OY VERİP YORUM ATMAYI UNUTMAYIN.
*
*
*Sıranın sonuna geldiğimizde halen birileri beni kurtarmaya gelmiyordu. Endişeden mi titriyordum yoksa ölme isteğim beni ele geçirdiği için mi bilmiyordum. Fakat nedeni ne olursa olsun artık bunun bir önemi yoktu. Zira Sıla ile birlikte çadıra girmiş ve oğlanların test edilişini izliyordum.
Bir hemşire onlara soyunmaları için talimat verirken doktor şeffaf bir paketin içinden dikdörtgen şeklinde bir plastik çıkardı. Ne olduğunu ucundan sarkan kırmızı yapıyı görünce anladım bu Yakup'un ben daha bir çocukken bana uyguladığı testti. Erkek bir hemşire oğlanların vücutlarını tek tek kontrol ettikten sonra doktor oğlanların parmak uçlarını kanattı ve kırmızı yapıya sürttü.
Birkaç dakika bekledik ve doktor hepsinin negatif olduğunu doğruladı. Bu da aklıma takılan soruyu sormam için bir fırsat doğurdu. "General daha önce o yapıyı ısırmamı istemişti." Taner Akay'a hiç mi hiç benzeyemeyen bu doktor gözlüklerini düzeltti ve sorumu aptalca bulmuş gibi yüzünü buruşturdu.
"Eğer virüs yayılmışsa vücudun kan üretmez. Beynine hücum eder ve yalnızca diş ve tırnak gibi yapılardan bulaşır. Tıpkı yılanlar gibi. Biyoloji dersini hiç mi dinlemiyorsunuz?"
"Ya virüsü yeni kapmışsam? O zaman da dişlerimde olur mu?"
"Hayır."
Yakup kanıma bakmamıştı.
Düşüncelerimi duyduğum bir kadın sesi dağıttı. Çadırın dışından geliyordu bu ses. Hızlıca dışarı çıktım ve kurulan barikattan iki teğmenin geldiğini gördüm. Neden geldiklerini anladığım için itiraz etmeden onlarla yürüdüm ve güvenli sınırlardan içeri girdim. Arkamda benim için en iyisini yaptıklarını sanan arkadaşlarımı bıraktım.
"General onu odasında beklemenizi istedi." dedi esmer olan. Başımı salladım ve yerleşkeye girer girmez kendimi onun odasına attım.
Ter ve kanla kaplı kıyafetlerim beni rahatsız ediyordu ama hiçbir şey yapmak istemiyordum. Nedendir bilmiyorum ama yatağa öylece oturmuş hiçbir şey yapmadan bekliyordum. Boşlukta gibiydim. Ne bir şey düşünüyor ne de hissediyordum.
Ne kadar zaman geçti bilmiyordum ama en sonunda ağlamaya başlamıştım. Korkunç hissediyordum. Ölecek miydim acaba? Tam da hayatımı yoluna koyuyordum. Bir mafyanın oyuncağı olman, sana yıllardır yalan söyleyen bir adama aşık olman, aileni kandırman... Bu hayatını yoluna koymak mı? Daha çok hayatla rolleri değiştirmişsiniz.
O kadar çok ağlamıştım ki göz yaşlarım bir süre sonra durdu. Ya da ben öyle düşünüyordum. Çok yorgun hissediyordum. Yatağa uzandım ve Yakup gelene kadar cenin pozisyonunda öylece bekledim. Yakup sonunda sahneye çıktığında hava kararıyordu. İki gündür uykusuzdum artık.
"Eren." diye fısıldadı ismimi. Cevap vermedim. Yanıma geldi ve saçlarımı okşamaya başladı. Onun yanında olmak bile istemiyordum ama buradan kalkıp gidecek gücü kendimde bulamıyordum. Zaten ölecektim birkaç güne. Ortalığı karıştırmanın bir anlamı yoktu.
"Küçüğüm, konuş benimle."
"Beni de annemle babamı öldürdüğün gibi öldürecek misin?" diye fısıldadım.
"Seni kimse öldürmeyecek."
"Bir Turuncu olacağım."
"Sana bir söz vermiştim Eren. Sana kimse zarar veremeyecek. Hatırladın mı?" Yattığım yerden doğruldum ve gözlerinin içine baktım.
"Zarar verecek olan kişi sen olursan? O zaman da beni koruyabilecek misin?" Cevap vermedi. Dudağımı yaladım.
"Yarana bakmak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duvarlar - TAMAMLANDI.
Fantasy*2021 Wattys Yarı Finalist kazananı.* "Duvarlar insanlığın hayatta kalmak için tek şansı." 25. yüzyılda insanlık bir virüsle mücadele etmekte. Dört yüz yıllık bu serüvende iki yüzyıl önce kurulan ve gücünü arttıran bir sistemde yaşıyor bazı insanla...