6.Bölüm "Günlük"

61 25 13
                                    

Duvarların sahip olduğu tek sahil Batı Sahiliydi. Burada geceleri bir deniz fenerinden başka bir ışık kaynağı olmadığı için yıldızlar tüm ihtişamlarını gösterirdi. Elbette sistem buraya el atmıştı. Küçük bir liman inşa etmiş ve deniz mahsullerinden yiyecek temin etmeye başlamıştı. Ancak tüm sahile egemen değildi. Bir kısmı keşif seferleri için orduya ayrılmıştı. Lakin okyanusa açılmak pek bir şey sağlamadığı için bir iki nöbetçi dışında sahilin bu kısmı terk edilmişti. Burayı Halil abi beni küçükken getirdiğinde öğrenmiştim.

Tel örgülerin arasından dikkatlice geçtikten sonra görevlerini yapmak yerine uyumayı tercih eden nöbetçilerden gizlenme gereği duymadan kumlara oturduk. Hava kararmak üzereydi. Gökyüzü turuncu ve kırmızılarla dolmuştu. Burnuma buram buram denizin tuz kokusu geliyordu. Hafif hafif esen tatlı meltem yüzümüzü okşuyordu. Omzuna yaslandığım Halil abi ise bir şey demeden bana sarılıyordu.

"Buraya ne zaman gelsem huzur buluyorum."

"Başına bir sürü bela aldıktan sonra geldiğin için olabilir." Homurdandım. Güldü. "Bu sefer ne oldu? Ağzın yüzün yine yara bere içinde." Cümlelerimi toparlamam gerekiyordu. Kaan'ı suçlamak içimde bir vicdan azabı yarattı.

"Biraz üzgündüm. Bugünkü at binme deneyimim pek iyi geçmedi."

"At seni üstünden atmışsa hiç şaşırmam." Duymamış gibi yaptım.

"Sonra motorla biraz dolaşayım dedim. Kaan'ı gördüm,onu eve bırakmamı istedi. Kabul ettim. Biraz da su içmek istedim. Ama biliyorsundur sanırım."

"Sana bir şey mi yaptı?" Kolunu omzumdan çekmiş, elleriyle yüzümü tutmuştu.

"Anlatmama izin ver." diyebildim. Derin bir nefes alarak yalanıma devam ettim. "Onun kafası güzeldi. Sanırım uyuşturucu kullanıyor. Bana dokunmak istedi. Ben de kaçmak isterken biraz hırpalandım."

Beni kendine çekip sarıldı. Saçımı okşuyordu. Ben de ağlamaya başladım. Kaan'ın davranışlarında bir suç yoktu. Ona davetiye ben çıkarmıştım. Bunun için ağlamıyordum. Ağladığım şey on iki yaşında yaşadığım ve kimseye anlatamadığım o olaydı. Halil abiye anlatmak istiyordum. Başıma neler geldiğini anlatmak istiyordum. Kenan Baba'nın beni nasıl kullandığını, dövdürdüğünü ve Yakup'a nasıl ihanet ettiğimi anlatmak istiyordum. Ama ağzımdan sadece hıçkırıklar dökülüyordu.

"Selma teyzeye ve Orhan amcaya bunu anlatman gerekiyor." dedi en sonunda. Başımı omzundan ayırdım. "Hayır!" Kaşlarını çatmıştı. "Ne demek hayır? Ailesi polis! Onu tutuklayabilirler." Yutkundum. Neden şikayet edemezdin Eren? Naneleri yerken bana mı sordun?

"Çünkü uyuşturucu kullanıyordu. Benim de kullandığımı söylerse askerlik hayatım biter." Ayağa kalk numaracı horoz.

Biraz durdu. Düşünüyordu. Enine boyuna düşünüyordu. Kaan onun yakın arkadaşıydı. Ama bu davranışı onu şaşırtmıyordu. O an böyle davranışları olduğunu bildiğini anladım. Yavaşça ayağa kalktım. "Biliyordun değil mi? Böyle davrandığını, bana olan davranışlarını görüyordun ama bir şey söylemiyordun!"

Gözlerinde bir şaşkınlık gördüm. Hızla ayağa kalktı.

"Tabii ki de bilmiyordum Eren! Saçma salak konuşup asabımı iyice bozma benim. Uyuşturucu yaptığını biliyordum ama kullandığını bilmiyordum." Ona inanıp inanmama konusunda ikilemdeydim. Doğru söylediğine nasıl inanabilirdim? O senin abin. Sana hep kol kanat gerdi. Sence böyle bir konuda yalan söyler mi? Duvarların içindeki her insan her şeyi yapabilirdi bana göre.

"Uyuşturucu yaptığını ne zamandır biliyorsun?" Kaşlarını çattı ve kumlara baktı. Sanırım tam zamanını hesaplamaya çalışıyordu. "Acemiliğin ikinci senesinde başladı. Yani bana söylediği buydu."

Duvarlar - TAMAMLANDI.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin