12.Bölüm "Tehlike"

41 17 13
                                    

OY VERİP YORUM ATMAYI UNUTMAYIN

*

Aleyna'nın sorusuna verecek cevabımız yoktu. Bunu son zamanlarda sık yaşamaya başlamıştım ve bu hiç hoşuma gitmiyordu. Bir cevaba ihtiyacım vardı. Etrafımdaki kendi aralarında konuşan askerlere baktım. Her biri bir amaç için buradaydı. Dünyayı Turunculardan temizlemek ve gelecek nesillere ölüm olmayan bir gelecek vermek. Ama çoğu buraya yem olarak gönderilmişti ya da birisi tarafından gönderilen Turuncuların yemeği olacaktı.

"Yakup her ne arıyorsa geri dönmeyecektir yakın zamanda."

"Peşinden gitmemizi mi öneriyorsun?" Aleyna alaylı bir şekilde bana bakıyordu.

"Kamptan şu an ayrılırsak kimse bir şey fark etmeyecektir. Herkes yaralılarla ilgileniyor. Soran olursa da Yakup'a gittiğimizi söyleriz." Çağatay buna izin verilmeyeceğini düşündüğünü gösteren bakışlar atıyordu. "En kötüsü koşarak kaçarız. Bizim peşimizden gelecek kadar kimse aklını peynir ekmekle yemiş olamaz."

Küçük planım ikisi tarafından da onay gördü. Elbette karşımıza ondan fazla Turuncu çıkarsa ölmemiz kaçınılmaz olacaktı. Ama umuyordum ki Yakup'a bunlardan önce ulaşabilelim. Planımıza başlamadan önce son kez Sıla'ya bakmak istedim. Eğer öleceksem onu son bir kez görmek istiyordum.

Elini sımsıkı tutmuş olan Yunus sanki dünya durmuş gibi onu seyrediyordu. Sıla neden bir kez olsun ona bir şans vermedi hala merak ediyordum. Bu intihar görevinden sağ dönersem ona bunu soracaktım. "Yunus, biz kamptan ayrılıyoruz. Eğer Sıla uyanırsa ona onu sevdiğimi söylemelisin." Mavi gözlerini hızlıca bana çevirdi. Bana mı öyle geliyordu bilmiyorum ama mavileri gitmiş yerine bir siyahlık gelmişti.

"Nereye gittiğinizi sanıyorsunuz!" Bu bir soru değil azarlamaydı. "Şu an açıklayamam. Geri döndüğümüzde anlatırım. Sen Sıla'nın başında kal." İtiraz edecekken onu susturdum. "Geri dönmeme ihtimalimiz var. Ben ölürsem Sıla sana emanet olacak." Sesimdeki ton durumun ciddiyetini ortaya koyuyordu ve bunu iliklerine kadar hissetmişti. Başını salladı yavaşça.

"Geri dönmek zorundasınız." Çaresizce ağzından döküldü bu sözler. Ve aramızdaki son konuşma bu oldu.

Yakup ve ekibiyle kamptan ayrıldığımız noktaya geldik. Burada iki mutant nöbet tutuyor, evrimin mükemmelleştirdiği gözleriyle ormanı inceliyorlardı. Bizim geldiğimizi görünce kaşlarını kaldırdı kadın olan. "Generalin yanına dönmemiz gerekiyor."

"Dönerken yanınızda bu acemi yoktu." dedi Aleyna'yı işaret ederek.

"Generalin emri." dedi Çağatay. Kadın ona inanmamıştı ama. Telsizi eline aldı ve tam konuşacakken bağırdım. "Koşun!"

Üçümüz birlikte ağaçların arasına daldık ve ormanın içinde kaybolmaya başladık. Tahmin ettiğim gibi arkamızdan kimse gelmiyordu. Eğer ölümüne gitmek istiyorsanız sizi kimse tutmak için uğraşmazdı. Zira ordunun daha önemli işleri vardı. İyice uzaklaştıktan sonra kayak gözlüklerini taktık ve etrafımızı incelemeye başladık. Hiçbir mavi nokta görmüyordum. Bu iyiye işaretti.

"General kırk beş dakika kadar uzağımızda. Yolumuzdaki Turuncuları temizlediğini varsayıyorum." Onay almak için ikimize bakmıştı. "Bu durumda koşmamamız için hiçbir neden yok."

"Çıkardığımız sesler yüzünden üzerimize Turuncu çekebiliriz. Bunun hiçbir mantığı yok!" diye fısıldadım. Ama kime konuşuyordum ki? Çağatay ve Aleyna çoktan koşmaya başlamıştı. Mecburen peşlerinden ilerledim.

Beş dakikadır koşuyorduk ve yorulduğumu hissetmemiştim. Bir asker olarak bir yıldır aldığım eğitim beni dayanıklı kılmıştı. Lakin daha ne kadar koşacağımızı merak ediyordum. Yakup bir anlık kararla yön değiştirmiş olabilir ve biz ona doğru ilerlemek yerine doğrudan bir Turuncu sürüsüne koşuyor olabilirdik. Arkanıza hiç bakmadığınızı ne zaman fark edeceksin?

Duvarlar - TAMAMLANDI.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin