10.Bölüm "Aile"

59 25 10
                                    

OY VERİP YORUM ATMAYI UNUTMAYIN. 

*

Yazdığım raporu Çağatay'ın komutanlara söylediklerine göre hazırlamıştım. Bu bizim not aldığımız bir görev olarak görülüyordu. Rapor da bunda büyük bir rol oynuyordu. Kamera kayıtlarına bakacakları için ödüm kopmuştu. Ama sonradan öğrendim ki o koridora özellikle kamera koyulmamıştı. Mutfaktan girip çıkacak kişiler bir hamlede bulunacak mı görmek istemişlerdi. Ben de salak olduğum için beni öylesine oraya yerleştirdiklerini sanmıştım. Neyse ki durum benden kaynaklanmıyordu.

"Beni neden çağırmadıklarını merak ettim." dedi Sıla yemekhanede yemek yerken. Makarnasını neredeyse bitirmişti. Yunus ile ne zaman göz göze gelse bakışlarını çekiyordu. Bu beni rahatsız etse de sesimi çıkarmadım.

"Emin ol iyi ki gelmemişsin. Çok karışık bir geceydi. Sorun çıkmadan hallederiz diyordum ama işler sarpa sardı." Yunus üzerindeki yorgunluğu atamamıştı. Neşeli havasına fazla gelmemişti bu gerginlik.

"Benim için hava hoştu denebilir. Sena ile partide fena dağıttık. Bakanı kontrol ediyorduk etmesine ama biraz eğlenmemizde sorun yoktu."

"Dağıttığınız belli zaten. Ona yaklaşan garsonu sorgulamadınız bile. O kadar uzaktan ben fark etmeseydim sevgili bakanımız öbür dünyayı boylamıştı." dedim nereden geldiğini anlamadığım sinirimle. Çağatay kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı. Sonra sırttı.

"Kıskanıldığımı duymak güzel." Gözlerimi devirdim. Sena ile o kadar yakın dans etmiyordu. Değil mi? Bu düşünceyle aniden kafamı ona çevirdim. Sıla kahkaha attı. Yeşil gözlerindeki mutlulukla yanağımdan bir makas aldı. Yunus ise gülümseyen Sıla'yı izliyordu. İçimi burktu bu görüntü.

"Resmen birliktesiniz ha! Eren'in hayatının sonuna kadar sap kalacağını düşünüyordum."

"Belki o kalmaz ama sen kalırsın. Yanı başındakileri görmüyorsun." dedim ve Yunus'u işaret ettim. Yunus kıpkırmızı kesildi. Sıla da ağzındaki tüm alevi püskürtmek isteyen bir ejderha gibi bana bakıyordu.

"Fazla üstlerine gitme güzelim. Sıla elbet gururunu bir kenara bırakacak. Nasıl sen göreve gidiyorsan Yunus'un da gidebileceğini kabul etmek zorunda." O potu kırmayacaktın Çağatay.

"Eren. Çağatay. Neden. Bahsediyor?"

"Aradığınız. Eren. Şu. Anda. Kullanıma. Kapalıdır." dedim ve aceleyle sandalyemden kalktım. Hemen ardımdan gelen Çağatay ile birlikte bahçeye çıktık. Bugün hava bulutlu ve serindi.

Bir kolunu belime attı. Ben de ona sarıldım. Sabah yağıp geçen yağmurdan dolayı havayı toprak kokusu doldurmuştu. İçime çektim bu hoş kokuyu. Çağatay'da aynısını yaptı. Düşüncelerimiz oradan oraya kayıyordu, en azından benim. Asker olup sakin bir hayat yaşarım diyordum. Karalılara katılmayı hiç düşünmemiştim. Zira Yakup bunu istememişti. Artık düzgün bir hayat yaşamamı söylüyordu. Ben de ona katılıyordum. Ama şimdi işler giderek karışıyordu. Bir asker olarak acemiliğimi bile tamamlayamayabilirdim.

"Göreve gitmeyi istiyor musun?" diyerek sessizliği bozdu. "Gitmek zorundayım." dedim sakince. "Neden? Aylak zorluyor diye mi?" Omuz silktim.

"Bu uzun zamandır yapmak istediğim bir şey."

"Ailene gitmek istiyorsun." dedi ne hissettiğimi anlayarak. Kafamı kaldırarak gözlerinin içine baktım. Beni hem anlıyor hem seviyordu. Sanırım ruh eşimi tam yanı başımda bulmuştum, her ne kadar ruh eşlerine inanmasam da.

"Sıla ölmemi istemiyor. Ailem de keza öyle. Yakup ise ne karar verirsem vereyim saygı duyacağını söyledi. Aylak ise hepsinin tersine ölmem için gitmemi istiyor."


Duvarlar - TAMAMLANDI.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin