bir kıyafet yığını birikmiş, yerde buruşturulmuş kağıtlardan bir dağ yapılmıştı. Odanın camları ise yıllardır silinmemiş gibi kir içindeydi. Ve beni korkutan bir koku banyodan gelmekteydi. Odanın duvarları bile beyazdan siyaha dönmüş haldeydi. Teğmen bıyıklarını oynattı ve bana baktı. "Akşam yemeğine kadar halledersin Eren." Üç saatte temizlenir miydi burası? Üç saatte temiz bir odayı bu hale getiremezdim ben. Omo sozon bor odonoz yok ko. Eren, şu anda konuşmak için hiç iyi bir zaman değildi.

Duvarlar - TAMAMLANDI.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin