3.Bölüm "Ceza"

82 26 11
                                    

 "Kurallar basit! Karşınızdaki pes edene kadar devam edeceksiniz." 

Yüzbaşının sesi salonda yankılandı. Yakın dövüş için antrenman yapıyorduk. Ve ne yazık ki ben bu alanda iyi değildim. Bana birisi silah uzatabilir miydi? Şu an bir şeyleri vurmak sinirlerime iyi gelecek en iyi seçenekti. Zira birazdan dayak yiyeceğim gerçeğiyle yüzleşmek zorundaydım.

Spor salonu birden fazla kareye bölünmüştü. Hepsi geniş ve eşit aralıklara sahipti. Sıla ile birbirimize vuramadığımız için mecburen başkalarıyla eşleşmiştik. Karşımda Aleyna vardı. Hani şu çocukken bizi bırakıp kaçan kız. O günden beri ona karşı kin beslemekle beraber anlıyordum da. Çünkü daha sekiz yaşındaydık. Ne yapabilirdi? Ne yapılabileceğini nereden bilebilirdi? Eve koşarak gittiğinde annesine söyleyebilirdi.

Yüzbaşının başlamamızı söyleyen düdüğünü duyduktan sonra Aleyna bana yumruk atmak için öne atıldı. Hamlesini savuşturdum. Ama bu tamamen aldatmacaydı. Karnıma bir tekme attığında acıyla geri çekildim. Bu da ona daha fazla avantaj kazandırmıştı. Yüzüme bir yumruk atıp beni yere yıktıktan sonra daha fazla savunmada kalamayacağıma kanaat getirdim. Hızlıca yerden kalktım ve bana atmak üzere olduğu tekmeden kaçtım. Yüzüne bir yumruk geçirmeyi başardıktan sonra ayağına bir çelme takıp yere düşmesini sağladım. Ancak bu düşüş sırasında kolumu tutmuş ve benim de yere düşmeme neden olmuştu. Bir anda beni altına aldı ve burnumun üzerine sert bir şekilde kafa attı. Acıyla bağırdığımda burnumdan oluk oluk kan geldiğini hissettim. Sesim o kadar yüksek çıkmıştı ki yüzbaşı tekrar düdük çaldı ve herkese durmasını söyledi. Aleyna üstümden sorun yokmuş gibi kalkarken ben adeta Turuncuların saldırısına uğramıştım.

Yüzbaşı yanıma gelip beni kaldırdıktan sonra burnuma baktı. "Kırıldığını zannetmiyorum ama çokta iyi olduğu söylenemez." Yanıma koşarak gelen Sıla'yla beraber revire gitmemiz emredildi. Aleyna ise sırıtıyordu. Bu kızı dövmek için gün bekliyordum ama o güne gelene kadar ölmüş olabilirdim. Sıla, Aleyna'ya şöyle bir bakış gönderdikten sonra bana fısıldadı. "Birazdan döndüğümde onunla eşleşeceğim, hiç şüphen olmasın." Güldüm. Sıla bu işte çok iyiydi. Belki ateş edemiyordu ama bu onu kurtarıyordu.

Revirin kapısından içeri girdiğimde camın önünde sigarasını tüttüren doktor bakışlarını bize çevirdi. Sigarasını, keyfini böldüğümüz için sinirlendirdiğini belirten bir şekilde iç çektikten sonra söndürdü. Yatağa oturduktan sonra burnuma koymam için birkaç pamuk parçası uzattı. Acıdan inim inim inlememek için zor duruyordum. Burnumun kırılmadığını söyledi. Kan gelmeyi birazdan bırakırmış. Ben de iyi olurmuşum.

Sıla'ya iyi olduğumu söyledikten sonra gitmesini istedim. İç çektikten sonra kalktı. "Sen de haklısın. Haddini bildirmem gereken kişiler var." Güldüm. Ama bu canımın daha çok yanmasına sebep oldu. Sıla revirden çıktıktan sonra doktor tekrar yanıma geldi. Burnumun kanamasının durmuş olduğunu söyledi. Gözlerimle parmağını takip etmemi istedi ve ışıkla gözlerimi inceledi. Ardından steteskopla ciğerlerimi dinledi. Kaburgalarımı parmaklarıyla kontrol etti. Kırık olmadığını söyledi. "Maşallah turp gibisin."

Kaşlarımı kaldırıp doktora baktım. Yaka kartında adının Taner Akay olduğu yazıyordu. Yaşlı bir doktordu. Altmışlı yaşlarına geldiğini düşünüyordum. Askeri eğitim alıp doktor olan birisi değildi. Devlet hastanesinden geliyordu. Acemiler çok ciddi yaralanmalar yaşamadığı için askeri doktorlar özel timle veya ordunun yanında çalışırdı. "Büyük ihtimalle çenem ve belki gözüm moraracak. Burnumun durumu ortada. Maşallah turp gibiyim(!)" Güldü. "İnan bana daha kötüsü olabilirdi. Siz acemiler kendinizi öfkenize çok kaptırıyorsunuz. Yıllardır gördüğüm en kötü vaka üç kaburgası kırılmış bir çocuktu. Yazık oldu, en az üç ay dinlenmeliydi. Zira kalçasında da çatlak olabilirdi. Bilirsin burada çokta düzgün aletlerimiz yok. Acemilikten atıldı. Sene kaybına müsamaha gösterilmiyor."

Duvarlar - TAMAMLANDI.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin