Jaemin'in kâbusları bitmek bilmiyordu.
Birkaç gece önce, kâbuslarının ilk başladığı gece, Jeno ne yapacağını şaşırmıştı. Gözüne gram uyku girmemesine ek olarak gece boyu gözleri bir kez olsun Jaemin'den uzaklaşmamıştı. Her geçen saniye 'şimdi uyanacak mı?' diyerek geçmişti ve sabahın ilk ışıklarına kadar Jaemin nefes nefese uyanmaya devam etmişti. Birkaç seferden sonra aralarında bir daha konuşma geçmemiş, Jeno sadece ona sarılıp hâlâ yanında olduğunu kanıtlarcasına bakmıştı ona.
Gün içinde iyi gibi davranıyordu. İyi değildi. Yüzü solmuş, rengi gitmişti. Koyu halkalar parlak gözlerinin altında yer edinmişti ve yeterince uyuyamaması yetmiyormuş gibi gün içinde de uyumayı reddediyordu. Hoş, uyuduğu her seferde yine kötü kâbuslarla uyanıyordu.
Jeno'nun korktuğu şey onda ağır bir psikolojik hasar bırakabileceği olasılığıydı.
Ne yapacağını katiyen bilmiyor, elinden hiçbir şey gelmeyince de üzülüyordu. Jaemin uyumuyorsa, Jeno hiç uyumuyordu. Sürekli başında bekliyor, muhtemel bir kâbusa kendini hazırlayıp gözünü kapatmayı dahi yasaklıyordu kendine. Kendini en az Jaemin kadar savunmasız görüyordu; Jaemin'in zihnindeki soğuk duvarlara çarpıp duruyor gibi hissediyordu zira sakinleştirici cümleleri, sakinleştirmek adına yaptığı herhangi bir hareket âdeta geri tepiyor, işe yaramıyordu.
Saat sabah altıya yaklaşıyordu şimdi.
Güneş aheste aheste saklandığı yerden çıkarken geniş sema aydınlanıyordu, yeni bir gün çoktan başlamıştı. Sabah serinliğini iliklerine kadar hissedebiliyordu Jeno, yine de üstünü örtmek adına bir eylem gerçekleştirmiyordu. Onun yerine Jaemin'i izliyor, huzurlu bir uykuda olmasını diliyordu. Bu gece çok daha iyiydi, Jaemin yalnızca bir kez uyanmıştı uykusundan. Ve şimdiki uykusu da en uzun süreli uykusuydu son birkaç gün içerisinde. Jeno da nihayet güzel bir uyku çekmişti birkaç saatliğine de olsa.
"Neden uyanıksın?" diye mırıldandı Jaemin, gözlerini açmakta zorluk çekiyor gibiydi.
"Ne oldu? Kâbus mu gördün yine? İyi misin?" Jeno ardı arkasına sorular sormaya başlayınca Jaemin hafifçe doğrulup Jeno ile hizalamıştı kendisini.
"Evet ama iyiyim. Alıştım galiba." son cümlesinde sesi fısıltıya dönerken iç çekmeden edememişti.
"Kâbuslarından bahsetmek ister misin? Belki yardımcı olabilirim."
Jaemin, kendisine yöneltilen sorudan sonra gözlerinin yaşarmasına engel olamamış, daha sonra da hızla iki yana sallamıştı başını. "İstemem." deyip sulanan gözlerini art arda kırpıştırıp hemen yanında olan sevgilisine bakmıştı.
Jeno oturur pozisyona gelip Jaemin'i de karşısına aldığı gibi bir eli ile sevgilisinin elini tutmuş bir eli ile de yanağını okşamıştı.
"Jaemin, sen hayatımda tanıdığım en çetin ceviz insansın. Gözlerinde yıldızlar olan ama ayakları sapasağlam yere basan sevgilimsin. Bunu atlatıp geride bırakacaksın. Biliyorum ve eminim. Ayrıca ben yanındayım. Ben de senin bir parçanım."
İşte Jaemin'i kendine getiren cümleler bu olmuştu. Zihnindeki bariyerler yerle bir olmuş, soluk cildine aydınlanma gelmişti. Endişeleri, korkuları Jeno tarafından soğurulmuş ve inanılmaz bir güven hissiyle sarıp sarmalanmış gibi hissetmişti.
Duygu yüklü gözler birbirlerine bağlanmışken ikisinin de dudaklarında kırık bir tebessüm, tenlerinde de açık pencereden gelen, hafifçe hissedilen yaz meltemi vardı. Sıcacıktı. Aynı, birbirine kenetlenmiş kalpleri gibi. Jaemin'in, Jeno'nun dudaklarına uzanıp öpüşü kadar sıcacıktı her şey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
enemies to lovers | nomin
Fanfictionİki dost krallığın birbirinden nefret eden iki prensi vardı.