Kraliçelerin dönmesinin hemen ardından prensleri öpüşürken görmek her iki kraliçe için de kalp krizi sebebiydi.
Sürpriz yapmış olmaları bir yana, asıl sürpriz yapanlar Jeno ve Jaemin'di onlar için. Gittikleri zamanlarda Jeno ve Jaemin birbirinden itinayla nefret eden iki insandı ve kraliçeler de bunu pekâlâ biliyordu. Fakat şimdi, çocuklarını dudak dudağa görmüşler ve şaşkınlıktan bir gram tepki bile verememişlerdi.
Şokun ardından tuhaf ortamı yok sayarak koşa koşa annesine sarılmıştı Jaemin; Jeno da, gördükleri durumu anlatmayı başka bir zamana erteleyerek özlediği annesine sıkıca sarılmıştı.
Anlaşılan, kralların da bu sürprizden haberi yoktu zira onlar da bir süre boyunca olanlara anlam verememiş, gerçekliği kavradıkları an eşleri ile kucaklaşmışlardı.
Gel gelelim asıl meseleye; Jeno ve Jaemin, cesaretlerini bir de kraliçelerin karşısında göstermişti. O gece sadece babalarına söyleyeceklerini sanan iki prens, annelerine de anlatırken bulmuşlardı kendilerini.
Velhasıl, kraliçeler de bu birlikteliği hoşgörü ile karşılamış, ilişkilerini en içten bir şekilde kutlamıştı. Elbette onların da haberi vardı tek kraliyet planlarından.
Geceyi sabah ettikten, özlem de bir miktar giderildikten sonra herkes odasına dağılmış, hepsi de sürprizlerle dolu geceyi partnerleri ile rahat bir uykuya dalarak bitirmişti.
Bu gece toplantı vardı ve birini teselli etmek, tam şu dakikalarda dünyanın en zor işiydi Jaemin ve diğerleri için. Zira Jisung bir türlü ağlamasını kesemiyordu.
"Hepsi benim suçum!"
Jeno'nun odasında hepsi de dizilmiş, Jisung'u avutmaya çalışıyorlardı. Tek eksik Chenle'ydu ve bu yüzdendi Jisung'un ağlaması.
"Senin suçun değil, zaten gitmesi gerekiyordu." dedi Jeno, ağır hareketlerle Jisung'un sırtını sıvazlerken.
Jisung, Chenle'dan özür dilemek ve bu yüzden Lee Sarayı'na gitmek istediğini söylerek Renjun ve Donghyuck'u koluna takıp neşeli bir şekilde sarayın yolunu tutmuştu. Jaemin'in zaten burada olduğunu bildiklerinden, Renjun ve Donghyuck da itirazsız kabul etmişti.
İşlerin karıştığı nokta da bundan sonra olmuştu; altı kişi birden Jeno'nun odasında otururken Jisung sabırsızlığını belli ederek Chenle'nun nerede olduğunu sormuş, duyduğu şey ile dünyası başına yıkılmıştı.
Sürekli kendini suçlamasının yanı sıra, kavga etmelerine sebebiyet veren çiçeğe karşı sinirinden dolayı Jeno'nun odasındaki konudan tamamen bağımsız ve masum safran çiçeğine de dik dik bakıyor, onu parçalamak istediğini açık açık belli ediyordu. Halbuki Jisung çiçeklere karşı her zaman narin davranırdı.
"Gitmiş işte, ona bağırmasaydım gitmezdi!"
Bir saattir aralıksız bir şekilde aynı cümleleri kurması, diğer beş kişiye bıkkınlık verse de bu cümleleri reddetmeye devam ediyorlar, her yeri ıslak peçeteleri ile dağıtan Jisung'a biraz daha peçete veriyorlardı.
Jaemin, Chenle'nun gittiğini elbette söylememişti çünkü şu konuma geleceğini biliyordu Jisung'un. Hyuck ve Renjun'e de söylemeye fırsat bulamamıştı; bilseler, en başında kabul etmezlerdi Lee Sarayı'na gelmeyi.
"Geri dönecek, orada halletmesi gereken işleri vardır bir prens olarak. Kendini üzme, geri geldiğinde özür dilersin, olur mu?" Hyuck her ne kadar bir şeyleri açıklamaya çalışsa da Jisung onu duymuyor gibiydi, ya da anlamayı reddediyor gibi.
"Ben bir prense bağırdım!"
Jisung'un ağlaması şiddetlenmiş, hepsi de olumsuz sonuçlanan teselli cümlelerine yılmadan devam ederken bu sefer söze Mark başlamıştı: "Ayrıca büyük bir kavga değil, o da seninle bir an önce barışmak için can atıyordur. Halledemeyeceğiniz şey değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
enemies to lovers | nomin
Fanfictionİki dost krallığın birbirinden nefret eden iki prensi vardı.